Geçmişin Mezarı (Tamamlandı)

By selinselne

147K 13K 5.1K

~Wattys2021 Gizem/Gerilim kategorisi kazananı~ *Yetişkin içerik!* -Ağırlıklı olarak polisiye, romantizm, giz... More

GM | TANITIM
GM | Yazardan Not
GM | 1 | Bilinmeyen
GM | 2 | Teklif
GM | 3 | Zaaflar ve Sınırlar
GM | 4 | Sıfırdan
GM | 5 | Kâbusların Pençesinde
GM | 7 | Ölüm Seremonisi
GM | 8 | Soruşturma
GM | 9 | Kaynağı Belirsiz Bir Ses
GM | 10 | Çarmıhın Dört Bir Yanı
GM | 11 | Gizlenmesi Mümkün Olmayan
GM | 12 | Geçmişin Arkasına Saklanan Ölüler
GM | 13 | N ve R
GM | 14 | Raven Mâlikanesinin Ölü Tarafı - 1. Kısım
GM | 15 | Raven Malikânesinin Ölü Tarafı - 2. Kısım
GM | 16 | Gömülen Sırlar
GM | 17 | Geçmişten Gelen
GM | 18 | Mezarların Nefesi
GM | 19 | Araf
GM | 20 | Mezarı Kazılan Kadın
GM | 21 | Geçmiş, Şah Damardan Daha Yakın
GM | 22 | Lanetli Soy
GM | 23 | Ölüm Silsilesi
GM | 24 | Cehenneme Ramak Kala
GM | 25 | Ölümle Baş Başa
GM | 26 | Bir Günlüğüne...
GM | 27 | En Büyük Korku
GM | 28 | Kambur Kadın
GM | 29 | Tünellerde Gezinen Belirsiz Adımlar
GM | 30 | Siyah ve Beyaz
GM | 31 | Gri
GM | 32 | Ölümlülerin Cesetleri
GM | 33 | Nefessiz
GM | 34 | Geçmişten Bir Tutam Sır
GM | 35 | Ölüm Dansı
GM | 36 | Dolunay
GM | 37 | Kurban
GM | 38 - Final | Kimse Göründüğü Gibi Değildir
GM | Yazardan Not

GM | 6 | Korkunç Kanıtlar

3K 351 136
By selinselne

Selaaamm!! İyisinizdir umarım canımın içleri... Tam gaz devam ediyoruz kurguya. Ancak bir şeyi açıklamak istiyorum; bölümlerin arasına tarih ve mekân koymam gerekiyor. Belki kafanız biraz karışabilir şimdilik ama ileride geçmişe gideceğimiz için tarihler bize oldukça lazım olacak. Aklınıza takılmasın diye bildirmek istedim.

Keyifli okumalar dilerim! Öpücükler...

🪦

Nefesimi tuttum. Eğer Bayan Norris bizi görürse işler sarpa sarabilirdi. Hâlâ lahidin kenarında Kuzey'le birbirimize dolanmış bir vaziyette saklamaya devam ediyorduk.

Kuzey kolumu sıkmıştı. Ona bakmamı istiyordu ama ben başımı kaldıramıyordum. Yeniden kolumu sıkınca kendimi toparlayarak yüzüne baktım. Gözleriyle arkamda olan bir şeyi işaret ediyordu. Başım arkaya doğru dönünce ağaçların kenarındaki siyah kediyi gördüm.

Bir yandan da Bayan Norris'in adım seslerini işitebiliyordum. ''Kim var orada?'' diye sordu. Bize yaklaşıyordu.

Hızla saçımdaki tokayı çıkartarak kediye doğru fırlattım. Kedi, ani bir miyavlamayla koşturmaya başlamıştı. Bayan Norris'in onu görmesini umut ediyordum.

''Ah tatlım,'' dedi Bayan Norris. ''Sen miydin?''

Uzun süren gergin bir sessizliğin sonra adım ritimlerini işittim.

''Acıktın değil mi kızım? Ben de öyle... Haydi, gel. Yemek yiyelim,'' dedi ve devamında da İsveç'çe bir şeyler söyledi. Gitgide bizden uzaklaşıyordu.

Tuttuğum nefesimi dışarıya doğru üflerken Kuzey'den ayrılıp geriye çekildim. ''Ne diyor?'' diye sordum, Bayan Norris'in şu an söylediği İsveççe kelimeleri kastediyordum.

''Sırayla ona vereceği yemekleri sayıyor,'' diye açıkladı.

Başımı salladım. Kısa bir müddet sonra adım sesleri tamamen kesilince elimdeki telefonu Kuzey'e uzattım. ''Bu da neyin nesiydi Kuzey?''

''Bekle,'' dedi sadece. Hızla etrafı süzdü ve beni bileğimden kavrayıp dışarıya çekti. ''Gidiyoruz.''

"Dur," dedim ona ve ne olur ne olmaz diye az önce kediye fırlattığım tokamı alarak bileğime taktım.

Hızlı adımlarla lahidin arkasından dolanarak malikânenin arka bahçesine doğru yöneldik. Karanlık olan arka bahçede az önceki gibi ağaçlar yoktu. Ormanlık alan mezarlıkta son buluyordu ve malikânenin arkası yüksek, labirent misali çimenlerle döşenmiş geniş bir arazi şeklindeydi. Bahçe duvarlarının en sonuna geldiğimiz zaman kısaca malikâneye göz attım. Linda'nın öldüğü ikinci katın batı kanadı hariç diğer her katta tek tük ışıklar yanıyordu.

Arka taraftaki duvara konuşmuş küçük bahçe kapısından dışarıya çıktı Kuzey. Beni de peşinden sürüklüyordu. Koştururcasına yürüyorduk ama en sonunda küçük bir kulübenin kenarında durmuştuk. Elinden kurtulup derin bir nefes aldım.

''Burası neresi?''

''Önemli bir yer değil,'' dedi kulübenin kenarındaki banka otururken. ''Odun koymak için kullanıyoruz sadece.''

Ellerimle saçlarımı karıştırarak üzerimdeki şalı banka bıraktım. ''Neler oluyor Kuzey? Bayan Norris ne yapıyordu?'' diye sordum merakla.

Arkasına yaslanıp yüzünü ovuşturdu. ''Sana her şeyi anlatacağım ama neler olduğu konusunda tam emin değilim.''

Kaşımın biri alnıma yükselmişti. Önünde dizlerimin üstüne çöküp elimi bankın kenarına dayadım. ''Emin değil misin? Bu ne demek?''

Yüzüme doğru eğilip dudaklarını ıslattı. ''Bak Dedektif,'' dedi ciddi bir tonlamayla. ''Bayan Norris yıllardır bizimle yaşıyor. Benden önce de buradaydı ve... Büyükanneden de büyük. Büyükbaban Frederic'i tanıyor olması normal. Ancak onunla arasında ne olduğunu bilmiyorum. Tek bildiğim bu yaptığı garip şey.''

Birkaç saniye düşündüm. ''Orada ne yapıyordu? Bir mezarla konuşması doğal karşıladığım bir durum. Ama o tarz şeyler söylemesi çok garip,'' dedim düşünceli bir tonda.

''Evet,'' diye mırıldandı. ''Ben de ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. Bayan Norris, eskiden rahibelik yapıyordu. Dinine çok bağlı olduğundan dolayı eski bir rivayeti gerçekleştirdiğini düşünüyorum.''

Gözlerim ona dönerken, ''Ne demek istiyorsun?'' diye sordum. ''Biraz daha açıklayıcı ol Bilinmeyen, anlamakta zorlanıyorum.''

Ellerini kavuşturup birkaç saniye düşündü. ''Yani, ölenlerin ruhunun rahat etmesi için ya da onlarla arasındaki bağı kopartmamak için olabilir,'' diye açıkladı. ''Emin ol ne olduğunu bilmiyorum. Fakat belki bulabiliriz.''

Çömeldiğim yerden kalkarak yanına oturdum. Karanlıktaki yüzüne bakmaya devam etsem de ifadelerini çözmekte zorlanıyordum. Yine de şüphelerimi ortadan kaldırmam gerekiyordu; ''Peki, ya sen bunu nereden biliyorsun?''

''Senin yanına gelmeden önce öğrenmiştim,'' dedi dürüst bir şekilde.

Pek fazla gereksiz ayrıntı vermemiş olması, yalan söylemediğinin bir kanıtıydı. Ancak benim ayrıntılara ihtiyacım vardı.

''Biraz daha ayrıntı ver lütfen.''

''Yürüyüşe çıktığım bir gece şans eseri gördüm onu,'' diyerek göz temasını korudu. ''Frederic'in, yani büyükbabanın mezarıyla konuşması bana sıradan gelmişti. Çoğu insanın yaptığı bir eylem olduğu için üzerinde pek durmadım ama gideceğim sırada bu rivayeti dillendirmeye başladı. Onun rahibe olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama sence de bu, biraz—''

''...Fazla, değil mi?'' diye lafını tamamladım. Şüpheli bir yaklaşım içerisindeydim. ''Bunun cinayetle bir ilgisi olduğunu mu düşünüyorsun? Yani sence, katil bahçıvan olabilir mi?''

Emin olmadığını belirtircesine başını salladı. ''Bilmiyorum Dedektif. Diğerlerini soruşturacağın sırada belki bununla alakalı bir ipucu yakalayabilirsin diye sana göstermek istedim.''

''Pekâlâ,'' dedim yerimden kalkarken. ''Başka aklına takılan bir şey olursa mutlaka söyle bana. Ayrıca bu konu hakkında pek bilgim yok. Bu yüzden eğer yardım alabileceğim dini bir kitap varsa bana verebilir misin?''

Şalımı alarak üzerime örttüğüm sırada Kuzey de ayağa kalkmıştı. ''Yarın birlikte kütüphaneye bakabiliriz ama pek bir şey çıkacağını sanmıyorum. Yine de elimden gelen araştırmayı yaparım.''

''Teşekkür ederim,'' dedim ciddiyetle. ''Bundan kimseye bahsetme lütfen, aramızda kalsın.''

''Tabii Dedektif,'' dedi ve eliyle öne buyur etti. ''Kimseye bir şey anlatmayacağım."

Sesli bir iç çekerken yürümeye başladım. Burada sandığımdan daha garip olaylar dönüyordu.

•••

10 Mart, Salı. 07:27
İsveç/ Raven Malikânesi

Hava bugün daha iyi sayılırdı. Aynadan yüzüme yansıyan hafif ışık sayesinde kendi yansımamı görebiliyordum. Üzerime giydiğim siyah, etekli tulumun askılarını düzelterek içimdeki koyu gri kazağın yakasını hafiften yukarıya çektim. Eteğimin cebine not defterimi koydum ve uğurlu kalemimi sağ askıma gelişigüzel bir şekilde asıp odadan çıktım.

Sanırım elbisemden biraz küçük çocuk izlenimi veriyor olabilirdim. Ancak cenaze için en uygun olan kıyafetim buydu. Başka siyah elbise getirmemiştim.

Bugün Salıydı. Cenaze ise birazdan başlamış olurdu. Öğrendiğim kadarıyla aile arasında olacaktı ve başka hiçbir akraba cenazeye katılmayacaktı.

Ayrıca uykusuzdum da... Dün gece de uyuyamamıştım ve şu birkaç gündür olduğu gibi kabus görmüştüm. Ne zaman gözlerimi kapatsam... Koca bir karanlıkla karşı karşıya kalıyordum. Fısıltılar, korkunç mırıldanmalar, ürkütücü karaltılar... Rüyalarım neden değişiyordu? İşin aslı benim de bu konuda bir fikrim yok. Bence bir kahve sana iyi gelirdi Nora.

Kahve içmeye vaktim yoktu. Bugün çok işim vardı.

Aşağı kata doğru ilerlemeye devam ettim. Dizlerimin altına kadar uzanan siyah bağcıklı botlarım, tahta merdivenlerde gıcırtıya yol açıyordu. Hızlı adımlarla ortak salona yöneldim. Fakat... Aniden karşıma çıkan kişi yüzünden birkaç adım gerilemek zorunda kalmıştım.

Robin amcamın kızı, kuzenim Olivia karşımdaydı. Yüzündeki ağır makyaj yüzünden şaşırsam da belli etmedim. Cenaze için biraz fazla değil mi sence de Nora?

''Günaydın, Nora,'' dedi Olivia, yadırgar gibi beni süzerken. '

''Sana da,'' diyerek yanından geçtim ve salona girdim. Bütün aile üyeleri siyahlar içinde burada bekliyordu. ''Herkese günaydın,'' dedim ciddi bir tonda.

Herkes tek tek günaydın derken Deniz, gülümseyerek yanıma geliyordu. ''Merhaba Nora Dedektif!'' dedi neşeyle. ''Bugün eğitmenim gelmeyecekmiş, biliyor musun? Ders görmek...'' Durdu ve uygun kelimeyi aradı.

Türkçesinin yetersiz oluşu yüzüme ufak bir gülümseme düşürmüştü. Yere çömelip omuzlarından kavradım.

''Ders görmek zorunda değilsin,'' diye tamamladım cümlesini.

Kocaman bir gülümsemeyle kafasını salladı. ''Evet,'' dedi, sonra kulağıma yaklaşıp diğerlerinin duymaması için elini siper etti. ''Ama seninle dedektiflik hakkında biraz çalışabilirim.''

Çocuksu kıkırdaması beni de güldürürken ben de onun kulağına yaklaştım. ''Kesinlikle,'' diye fısıldadım. ''Belki Linda halayla vedalaştıktan sonra seninle biraz çalışabiliriz. Ayrıca sana çok güzel bir hediyem var.''

Heyecanlı nidasının ardından aralanan ağzı ve büyüyen gözleri beni mutlu etmişti. Çocukları severdim.

''Gerçek mi?'' diye sordu kaşlarını kaldırarak.

Başımı salladım. ''Evet, ama bu bir sır.''

Elini yumruk yapıp bana doğru uzattı. ''Dedektiflik sırrı!'' dedi heyecanla. Hevesine karşılık vererek yumruğumu onunla tokuşturdum.

Diğerleri kendi aralarında sohbet ederken Kuzey, ''Küçük Balık,'' dedi yalancı bir kızgınlıkla. ''Nora'yı rahatsız etmeyelim, gel.'' Ona doğru kollarını açınca Deniz'in yüzü düşmüştü.

''Sıkıntı değil,'' diyerek Deniz'i kucağıma aldım ve ayağa kalktım. O da kollarımın arasında mutlulukla el çırpıyordu. ''Bahçeye çıkacaktım zaten, Deniz'le çıkabiliriz.''

Kuzey baktı. ''Buyur Dedektif,'' dedi yanımdan geçerek.

Birlikte onu takip edip bahçeye çıktık. Bahçe şimdilik boştu.

''Nora Dedektif?'' dedi Deniz sorarcasına. ''Suçluları yakalarken nasıl bir araştırma yapıyorsun?''

Biraz düşünür gibi yaptım. ''Bu çok zor bir soru Deniz Dedektif,'' dedim onu taklit ederek. Hitap şeklim gülümsemesine yol açmıştı. ''Belki sana bir gün öğretebilirim.''

Hevesle başını salladı. ''Eğitmenim bana dedektiflik hakkında hiçbir şeyi öğretmiyor. Bu yüzden araştırma yaparken biraz zorlanıyorum.''

Kış bahçesinin olduğu tarafa geldiğimizde Kuzey, camlı kapıyı araladı. İçeriye girdik.

''Ben sana yardımcı olabilirim,'' dedim gülümseyerek. ''Birlikte ipuçlarını yakalayabiliriz.''

Onu kucağımdan yere bırakıp kadife koltuğa, Kuzey'in yanına oturdum. Deniz ise kaşlarını çatarak Kuzey'e bakıyordu. ''Ayıcık,'' dedi merakla.

''Efendim,'' dedi Kuzey ciddiyetle.

Deniz onun yanına yaklaşıp ellerini Kuzey'in dizlerine koydu. ''İpucu ne demek?''

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Kuzey'se, Deniz'in üzerindeki gömleğin yakalarını düzeltiyor ve İsveççe bir kelime söylüyordu. Deniz heyecanla bana döndü. Anlamış olmalıydı.

''İpuçlarını bulalım!'' diyerek yumruğunu havada salladı.

Güldüm. ''Neden dayına 'Ayıcık' diye hitap ediyorsun?''

Deniz omuzlarını kaldırarak, ''Çünkü kocaman bir adam benim dayım,'' diye açıkladı. ''Ben çok çocukken Marcus babam, bana bir ayıcık almıştı. Kocamandı ve güzel kokuyordu, çilek gibi. Dayım da güzel kokuyor, kocaman! O ayıcığımı artık sevmiyorum. Ben de dayımı ayıcığımın yerine koyuyorum işte.'' Sonra bir süre durdu ve kıkırdamaya başladı. ''Hem de bir keresinde ne olmuştu, biliyor musun, Nora Dedektif? Sarah, dayıma 'Ayı gibi adamsın!' demişti. O da dayımı ayıcığıma benzetiyor!''

Aniden çıkan gülüşümü bastıramadım, bir kahkaha attım. Kuzey'se muzip bir ifadeyle bana bakıyordu. Fakat benim dikkatimi çeken başka bir şey olmuştu.

''Neden artık çilek gibi kokan ayıcığını sevmiyorsun?'' diye sordum gülümserken.

Deniz, Kuzey'e tedirgin bir bakış attı. ''Çünkü...'' dedi ve parmaklarıyla oynamaya başladı. ''Geceleri... Hareket ediyor. Annem onu giysi dolabımın üstüne koydu ama... Karanlık olunca... Odadaki ışıklar kapandığında... Dolabımın üzerinden eğiliyor ve bana bakıyor. Düğme şeklindeki gözlerinin parladığını görebiliyorum... Bazen de benimle konuşmaya çalışıyor... Onu tam olarak göremiyorum ama elini bana uzatıyor ve... Fısıldıyor.''

Donup kaldım. Hatta kalakaldım. İfadesiz bir şekilde Kuzey'e baktım. O da kalakalmıştı. İkimiz de Deniz'den böyle bir şey duymayı beklemiyorduk.

Soğukkanlı davranarak Deniz'e doğru döndüm ve ifademi toparladım.

''Ne söylüyor?'' diye sordum ciddiyetle. ''Ne zamandan beridir konuşuyor seninle?''

Deniz yutkundu. Sanki konuşmaya korkuyor gibi bir hâli vardı. Başını önüne eğerek parmaklarını inceledi. Elleri hafiften titriyordu.

''Kötü şeyler, Nora Dedektif,'' dedi en sonunda. ''Birkaç gün öncesine kadar onunla sarılıp uyumayı seviyordum... Çilek gibi kokuyordu... Ama şimdi kötü kokuyor. Yatağımın altına giriyor... Linda halamın yanına gideceğimi söylüyor bana. Mezarlığa... Mezarlığa gitmemi istiyor.''

Şaşkınlıktan tutulmuş gibiydim. Deniz'i kucağıma almak için harekete geçtiğim sırada Kuzey, benden daha erken davranmıştı. Onu dizlerinin üzerine oturtturdu ve çenesinden tutup başını kaldırdı.

''İstersen ayıcığını başka bir odaya koyabiliriz Balık,'' dedi Kuzey. ''Benimle beraber uyuyabilirsin. Ayıcığının yerine bana da sarılabilirsin... İster misin?''

Deniz başını sallayarak, ''Olabilir,'' diye mırıldandı. Sonra da gözlerini irileştirdi ve korkmuş gibi bir ifadeyle Kuzey'e baktı. ''Ama ayıcık bana kızmaz mı? Onu tek başına bıraktığım için sinirlenmez mi bana?''

''Hayır,'' dedim konuya dâhil olarak. ''Benim odama koyarız ayıcığı. Böylece yalnız kalmamış olur.''

Zoraki bir gülümseme sergiledi Deniz. ''Tamam o zaman,'' dedi ve Kuzey'in kucağından indi. ''Ben de bu gece dayımla uyurum!'' Gülümsemesi gerçekçi bir hâl alırken koşturarak kış bahçesinin arka tarafına doğru gitti. Oradaki oyuncaklarla oynamaya başlamıştı.

''Sanırım bu durumdan çok etkilenmiş,'' dedim Kuzey'in yeşil gözlerine bakarak.

Başını salladı. ''Öyle... Ölümün ne demek olduğunu henüz kavrayamıyor.''

''Ayıcığı saklamak en iyisi olur,'' dedim profesyonel bir şekilde düşünerek. ''Çocuklar bu tarz travmalar geçirdiğinde çevresindeki eşyalara gereğinden fazla anlam yükleyebiliyorlar. Daha sonra bunu kendi kafalarında büyütüp bir canavar yaratıyorlar. Çünkü anlamaları zor oluyor. Sakla ayıcığı. Görmemesi en iyisi olur.''

''Mantıklı...'' dedi düşünceli bir hâlde. Sonra da bana doğru dönüp boğazını temizledi. ''Söylediklerinde oldukça haklısın, Dedektif. Şu birkaç gündür bu tür sanrıları sıklıkla görüyor ve dillendiriyor. Cenazeden sonra vakit kaybetmeden saklarım ayıcığı.''

Omuzlarımı kaldırarak, ''Bunların olması olağan bir durum,'' diye açıkladım. ''Kaç yaşında?''

''Dört buçuk,'' dedi arkasına yaslanırken.

''Onunla fazla ilgili gibi duruyorsun. Babası nerede?'' diye sordum daha fazla dayanamadan.

Önce konuşmadı. Sonra dudaklarını ıslatıp, ''Babasının kim olduğunu bilmiyoruz...'' dedi ve bir süre duraksadı. ''Nehir sorumsuz bir ebeveyn, onunla ilgilenmiyor.''

İçini döküyor olması beni şaşırtmıştı ama o, bu konuda üzgün duruyordu.

Yanına yaklaşıp elimi dizine koydum. ''Kuzey,'' dedim anlayışlı bir tonda. ''Bir çocuğun büyümek için babaya ihtiyacı yoktur... Hatta sorumsuz bir anneye de ihtiyacı yoktur, inan bana bunu çok iyi biliyorum. Eğer güçlü bir yapısı varsa her şeyin üstesinden gelebilir ve bu konuda sana çekmiş bence.''

Yeşil gözlerinden geçen anlık parıltı beni heyecanlandırmıştı. Dudağının kenarı hafiften yukarıya kalkarken başını salladı. ''Yine haklısın Dedektif, insanların büyümek için bir aileye ihtiyaçları yok.''

Onun da ailesini kaybettiğini biliyordum. Karşılaştığımız ilk gece bana söylemişti ve bu, asla unutmadığım bir detaydı.

''Bir şeyi merak ediyorum,'' dedim ona biraz daha yaklaşırken. ''Sen... Yani Nehir'le siz, ailenizi nasıl kaybettiniz?''

Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadı. ''Bu...'' diyerek dudaklarını birbirine bastırdı. ''Oldukça uzun bir hikâye ama sana—''

Aniden açılan kapı, Kuzey'in sözünü keserken benim gözlerim kapıya doğru dönmüştü. Gelen Linda halamın oğlu Simon'dı. Onun arkadasından Robin amcamın kızı manevi kızı Sarah ve öz kızı Olivia içeriye girdi. Son olarak Kuzey'in kardeşi Nehir de arkalarından geldi. Sırayla yanımıza oturduklarında Kuzey'den biraz uzaklaştım. Aklım Simon'daydı.

''Nasılsın Simon?'' diye sordum. Annesini kaybetmişti. Bu zor bir durumdu. Üstelik benden de yaşça küçüktü. Atlatması zor olacaktı.

Asık suratı ve hafifçe kızarmış olan gözleriyle bana döndü. ''İyi olmaya çalışıyorum işte,'' dedi halsiz bir tonda.

''Biraz yürümek ister misin?'' diye sordum kibarca.

Olivia, İsveççe bir şeyler söylediğinde Nehir'in dudakları alay edercesine yukarıya kıvrıldı ve o da İsveççe bir şeyler söyledi. Kıkırdadılar.

''Evet,'' dedi Kuzey sertçe, ikisine hitaben. ''Bu doğru.''

Kaşlarım çatılırken Simon onlara ters bir bakış atarak ayağa kalktı. ''Yürümek iyi gelir Nora,'' dedi alınmış gibi.

Sarah da kaşlarını çattı. ''Dostum... Çocuk gibisiniz,'' dedi Olivia ve Nehir'e hitaben.

Onlara daha fazla aldırmadan kış bahçesinden Simon'la beraber dışarıya çıktım. ''Ne söylediler?'' diye sordum.

Ellerini cebine koyarak başını gökyüzüne kaldırdı. ''Senin iyilik meleği gibi davrandığını ve herkese yardım ettiğini... Ama kaba bir dille söylediler.''

Başımı sıkıntıyla iki yana salladım. Bunca olayın arasında, bu yaşımda, bir de çocuklarla uğraşıyordum. En azından katil olamayacak kadar akılsızlar Nora! Bence bunu anlaman bir avantaj ama yine de sen bilirsin tabii.

''Neyse,'' diye geçiştirdim. ''Sen nasıl hissediyorsun kendini? Gece rahat uyuyabildin mi?''

''Hayır,'' dedi dürüstçe. ''Uzun zamandır uyuyamıyorum.''

''Anneni mi düşüyorsun?"

''Kâbus görüyorum bazen, etkisinden çıkmak zor geliyor, o yüzden,'' diye mırıldandı.

''Anneni mi görüyorsun?''

''Hayır,'' dedi kısaca.

Ciddileştim. ''Ne görüyorsun Simon?''

''Boş ver,'' dedi zayıf bir gülümsemeyle. ''Saçma sapan rüyalar işte...''

Merak etmiştim zira ben de bu tarz rüyalar görüyordum. ''Ne gibi? Anlat lütfen, içini dök biraz."

Gözleri attığı adımları takip ederken, ''Geçmişi,'' dedi kısaca. ''Geçmişte yaşadığım kötü anılarımı görüyorum ama...''

''Ama?'' diye devamını istedim.

Durdu. Bana doğru dönüp rahat bir tavırla omuz silkti. ''Bunun araştırmana nasıl bir yardımı olacak Nora?''

Hafiften gülümsedim. ''Sen aynı zamanda benim kuzenimsin Simon. Buraya sadece cinayeti çözmek için gelmedim. Size destek olmak için de buradayım.''

Bana yaklaştı. ''Sence annemi isteyerek mi öldürdüler?'' diye sordu bambaşka bir konuya geçiş yaparak. ''Gerçekten... Bir cinayet mi?''

''Bunu henüz bilmiyorum,'' dedim dürüstçe. ''Ancak senin ne düşündüğünü merak ettim Simon. Sence annen, bir cinayete mi kurban gitti?''

Göz temasını bozmadan ifadesini inceledim. Oldukça sakin görünüyordu ve acı çektiği yüzünden belli oluyordu.

''Buna inanmak istemiyorum ki Nora, annemi her gün yüzüne baktığım birinin öldürdüğüne...'' Devamını getiremeden dudaklarını birbirine bastırdı.

''Neden inanamıyorsun?'' diye sordum ısrarla. "Eğer bu bir cinayetse katil, aileden biri olmayabilir de. Belki bambaşka biridir."

''Bizim bizden başka kimsemiz yok, eğer annem öldürüldüyse aileden biridir,'' dedi çatık kaşlarla. ''İşte bu yüzden acı çekiyorum ya zaten. Ailemden birinin, annemi öldürmesinin düşüncesi bana acı veriyor. Annemi ya annemi... Melek gibi bir kadındı. Tanrı şahidim, kimseye zarar vermezdi o.''

''Onun yakalanmasını isterdim,'' dedim ve ona yaklaştım. ''Eğer bu bir cinayetse... Katil de aileden biriyse ve ben bunu öğrenemezsem annene yaptıkları cezasız kalabilir. Ya da daha kötüsü, yaptıklarını tekrar edebilir, birine daha zarar verebilir.''

Damarına basmak ona acı verse de işe yaramışa benziyordu. Sulanan gözlerini bir anlığına benden ayırıp yutkundu.

''Evet,'' dedi zorlukla. ''Bazen korkuyorum.''

''Ben de,'' dedim aklının içine girmek ister gibi. ''Kendimi güvende hissetmekte zorlanıyorum. Bu ailedeki herkes gözüme bir katil gibi geliyor. Sana da öyle geliyor mu?''

Titreyen kirpiklerini birkaç kez kırpıp gözlerini bana çevirdi. ''Ayırt etmekte zorlanıyorum, evet,'' diye itiraf etti. ''Artık kimseye güvenmiyorum ve...''

''Güvenmiyorsun ve?" diyerek onu biraz daha zorladım.

''Ve ben, babamdan bile korkuyorum,'' diye fısıldadı.

Aradığım cevap dudaklarından dökülürken elimi omuzuna koyup bana odaklanmasını sağladım. ''Bu korkularının geçmesi için bazı şeyleri açığa kavuşturman gerekiyor. Belki dürüst olmaktan da korkuyor olabilirsin. Ama eğer şüphelerini dillendirirsen, korkuların en kısa sürede geçecek, inan bana,'' dedim ve yüzüne yaklaştım. ''Yani sana demek istediğim şu, sence katil kim Simon?''

Uzun bir süre gözlerime baktıktan sonra sulanan gözlerini arkamda duran malikâneye dikti. ''Onu bilmiyorum da içimden bir ses bu malikânede garip şeyler döndüğünü söylüyor."

Onu kendime doğru çektim ve sıkıca sarıldım. Anında hıçkırmaya başlamıştı; kendini çok kötü hissediyordu, anlayabiliyordum. Ama benim yakaladığım önemli iki tane detay vardı. Simon cinayet hakkında bir şeyler biliyordu ve Raven Malikanesindeki herkes, esrarlı bir gizemin içine düşmüştü.

Continue Reading

You'll Also Like

15.3K 230 2
"Dediğin gibi, son iz..." Belki de hiç bir zaman, yer etmemiştim onun aklında. Yer etmişsem bile, son iz için yer etmişimdir... "Son izleri ben verir...
39K 839 39
Arkadaşlar yazım yanlışı çok var ona göre eğlence amaçlı yazıyorum Ahhhhh~~~~~akınnnnn Öğrenci hoca ama hoca genç yani öğrenci 19 yaşında hoca 20 yaş...
15.2M 615K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
1.9K 964 16
Her kaçışın sonunda bir kurtuluş vardır ama o kurtuluş yeni bir mahkumluğa dönüşür. Bu oyunda özgürlüğünü eline alman gerek. Almadığın takdirde...