THE HATE (& Klaus Mikaelson)

By TheOriginalGirl003

36.4K 2.3K 1.6K

Nefretin Gölgesinde Feda Edilmiş Bir Aşkın Hikayesi ... Merida , canından çok sevdiği Nik'i yaşasın diye 100... More

Giriş
01.01 ~|Başlangıç
01.02 ~|Başlangıç
01.03 ~|Başlangıç
01.04 ~|Başlangıç
~| Cast
01.05 ~|Şenlik Ateşi
01.06 ~|Felaket Doğuran Evlilik
01.07 ~|Uzaklardaki Huzura Götüren Ayrılık
01.08 ~|Yolculuk .. Sonu Karanlık .. Gitme
01.09 ~|Cennetten Dünya Adlı Cehenneme
01.10 ~|Yeni Tür: Vampirler
01.11 ~|Kara Büyünün Sonuçları - Canavar
01.12 ~|Her Zaman ve Sonsuza Dek
01.13 ~|Kraliçe
01.14 ~|Katliam
01.15 ~|Seçilmiş
01.16 ~|Veda
02.01 ~|Yüreklerdeki Sızı
02.02 ~|Yokluğunda...Kalplere Düşen Nefret Tohumları
02.03 ~|İntikam
02.04 ~|Bitmek Bilmeyen İhanetler
02.05 ~|Melezler...Hayaletler
02.06 ~|Beklenmedik Şeyler
02.07 ~|Aile Kavuşması
02.08 ~|Yabancılaşan Kalpler
02.09 ~|Balo
Özel Bölüm ( After Credit )
02.11 ~|Ölüm Eşiği
02.12 ~|Vuslat Meltemi
02.13 ~|Güneş & Ay
03.01 ~|Alone
03.02 ~|Nobody Cares
03.03 ~|Gümüş Hançer
03.04 ~|I Need You
03.05 ~|Bebek
03.06 ~|Güven
03.07 ~|Dahlia
03.08 ~|Yüzleşme

02.10 ~|Maskelenmiş Gerçekler

742 60 89
By TheOriginalGirl003

Medyadaki şarkıyla okuybilirsiniz.

Keyifli okumalar...

Kendilerini tanımladıkları sıfatlar aslında taktıkları maskelerdi;

Şeytan,

Asil,

Psikopat,

Onurlu,

Deli,

Masum...

Maskenin altındaki ise bambaşkaydı.


koridorlarda ki ayak sesleri...

aşağı kattan gelen kol'un kahkahaları ve niklaus ile konuşmaları...

evin dışından gelen uğultular...

muhtemelen birkaç metre arkasındaki masanın üstünde duran ortancaların ve viskinin bir birine tezat kokuları...

henüz bilinci yeni açılmaya başlayan Merida'nın zihnine dolan şeyler gözlerini açmamasını söylerken başındaki ağrı ve rahatsızlık açmasını söylüyordu.

gözlerini açmak için kirpiklerini kırpıştırmasıyla maruz kaldığı ışık kaşlarını çatmasına sebep olurken oflayarak doğruldu. ışık yüzünden kıstığı gözleriyle sağına soluna baktı. pencerenin önündeki koltukta uyuyakalmış olduğunu fark ederek ayağa kalktı. üzerindeki albiseye lanet ederek banyoya yürüdü. lavaboda yüzüne birkaç kez soğuk su çarptığında kendine gelmişti. ellerini lavabonun kenarlarına koymuş suyun akışını izlerken içindeki nefesi sesli bir şekilde dışarı bıraktı. yavaşça kafasını kaldırarak karşısındaki aynada yansımasına baktı. makyajla uyumuş olmanın verdiği berbatlık dışında iyi hissetiren şey görünüşünün değişmemiş oluşuydu. dudaklarının belli belirsiz kıvrılmasını önemsemeyerek arkasını döndü ve elbiseden kurtularak duşa girdi. tenine çarpan su damlacıklarıyla dün geceye ait anılar zihnine dolmaya başlamıştı. ne kadar içtiği ya da ne zaman uyuduğu meçhuldü ama geri kalan her şeyi hatırlıyordu. 

ettikleri dans, tablolar, o kız-

aniden duyduğu sesle düşünceleri bölünürken gözlerini açıp arkasına baktı.

 cam kırıklarına bakarken kendine küfretti. kontrolünü kaybederek duş kabinini tuzla buz etmişti. 

"neyseki daha büyük bişiy olmadı" diye mırıldanarak kapıya doğru yürüdü yerdeki cam kırıklarını umursamadan. askıdan aldığı havluyu vücuduna sararken 'umarım rebekah ı uyandırmamışımdır' diye düşünerek yavaşça kapıyı açtı ve yatağa baktı. örtüsü bozulmamış yatağı görmek kaşlarını çatmasına sebep oldu. kız kardeşi ya erkenden uyanıp aşağı inmişti ya da geceyi başka bi yerde geçirmişti. ikincisinin daha muhtemel olduğunu düşünerek üzerini giyindi. 1000 yıl önceki gibi uzun ve güzel saçlarını özenle tararken zihnine dolmaya başlayan geçmiş hatıralarla gözlerini sıkarak kendini ikna etmek istercesine

"bırak düşünmeyi artık!" dedi sert çıkan sesiyle. işini bitirdiğinde odadan çıkarak koridorda sağına soluna bakındı. elijah ın odasına gitmeye karar vererek yürüdü. kapıyı çalarak açtığında boş odayla karşılaştı. oflayarak yürüdü. nerede olduğunu fark ederek aniden durduğunda klaus un resim odasının önündeydi. kimsenin olmadığına emin olduktan sonra yavaşça içeri girdi. duvarlarda asılı tabloları inceleyerek yürürken odanın sonunda, köşede yerde duran tabloları fark etti. bunlar dün gece o sarışın kızın bahsettiği tablolar olmalıydı. yürüyüp içlerinden birine baktı. 17-18 yaşına ait bir görünüşün tablosuydu. bir tane daha, bir tane daha... bir çok tabloya baktı. hepsi çocukluk ya da gençlik görünüşüne aitti. kronolojik olarak dizilmişti. en yeni tarih 1997 yılına aitti. 11-12 yaşlarına ait bir görünüştü.  bu kadar yıl sonra klaus'un çocukluk görünüşünü bu kadar iyi hatırlamasına şaşırmadan edemedi. bir kaç tablo atlayarak içlerinden birini aldığında bu görünüş yetişkinliğine aitti. anlaşılan bu halini en son bu tarihte resmetmişti klaus. 1492. katherine'nin kaçtığı, Merida'nın Klaus'un canavarlığını kabul ettiği tarih...

sessizce kapıyı kapatarak çıktığı odadan vampir hızıyla uzaklaşarak rebekah'ın odasına girdi. klaus un odasından aldığı kağıt ve kurşun kalemin arkasına koyabileceği sert bişiy bulduktan sonra köşeye oturarak aklına gelen şeyi çizmeye başladı. 

aniden açılan kapı ve "uyuyan güzel!" diye bağıran kişiyle Merida irkilerek kağıdı göğsüne bastırdı ve sitem ederek,

"tanrı aşkına Kol!"

"aaa uyanmışsın nihayet. o halde benimle geliyorsun." diyerek yaklaştı merida nın elinden tutarak çekiştirdi.

"ben böyle gayet iyiyim küçük kardeşim." diyerek elini çekti merida.

"aşağıdaki resim kulübüne katılabilirsin. hadi!"

"ne?!"

"sevgili kocan da sabahtan beri resim çiziyor ablacım. patlamak üzereyim." 

gözlerini deviren merida "koc-"

"tamam kocan değil biliyorum. hadi!" diyerek meridayı kolunda çekti. 

aşağıda koltukta oturmuş bişiyler çizerek oyalanan klaus merdivenden gelen kahkaha sesleriyle o tarafa döndü. Merida, hala, aynıydı... çok fazla baktığını düşünerek kaşlarını çatıp önüne dönecekken Merida'nın elindeki kağıt kalemi gördü. önüne dönüp resmine devam ederken dudaklarının kıvrılmasına izin verdi. 

merida klaus'un çaprazında kalan tekli koltuğa otururken, Kol klaus'un karşısındaki büyük koltuğa oturmuştu. sağ ayağını sol ayağının üstüne atan Merida dizinin üstüne koyduğu resmine devam etti. 

ikisinin arasında gözlerini gezdiren Kol

"eee, birdiniz iki oldunuz ama bu ne yaa!"

"beni resim kulübüne çağıran sendin."diye mırıldandı Merida. oflayan Kol tam bişiy dicekti ki dış kapının açılma sesi onu böldü. geceki elbisesiyle elinde ayakkabılarıyla gelen rebekah Kol'un odak noktası olmuştu.

"bak sen şu işe, kızımız da gelmiş." diyerek ayağa kalktı ve önüne dikildi Rebekah'ın.

Kol geçmek isteyen Rebekah a yol vermeyince Rebekah sinirli bir sesle "yolumdan çekil Kol."

"gece boyu dışarıdaymış, tam skandal!" dedi Kol alayına devam ederek. "o sıradan çocuktan iyisini bulmuşsundur umarım, Matt miydi adı?"

"susmazsan ağzından çıkacak şey dişlerin olur." dedi rebekah tehditkar bir şekilde. klaus buna gülümseyince rebekah "sen de başlama, Nik." dedi bıkkınlıkla.

klaus "ben bişiy demedim." derken resim yapmaya devam eden Merida onlara bakmadan konuştu.

"nereden geldiğini anlatmaya başlasan diyorum artık ufaklık." 

"anneliğe soyunacaksan klaus'un melezleri buna çok uygun olacaktır Merida." dedi rebekah umursamaz bir tavırla. Merida ise duyduğu bu cümleyle resmin üstüne eğdiği kafasını kaldırmadan gözlerini ayaktaki rebekah a dikti. ciddi misin bakışı atarken bişiy demeyeciğini anlayan ve buna bir son vermek isteyen Kol araya girdi.

"sıkıldım." diyerek kendini koltuğa attı ve devam etti "kardeşimiz kaltağın teki. ama en azından eğleniyor. bana eğlence gerek."

"ne bekliyorsun. git eğlen." dedi klaus.

"yalnız hiç eğlenceli değil. bana katıl Nik." dedi kol ayaklarını uzattığı koltuktan indirerek doğruldu ve klaus a döndü. ciddileşen sesiyle "kalbime hançer sapladıktan sonra en azından bunu yap." 

iç çeken klaus "peki, neden olmasın?" diyerek elindeki resmi yanına bıraktı ve ayağa kalktı. 

kol resim yapmaya devam eden Merida'ya bakarak "ee hadii!" merida hiç üstüne alınmayınca "sana diyorum en güzel kardeşim." 

"heyy!" diye bağırdı rebekah.

"ne var yine Kol?" dedi merida bakışlarını resminden çekmeden. 

"resim saati bitti, bizimle geliyorsun."

"sebep? seni hançerlemediğime göre bana acıtasyon yapabileceğin bişiy yok!"

"bence bizi bırakıp gitmen oldukça iyi bir neden!" 

"merak etme ısırmam!" dedi klaus umursamaz tavırla. 

gözlerini devirdi merida. Kol "pekala sen ne çiziyosun bakalım saklı saklı?" diyerek merida ya doğru yaklaşınca Merida oflayarak resmi ters çevirdi ve "tamam!" diye bağırarak ayağa kalktı. 

"çantamı alıp geliyorum." diyerek merdivenlere yürüdü.

"dışarda bekliyoruz." diye bağırdı kol ve çıkışa doğru yürüdüler. 

rebekah arkalarından "evet lütfen gidin. bu evde fazlasıyla erkek var."

bu dediğine karşılık kol yürürken arkasını dönüp parmağıyla rebekah'ı işaret ederek "aynı senin gibi, Bekah!" dedi 

rebekah hızla elindeki ayakkabıyı ona doğru fırlatırken "ikinizde defolun!" diye bağırdı. kol ise son anda kaçmıştı.

"rebekah!" 

gelen sesle iç çekti rebekah. " sen de başlama Elijah."

"annem hakkında endişeleniyorum. tuhaf davranışlarını fark etmedin mi?" dedi son derece ciddiyetle rebekah'a yaklaşırken.

"1000 yıldır ölüydü. onun için ne tuhaf olur ki?"

elindeki şeyi gösteren elijah "yanmış adaçayı. gizlilik büyüsü yapmış."

"böyle şeyleri sever. Finn'e sorsana, ona tapıyor."

"finn e güvenmem. vampir olmamızdan nefret eder."

"bu doğru değil. annem tek şey için döndü. aileyi birleştirmek için. bizi seviyor ne tür bir sorun olabilir ki? hem kötü bir niyeti olsa Merida dönmesine izin vermezdi."

iç çeken elijah "şu sıralar Merida'nın ne yaptığı pek belli değil." diyerek ortadan kayboldu. 

çantasını takıp eline de ceketini alıp gelen Merida hızlıca çıkarak bekleyen arabaya yürüdü. ön koltukta oturan kol kapısını inmek üzere açarak "buraya geçebilirsin ablacım!" derken Merida kapıyı hızla ittirerek kapadı ve arka kapıyı açarak oturdu. ardından Kol'a yönelik tehditkar bir sesle "tek kelime daha edersen vampir dişlerini eritirim Kol."

(Merida)

...

elena nın evine giden Elijah onu da alarak ormana sürdü. açık bir alanda durdular. inerek konuşmaya başladılar. elijah geçmişte buraların nasıl olduğundan bahsediyordu. şuan bir mağaranın üzerinde durduklarını ve bu mağrayı eskiden kurt adamlardan saklanmak için kullandıklarını söylüyordu. 

( Elijah'ın kusursuz kıyafeti 😍)

çökerek karşısındaki kayalara bakarken yerden aldığı birkaç kuru otla elinde oyalandı ve arkasındaki elena'ya yönelik konuştu.

"annem bir dengenin olması gerektiğini söylerdi."

gerilen elena "elijah muhtemelen benim artık eve gitmem gerekiyor."

ayağa kalkan elijah "seni takdir ediyorum Elena. annem bizi dönüştürmeden önce değer verdiğim şeyleri hatırlatıyorsun." duraksadı ve yere bakarken yanındaki elena ya işaret parmağını savurarak "yalan söylemek yapına ters ama dün gece annemle konuşmanızı sorduğumda yalan söyledin." diyerek elena ya  bakış attı. 

elena kafasını sallayarak "bu doğru değil.anneniz-"

"kalp atışını duyabiliyorum. yalan söyleyince hızlanıyor. baloda yalan söyledin şimdide söylüyorsun." diyerek elenaya yaklaştı elijah ve tam karşısında durdu. "bana doğruyu söyle."

elena tedirgin bir şekilde "atalar bize o tabutun içindekinin klaus u öldüreceğini söyledi. onunla görüştüğümde klaus u öldürmenin yolunu bulur sanmıştım ama o sadece onu öldürmek istemiyor."

"hepizi öldürmek istiyor, değil mi?" diyen elijah'ın çene kasları öfkeyle kasılmıştı.

"keşke elimden bişiy gelse elijah."

iç çeken elijah "bu dünyada geçirdiğim sürede bişiy öğrendim. ne dilediğine dikkat etmelisin." dedi ve hızla ayağıyla yere vurarak mağranın göçmesini sağladı ardından elenayı içeri bırakıp ortadan kayboldu. 

arabasına binip ormandan çıkışa doğru sürerken Merida'ya ulaşmaya çalıştı ama telefonu açmıyordu. öfkesine hakim olamayarak direksiyona vurdu. ardından planına devam etmek için salvatore malikanesine sürdü.

...

klaus ve kol bar ın bi köşesinde durmuş, Grill deki içkilerin yarısını bitirmişlerdi. Merida ise onlardan ileride bar sandalyesine oturmuş içkisini yudumluyordu. çalmaya başlayan şarkı kulaklarını doldurmuştu. anlamlı sözleri iç çekmesine sebep olmuştu. Klaus da Merida dan farksız şarkının sözlerine dalmıştı.

Feeling used /  kullanılmış hissediyorum 

ikiside  sevgilerinin kullanılmış olduğunu hissediyordu.

but I'm still missing you / ama hala seni özlüyorum

itiraf etmek istemeseler de içinde bir yerlerde biliyorlardı özlediklerini.

And I can't see the end of this / ve bunun sonunu göremiyorum

bunun nereye kadar gideceğini ya da ne olacağını kestiremiyor, bir şeytandan farksız işleyen akılları kifayetsiz kalıyordu.

Just wanna feel your kiss against my lips/  sadece öpücüklerini dudaklarımda hissetmek istiyorum

dün gece geliyordu akıllarına. klaus un hissettiği o arzu ve merida nın nasıl teslim olduğu...

And now all this time is passing by/  ve bütün bu zaman akıp gidiyor

yaşamak için ne kadar zamanın olduğunu bilmiyordu Merida.

But I still can't seem to tell you why/ ama ben sana hala neden olduğunu söyleyemiyorum

buna rağmen söyleyemiyordu neden Nik'i bırakıp gittiğini. sırf bunu öğrendiği için kendisine dönmesini istemiyordu, aşkları bundan daha iyisini hak ediyordu.

It hurts me every time I see you/ seni her gördüğümde bana acı veriyor.

Merida'nın gözüne her baktığında ona ettiği hakaretleri hatırlamak Klaus'a acı veriyordu. Merida'nın ise Klaus'a acı çektirdiği her an canını yakıyordu.

Realize how much I need you/ sana ne kadar ihtiyaç duyduğumu fark et.

en kötüsü de ikisinin de ancak birbirleri tarafından iyileştirilebileceklerinin farkında olmalarıydı. birbirlerine hiç olmadığı kadar ihtiyaçları vardı.

I hate you/ senden nefret ediyorum

tüm benlikleriyle nefret ediyorlardı 

 I love you/ seni seviyorum

içeride bir yerde hala körü körüne seviyorlardı

I hate that I love you/ seni sevmekten nefret ediyorum

kendisini mahveden kişiyi sevmekten nefret ediyorlardı

Don't want to but / bunu istemiyorum ama

bunu bilmekten de nefret ediyorlardı ama

I can't put nobody else above you/ kimseyi senden üstün tutamıyorum

hiç kimse, hiç bişiy  birbirlerinden daha önemli değildi.

aniden göz göze geldiklerinde zaman durmuştu. 

kol'un sesi klaus'un iç çekerek o yöne dönmesine sebep oldu.

"şu kızı dün geceden hatırlıyorum. tatlı bişiye benziyor." 

klaus da kol un baktığı yere baktığında caroline'ı gördü. bir kaç saniye ona baktıktan sonra Merida'ya baktığında orda olmadığını gördü. gözleriyle içeriyi taradı ama yoktu, gitmişti. iç çekerek yanlarına yaklaşan caroline ile konuşmaya başladı ve ardından onunla birlikte dışarı çıktı.

... 

klaus'un caroline a baktığını görünce daha fazla dayanamayarak çıkmıştı. zaten tuhaf hissetmeye başlamıştı. caddede sağına soluna bakarken çevresinin bulanıklaştığını hissetti. karşısında yolun ortasında aşina olduğu tahtının silüeti belirdiğinde ne olacağını anlamıştı. koşarak Grill'in arka tarafına geçti. gözlerini inatla açarak engellemek, uygun bi yer bulmak için çabalıyordu ama sonunda birkaç basamaklı taş merdivenden inerken karanlığa teslim oldu.

gözlerini açtığında hilda ordaydı. hızla toparlanarak ses tonunu umursamayarak konuştu.

"bu ne demek oluyor hilda?!"

"seninle iletişim kurmaya çalıştım ama zihnini bana açmadın."

iç çeken Merida zaten esther konusunda konuşmak istediğini hatırladı. kafasını sallayarak onayladı ve hızlıca yürüyerek tahtına oturdu ve hilda'ya eliyle işaret ederek devam etmesini belirtti.

"bilmen gereken şeyler var. ama öncesinde bana aklından geçenleri tüm çıplaklığıyla anlatmanı istiyorum. çünkü artık gerçekten ne yapacağını kestiremiyorum. esther'i serbest bırakırken amacın neydi?"

düz ve umursamaz bir sesle "niklaus'un acı çekmesi için yaptım." dedi Merida.

"onu öldürmek için orda."

"yani?"

"ölümüne izin vermediğin için durduracaksın diye tahmin ediyorum."

hilda ya bakmadan karşıdaki duvarlara bakarak düz bir sesle"onu kendi ellerimle öldüremedim. onu öldürenin Mikael olmasına da izin veremedim. bu kez böyle bir şansım olduğunu sanmıyorum. doğa esther'i durdurmama izin vermez. üstelik" dedi ve sustu.

"üstelik ne? seni değiştirmesinden mi korkuyorsun?"bunu duyunca hilda nın gözlerine baktı Merida. Hilda iç çekerek devam etti.

"çoktan değiştirdi." merida'nın yüzünde mimik oynamamıştı. donuk bir şekilde bakmaya devam ediyordu. derin bir sessizlik oluşurken Merida gözlerini hilda dan çekerek kapıya çevirdi ve konuştu.

"kullandığım bedeni yok et. sanırım kim olduğumu -duraksadı ve vurgulayarak- ölü olduğumu hatırlama zamanı geldi." diyerek ayağa kalktı ve yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledi. 

"henüz bişiy anlatmadım." 

Merida umursamayarak yürümeye devam etti. 

"esther'in planı yarattığı tüm kötülüğü yok ederek huzura ermek." 

ne demek istediğini anlaması birkaç saniye sürmüştü ki Merida olduğu yerde durdu. 

hilda "ailenin ölmesine göz mü yumacaksın? tıpkı 1000 yıl önce o hançerlerin yaratılmasına göz yumduğun gibi." dedi imalı bir şekilde. 

"elijah" diye mırıldandı Merida. döndü ve hızlı adımlarla hala tahta doğru bakarak duran hilda'nın önüne dikildi. dudakları aralanmıştı ki hilda konuştu.

"kahinler geleceğin klaus'un kurt lanetini kırıp melez olduğu gün değiştiğini söylediler." duraksadı hilda "doğanın kararı değişti." 

merida anlamayan gözlerle bakarak "ne?"

"kurul toplanacak Merida. Kesin karar alınacak."

"ne geleceği hilda neden bahsediyorsun?"

"doğa Klaus'un yaşamasını istiyor, gelecekte olacaklardan dolayı."

"niklaus'un nasıl bir geleceği olabilir ki yaşaması istensin?"

"bilmiyorum. kimse bilmiyor. tek bilidiğim -duraksadı ve sesini alçaltarak devam etti- bir sonraki seçilmişle ilgili olduğu." 

Merida nın gözlerindeki şaşkınlık silinirken bakışları tekrar donuklaştı. 

"demek doğa kimin seçileceğine karar verdi." iç çekti ve yüzüne yerleşen alaylı gülümsemeyle "kanlı saltanatım sona eriyor Hilda." dedi ve arkasını dönerek yavaş adımlarla ilerleyip tahtına oturdu. 

"kurul toplansın." diye emir verdi.

bir süre sonra kapı tıklatılarak içeri genç bir kız girmişti.

"tüm kurul üyeleri huzurunuza çıkmak için bekliyor Kraliçem."

kafasını sallayarak "gelsinler." dedi. 

içeri her cadı meclisinden ve kurt adam sürüsünden birer temsilci gelmişti. 

"bennet soyunun temsilcisini göremiyorum." dedi Merida. tahtın yanında ayakta duran Hilda vardı. diğer herkes karşısındaydı. salondan ses çıkmamıştı. eliyle hildaya işaret verdi Merida.

"toplanmamızın meselesi cadı Esther'in Klaus Mikaelson ve tüm orijinal vampirleri öldürme girişimi." salonda fısıltılar yükselmeye başlarken Merida elini kaldırarak yaptığı büyüyle hepsini susturdu.

"dinlemek için burdasınız." dedi ardından.

hilda devam etti. "doğa Klaus Mikaelson'un yaşaması kararını verdi." elindeki papirusu yanındaki kıza vererek herkese göstermesini emretti. bunu gören herkes şaşkınlıkla bakıyordu. yaptığı büyüyü bozan Merida "herkes fikrini sunsun" dedi. 

cadıların çoğu doğa ne derse o olsun derken kurt adamlar klaus'un ölmesini söylüyordu. merida eliyle susmalarını işaret etti ve düz bir sesle "verilecek karar Niklaus Mikaelson un ölüp ölmeyeceği değil. esther'e ve ona yardım eden Bennet soyuna ne yapılacağı." dedi. 

"bennet'lar doğanın parçası, onlar cezalandırılmamalı."

"doğaya ihanet ettiler, bedelini ödesinler."

"bedel ödemesi gereken Mikaelsonlar!"

her kafadan bir ses çıkarken Merida'nın kendinden emin sesi onları susturdu.

"Yeter! Karar verildi..."

...

caroline ile konuşan klaus kalbinde hissettiği sızı ile ayağa kalktı. Caroline'a dönerek gürledi "ne yaptın sen?"

"hiç bişiy."

caroline ın kollarından tutarak sarstı ve "ne yaptın?" diye bağırdı. ardından aklına gelen şeyle bıraktı ve grill'e doğru dönerek "kol." diye mırıldandı. ardından hızla oraya yürüdü.  duyduğu seslere doğru yönelerek grill in arkasına gittiğinde kalbinden hançerli Kol'u taşıyan stefan ve damon u gördü. vampir hızıyla gidip kol dan hançeri çıkardı ve stefan ı bi kenara fırlattı. damon'un üstüne yürürken konuştu "sizi aylar önce öldürmeliydim."

"öldür hadi durma, ama bu annenin sizi öldüreceği gerçeğini değiştirmez."

"ne dedin sen?"

"annenle dostuz. bilmiyor muydun? evet çok ortak noktamız var. o da seni benim kadar sevmiyor."

klaus hırlayarak damon a saldıracakken arkadan gelen ses onu durdurdu.

"bırak onu." dedi elijah emreder biçimde. klaus arkasını dönerek merdivenlerden yukarda duran elijah'a baktı. 

"o bize lazım, niklaus."

"annemiz ne yaptı?" elijah cevap vermeyince tekrar sordu klaus "ne yaptı elijah?" elijah merdivenlerden inerek damon un üstüne doğru yürüdü. o sırada klaus elijah ın indiği merdivende karanlıkta bişiy fark etti. dikkatli baktığında tanımıştı.

"merida." diye mırıldanarak ona doğru yürüdü. bunu duyan elijah da duraksayarak arkasını dönüp klaus a baktı. klaus eğilerek Merida nın başını tuttu ve baktı. cansız beden eski, orijinal haline dönmüştü. başını bırakarak elijah a döndü ve doğruldu klaus. damon a doğru yürürken gürledi "ne yaptınız ona?" 

"onu şuan orda ilk kez görüyorum." dedi damon. 

elijah damon'a doğru dönerek tehditkar sesiyle "dolunayın yükselmesi için dakikalar kaldı. annem ve cadı arkadaşınız bonnie ve annesi nerede söyle. yoksa rebekah elenayı öldürür." dedi.

 elena yı attığı mağaraya rebekah ı göndermiş ve haber alamazsa elenayı öldürmesini söylemişti. bunu salvatore kardeşlere söylemiş, cadıların yerini söylemezlerse elena nın öleceğini söylemişti. salvatore kardeşler de karşı hamle olarak Klaus'u caroline ile oyalayarak Kol'u hançerlemiş, tüm kardeşler büyüyle birbirine bağlı olduğu için hepsi hançerlenmiş gibi taşlaşmıştı. ama hançer klaus üzerinde işe yaramıyordu.

... 

esther yere pentegram çizmiş ve her çocuğu için bir tane meşale yakarak pentegramın çevresine saplamıştı. bennet cadılarının soyunu tamamlayan bonnie bennet ve annesi de ordaydı. kurban edeceği oğlu finn de. planı çocuklarını vampire çevirmek için yaptığı büyüyü bozarak onları insan haline getirmek, daha sonra da finn i öldürerek hepsinin ölümünü sağlamaktı. finn vampirliğin verdiği işitme gücüyle ormandaki ayak seslerini duydu.

"geliyorlar!" dedi.

esther "daha dolunay olmadı." bennet cadılarına dönerek "buraya gelin" dedi. hepsi pentegramın içine girdi. "buraya giremezler" dedi.

elijah, niklaus ve kol yaklaştılar. 

pentegram a yaklaştıklarında alevler yükseldi, içeri giremiyorlardı. kol ciddi sesiyle alay ederek konuştu.

"en sevdiği oğlu kurbanlık kuzu, biz ise dışardayız. ne kadar sefilsin Finn."

"sus Kol. Ağabeyin hayal edemeyeceğin kadar erdemlidir."

"hakkımızda ne düşünürsen düşün, öz çocuklarını öldürmek vahşettir." dedi eli ceketinin cebinde duran elijah. klaus ise bi sağa bi sola sabırsızlıkla yürüyordu.

esther "tek pişmanlığım sizi 1000 yıl önce ölüme terk etmemek." dedi.

"yeter. bu konuşmadan sıkıldım." dedi  bıkkınlıkla Klaus ve devam etti alaylı sesiyle "buna bir son ver anne, yoksa seni cehenneme geri yollarım." dedi yüzünde oluşan alaylı gülümsemeyle. 

esther pentegramdan çıkmadan klaus a doğru yaklaştı ve konuştu "1000 yıl boyunca seni izlemek zorunda kaldım. her kurbanının acısını hissettim. sen kan döktükçe acı çektim." klaus yüzündeki gülümsemeyi silmeden dinliyordu, esther devam etti. "asalet iddiana rağmen Elijah, sen bile ondan iyi değilsin. hepiniz, dünyaya nesiller boyu yayılmış bir lanetsiniz. ve bu sefer sizi doğanın adaletinden kimse kurtaramayacak. Merida bile. nerede o? yok değil mi? ben de öyle tahmin etmiştim." dedi ve gözlerini yukarı çevirdi. dolunay yükselmiş, zaman gelmişti. 

klaus un yüzü ciddileşirken birbirlerine bakıyor, ne yapacaklarını sorguluyorlardı. salvatore kardeşlerde gelmiş pentegramın arkasında duruyorlardı. 

o sırada aniden yer sallanmaya başladı, dengelerini sağlamaya çalıştılar. birkaç dakika sonra sallantı durdu ve kulaklarına bir ses doldu. küçük bir çıtırdı. yavaşça ses artmaya başladı. uğuldayan rüzgar, ağaçların çıtırtısı ve belli belirsiz adım sesi mikaelson kardeşlerin arkasını dönerek ormana bakmasına sebep olmuştu. hepsi merakla oraya bakıyordu.

finn de o yöne bakarak "bişiy geliyor." dedi

"artık bizi kimse durduramaz." diyen esther büyülü sözleri söylemeye başladı.

...

çıplak ayaklarında hissettiği toprak vücudunda hissetiği gücü kontrolüne almasına yardım ediyordu. hiç olmadığı kadar çok olan gücüyle derince nefes alarak gökyüzüne doğru baktı. gözlerini kapattı. birkaç saniye durarak sakinleşmeyi bekledi. ardından yavaşça gözlerini açarak ileri doğru bir adım attı. attığı adımla bastığı toprağın sallanmaya başladığını hissetti. bir sonraki adımında, sonrakinde... her adımında yer sallanıyordu. derince nefes alarak bunu kontrolü altına aldı ve durdurdu. elini hafifçe öne doğru salladığında oluşan küçük hava akımı güçlü bir rüzgara dönüşerek ilerlemiş, ona yolu gösteriyordu. rüzgarı takip eden merida'nın yaklaşmasıyla önüne çıkan her ağaç yavaşça kıvrılarak ona yol veriyordu. çevresindeki her şeyi, her sesi duyarak devam etti. her ağacın, her hayvanın 'kraliçem' nidalarını duydu. esther in seslenişini, yaptığı büyüyü duydu. büyüyü tekrar tekrar söyleyerek gerçekleşmesini sağlamaya çalışıyordu ama merida engel oluyordu. sonunda görüş açısına girdiklerinde bakışlarını esther'den hiç çekmeden kendisine yol veren son ağaçların yanından geçti, kendisine neredeyse ağızları açık bakan Mikaelson kardeşlerin yanından geçti ve esther in karşısında durdu. hayretle bakıyordu esther.

"merhaba, Esther." dedi. 

şuan herkes dehşete düşmüş gibi bakıyordu ona. üzerinde Klaus'un giydirdiği beyaz gelinliği, uzun saçları, çıplak ayaklarıyla melek gibiydi. lakin kırmızı gözleri ve onun her adımında çevreye yayılarak onu takip eden karanlık sis kesinlikle şeytaniydi. 

esther tedirginlikle "bunu yapmış olamazsın, bu bedene dönersen, se- sen ölürsün-"

Merida esther in sozunu keserek "gerçekten izin vereceğimi mi düşündün?" dedi yüzündeki şeytani gülümsemeyle.

"elinden bişiy gelmez. tüm bennet soyu benimle ve doğa-"

Merida "doğa, benim. büyü, benim. güç, benim. çünkü esther Kraliçe, benim." dedi ve ellerini iki yana açtı, yüzündeki tebessüm asla silinmiyor gittikçe şeytani bir görüntü alıyordu, estherin çevresindeki alevler yükselmeye başladı. esther bağırmaya başladı.

"hayır, kardeşlerim beni terk etmeyin! hayır!" 

finn aniden "anne!" Diye bagirarak estheri arkasından çekti ve vampir hızıyla kayboldu. yükselen alevlerden hepsi kaçışmıştı. merida alevlerin içindeydi ama ona zarar vermiyordu. büyüyle etraflarını çevirerek bennet cadılarının ve salvatore kardeşlerin gitmesini engellemişti. esther ve finn'in peşinden gitmek üzere olan Kol'u Merida elini kaldırarak durdurdu. 

eğlenen sesiyle "yakında ortaya çıkarlar" dedi. 

ardından diğerlerine doğru yaklaşarak alay etti: "şimdi sizinle ne yapsak acaba?" dedi. ardından bonnie'nin  annesinin gözlerinin içine bakarak "bence en büyük ceza nefret ettiğin şeye dönüşmek olur, ne dersin?" dedi yine alay ederek. 

"hayır, bunu yapma-" diye bağırmaya başlamıştı bonnie ki Merida eş zamanlı olarak bonnie'ye baktı. aniden yüzündeki tebessüm gitmiş, son derece ciddileşmiş ve sesi de aynı ciddiyetle çıkmıştı. emreder tonda "sessizlik!" dedi ve bonnie'nin ağzı hızla kapanmıştı. yüzüne tekrar yerleşen şeytani gülümsemeyle karşısındaki kadına bakmaya devam etti. elini hafifçe yanda duran damon salvatore'a doğru kaldırarak eliyle gel işareti yapmıştı, damon hızla merida ya doğru çekilmişti. merida bakışlarını kadından çekmeden "kanını içir!" dedi. damon kontrolsüz bir şekilde bileğini ısırıp bonnie nin annesine içirdi. kadın çırpınmak istiyor ama yapamıyordu. "öldür!" dedi yine aynı soğuk kanlılıkla merida ve damon kadının boynunu kırdı. kadın yere düşmüştü ki merida elini yerden havaya doğru hareket ettirdi ve kadın hemen dirildi. ayağa kalktı. 

"beslen!" dedi merida ve devam etti bonnie'ye bakarak "kızından!" dedi. kadın bonnie den beslenerek vampire dönüşmüştü. ikisi de ağlamaktan başka bişiy yapamıyor, salvatore kardeşler dehşet içinde izliyor, mikaelson kardeşler ise gülümseyerek bakıyorlardı. 

"artık kim olduğumu gayet iyi biliyorsunuz. bir daha aileme dokunmaya cüret etmeyin." dedi ve arkasını dönerek ailesiyle birlikte vampir hızıyla ortadan kayboldu.

...

pencerenin önünde durmuş dışarıyı izleyen Elijah düşünüyordu.

"herkes nerede?" dedi içeri giren rebekah.

"her şey bitti Rebekah." dedi elijah dışarı bakmaya devam ederken.

rebekah merakla "annemiz nerede?" diye sordu.

rebekah'a doğru dönerek cevapladı elijah "bizim annemiz yok. sadece esther var ve o da haklıydı."

"ne demek istiyorsun?"

"onurlu olmaktan bahsetsem de gerektiğinde öldürüyorum, yaralıyorum ve işkence ediyorum. bugün bile masum birine dehşet saçtım."

"elena masum sayılmaz."

"amacıma ulaşmak için senin ona olan nefretini kullandım. seni kılıç gibi kullandım. kız kardeşimi." dedi elijah ve başını yere eğdi.

rebekah ikna etmek istercesine "bizi korumak için yaptın, elijah. ve haklıydın. yaşamayı hakediyoruz, onlardan daha iyiyiz."

"öyle miyiz?" diye mırıldandı elijah kızaran gözleriyle kardeşinin dolu gözlerine bakarken. ve devam etti "annem bizi vampir yaptı.bizi canavar yapmadı, bunu kendimize biz yaptık." dedi ve hızla odadan çıkarak merdivenlere yürüdü. koluna değen el onu durdurdu. elin sahibine döndüğünde derin bir nefes aldı elijah. Merida eliyle kolunu sıvazladı ve tebessüm etti elijah'a. ardından kollarını boynuna dolayarak sarıldı. elijah ta anında karşılık vermişti. bir eliyle elijah'ın sırtını sıvazlarken kulağına fısıldadı 

"sen canavar değilsin." 

elijah'ın iç çekerek göz yaşlarını serbest bıraktığını hissetti. yavaşça geri çekildiler. 

"gidiyor musun?" diye mırıldandı Merida. elijah yere bakarak yavaşça başını aşağı-yukarı salladı.

merida başını yana doğru yatırarak konuştu "beni arkanda bırakarak mı?" 

iç çeken elijah "senden böyle bişiy isteyemem."

"benden her şeyi isteyebilirsin." dedi ve ellerini tuttu. "sorman yeterli."

gülümseyen elijah "bana eşlik eder misin?" 

gülümsedi merida da "biraz beklemek sorun olmazsa?" 

"arabada olacağım." dedi ve yürüdü elijah. merida nın klaus ile konuşması gerekiyordu. ayakları geri geri gitse de klaus'un yanına yürüdü. şöminenin önünde viskisini yudumluyordu. merida ne diyeceğim diye düşünürken, arkasındaki varlığını hisseden klaus konuştu:

"tüm bunlar ne demekti?"

anlamayarak kaşlarını çattı Merida. klaus un birkaç adım arkasında duruyordu.

"ne ne?"

"değişimin gözler önünde olabilir Merida, ama sen de biliyorsun ki ben bırakıp gittiğin Nik değilim."

"kesinlikle değilsin."

iç çekerek arkasını dönüp merida ya baktı ve bir çırpıda küçümser tonda konuştu "gerçekten amacın bu muydu? esther i diriltip bizi ölümden kurtararak seni affetmemi mi sağlayacaktın." alayla güldü ve "eğer öyleyse gerçekten gülünçsün." dedi merida ya doğru bir adım yaklaşırken. 

"aslında planım yalnızca seni öldürmesini izlemekti, ama işin içine ailem girince-"

"elijah girince." dedi klaus imalı bir şekilde.

iç çeken Merida "uğraşamicam seninle." diyerek arkasını döndü.

"nereye? tabuta mı dönüyorsun yoksa?"

"hayır, aptal!" dedi merida kapiya dogru yururken.

"itiraf et, her şeyi bana acı çektirmek için yaptın değil mi?" 

Klaus sozlerinden sonra durdu ve donup klaus'a bakti merida ve omuz silkerek rahatça "evet." dedi. 

klaus'un çenesi kasılmıştı.

Merida "sen de itiraf et, beni kıskandırmaya çalışıyordun." Dedi ayni umursamaz tavırla.

alayla güldü klaus, buna karşılık merida devam etti "ne? o kız senin tipin değil. asırlardır onlarca kadınla birlikte oldun ve yanlış hatırlamıyorsam yalnızca bir kıza gerçek anlamda vuruldun." dedi alaylı ses tonuyla ve klaus a bir adım yaklaşıp dibinde durarak fısıldadı "Vivianne Lescheres." klaus'un yüz ifadesi tamamen değişmişti. öfkesi tüm vücuduna yayılıyordu. 

merida devam etti alaylı ses tonuyla "yoksa Mikaelson mu demeliyim?" dedi. "her ne kadar birkaç gün içinde ölmüş de olsa sonuçta-" dedi ve duraksadı yüzündeki alaylı gülümseme gitmiş, gözlerinde hayal kırıklığı belirmişti. iğneleyen kısık sesiyle konuştu
"karındı."  

"kes şunu." dedi düz bir sesle klaus.

"neyi? geçmişi hatırlatıyorum sadece. asıl demek istediğim sevdiğin tek kadının fiziksel özelliklerinin benimkine ne kadar benzediğiydi. yüzyılların tipini değiştirmemesi güzel."

iç çekerek arkasını döndü klaus. bunu konuşmak istemiyordu. 

"ailemi kurtarmamın sebebinin sana yaranmak için olduğunu söyleyerek canımı mı yakmak istemiştin? o halde belki bişiyleri öğrenme zamanın gelmiştir. sevgili Vivianne'nin trajik ölümünün pardon ölümlerinin ardındaki gerçekleri öğrenmek istersin belki." 

hızla arkasını dönen Klaus "neyden bahsediyorsun sen?"

"bu arada iki kez ölmüştü değil mi? ikisinde de senin yüzünden ölmüştü, hatta ikincisinde kızcağızın kalbini kendi ellerinle sökmüştün." dedi alayla ve ciddileşen sesiyle iğneleyerek "beni kovarak kalbimi parçalara ayırdığın gibi."

 "lafı dolandırma, sadede gel." diye fısıldadı klaus.

"ilk ölümünde ne olmuştu? sene 1720 falandı sanırım değil mi? new orleans'ın özel sakinlerinden kurt-cadı melezi Vivianne, sevgilin, cadıları durdurmak isterken senin kurtlara kurduğun tuzağa düşüp parçalara ayrılarak ölmüştü değil mi? çok iyi hatırlıyorum çünkü o zamanlar new orleans cadılarıyla barış müzakerelerindeydim, öyleki emirlerimi asla ikiletmezlerdi." 

klaus hırlama gibi gelen sesiyle "sen yaptın." dedi ne olduğunu anlayarak ve devam etti "cadılara o saldırıyı sen yaptırdın." 

gülümsedi merida. 

buna karşılık klaus gürledi "o gün new orleans şehri alevler içinde kaldı, harap oldu!" ardından duraksayarak bişiyi fark etmiş gibi baktı ve kısık çıkan sesiyle "ikincisinin sebebi de sendin, değil mi?"

"senin 80 yıl acı çekip, vivianne i diriltmek için her şeyi yaptıktan sonra bir cadının yardımıyla vivianne'i dirilttiğin sonra da kızın lanetlenerek kalp yiyen bir canavara dönüştüğü ki arkasından new orleans'ın tüm ölü cadılarının da canavarlaşmış şekilde dirilip gelmesiyle son derece kanlı savaşlar verdiğiniz, vivianne ni de evlendikten birkaç gün sonra bu lanetten kurtulup new orleans'ı kurtarmak için kalbini sökerek öldürmek zorunda kaldığın zamandan mı bahsediyorsun? öyle büyük bir lanet elbetteki benden izinsiz yapılamazdı, aslında öyle bir büyü yazılamazdı bile, bizzat ben yazdım." dedi alayla. ama aslında son derece kızgındı.

dehşete kapılmış gibi dinledi klaus.

(sad klaus kıyamam ya)

klaus "o masumdu." dedi öfkeyle

"ben de öyle." diye mırıldandı merida gözünden düşen bir damla yaşla.

klaus merida nın yavaş adımlarla üstüne yürüdü, iyice yaklaştı, gözlerini kısarak kin kusarcasına tısladı "senin ne olduğunu söyleyeyim. sen bana bir varis bile verememiş anne-babası belli olmayan bir piçten başka bişiy değilsin." Ve gözünden düşen bir damla yaşa engel olmadı.

bu sözler karşısında geriledi merida. arkasını dönüp gidecekti ama klaus un sözleriyle durdu ve dinledi.

Klaus "seni hatırlatıyordu. her hareketi seni hatırlatıyordu. bu yüzden asla sana benzeyen kadınlarla olmadım. çünkü eninde sonunda bırakıp gidiyorsunuz." dedi sesindeki titreme ve kırgınlıkla. merida hızla çekip gitti.

tüm konuşmaları duyan rebekah yavaş adımlarla klaus'a yaklaştı. 

"yıllarca onu suçladım. bırakıp gittiği için dönüştüğün şey yüzünden ona kızdım. sen aşkı, sevgiyi, güvenmeyi, her şeyi unuttun. bunlara olan inancını yitirdin. bu yüzden benim de asla biriyle olmama izin vermedin, hep hiç kimsenin bana layık olmadığını söylerdin, ama asıl sebebi beni terk edeceklerini düşünürdün ve seni terk edeceğimi. Elijah'a onunla görüşüyor diye eziyet ettin. Kol senin bu geldiğin hale bakarak asla aşık olmadı, umursamaz psikopata dönüştü. hiç birimizin hayatını yaşamasına izin vermedin, kendin de yaşamadın. ve ben hep merida'yı suçladım. Mikael'ı suçladım.  ama şimdi görüyorum ki en az onlar kadar suçlusun Nik. onu dönüştürdüğün şeye bak. Merida kanadı kırılan kelebeğe bile kıyamazdı. orada, new orleans'ta sebep olduğu şeylere bak birde, şüphesiz tarihimizin en kanlı savaşını kalp yiyen ölülere karşı verdik, ondan 80 yıl öncesinde yüzlerce kişi öldü yangınlarda. siz ikiniz, birbirinizi inadınızla, lanet olası tükenmez nefretinizle mahvettiniz. bunu yaparken yanınızda yörenizde ne varsa onu da küle çevirdiniz. Nefretiniz, herkesin imrendiği o büyük aşkınızdan bile büyük ve

aşkınızın nefretin gölgesinde ölmekten başka çaresi yok."

...

kapıdan hızla çıkan Merida arabasına yaslanıp bekleyen elijah'a doğru koştu. onu böyle gören elijah doğrularak endişeyle baktı. kollarının arasına giren merida hıçkırarak ağlıyordu. hızla kollarını sararak destek olmak istedi. sırtını ve saçlarını okşadı. geri çekilerek yüzüne bakan merida kızarmış gözleri, durmaksızın akan göz yaşları ve hıçkırıkları arasından zorla konuştu. 

"beni bırakma."

"söz veriyorum. her zaman ve sonsuza dek."

geçerken yerde yatan merida nın kullandığı bedeni de alarak mystic falls'u  terk ettiler.

Maskeleri düştüğünde ortaya çıkan gerçek kimlikleriydi;

Şeytaniliğin altındaki yalnızlık,

Asaletin altındaki gaddarlık,

Psikopatlığın altındaki güvensizlik,

Onurluluğun altındaki haysiyetsizlik,

Deliliğin altındaki korku,

Masumiyetin altındaki suçluluk...

Bunlar herkesten gizledikleri kişilikleri, zayıflıklarıydı.

4987 kelimeyle merhabalar...

öncelikle Vivianne ile ilgili yazdığım her şey doğru, klaus un karsı olduğu vs. The Originals romanında geçiyor. okumanızı tavsiye ederim. ondan bahsetmemin sebebi klaus'un merida'ya ihanetinin ne derecede büyük olduğunu göstermekti. 

bu arada merida ve elijah hakkında ne düşünüyorsunuz? ne kadar yakınlaşmalılar sizce?

umarım bölümü beğenirsiniz <3

!!!TATMİN EDİCİ SAYIDA OY OLMADIĞI SÜRECE YENİ BÖLÜM GELMEYECEKTİR!!! (EN AZ 15 OY)

Aşağıya yukarıda sözlerini yazdığım şarkıyı bırakıyorum. 

Mükemmeliyet tablosu :)

Continue Reading

You'll Also Like

184K 18.8K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
320K 29.8K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
99.5K 11.6K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
67.9K 3K 17
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.