Geçmişin Mezarı (Tamamlandı)

By selinselne

147K 13K 5.1K

~Wattys2021 Gizem/Gerilim kategorisi kazananı~ *Yetişkin içerik!* -Ağırlıklı olarak polisiye, romantizm, giz... More

GM | TANITIM
GM | Yazardan Not
GM | 1 | Bilinmeyen
GM | 2 | Teklif
GM | 4 | Sıfırdan
GM | 5 | Kâbusların Pençesinde
GM | 6 | Korkunç Kanıtlar
GM | 7 | Ölüm Seremonisi
GM | 8 | Soruşturma
GM | 9 | Kaynağı Belirsiz Bir Ses
GM | 10 | Çarmıhın Dört Bir Yanı
GM | 11 | Gizlenmesi Mümkün Olmayan
GM | 12 | Geçmişin Arkasına Saklanan Ölüler
GM | 13 | N ve R
GM | 14 | Raven Mâlikanesinin Ölü Tarafı - 1. Kısım
GM | 15 | Raven Malikânesinin Ölü Tarafı - 2. Kısım
GM | 16 | Gömülen Sırlar
GM | 17 | Geçmişten Gelen
GM | 18 | Mezarların Nefesi
GM | 19 | Araf
GM | 20 | Mezarı Kazılan Kadın
GM | 21 | Geçmiş, Şah Damardan Daha Yakın
GM | 22 | Lanetli Soy
GM | 23 | Ölüm Silsilesi
GM | 24 | Cehenneme Ramak Kala
GM | 25 | Ölümle Baş Başa
GM | 26 | Bir Günlüğüne...
GM | 27 | En Büyük Korku
GM | 28 | Kambur Kadın
GM | 29 | Tünellerde Gezinen Belirsiz Adımlar
GM | 30 | Siyah ve Beyaz
GM | 31 | Gri
GM | 32 | Ölümlülerin Cesetleri
GM | 33 | Nefessiz
GM | 34 | Geçmişten Bir Tutam Sır
GM | 35 | Ölüm Dansı
GM | 36 | Dolunay
GM | 37 | Kurban
GM | 38 - Final | Kimse Göründüğü Gibi Değildir
GM | Yazardan Not

GM | 3 | Zaaflar ve Sınırlar

4K 357 203
By selinselne

🪦

8 Mart Pazar, 02:33
İstanbul.

Gözlerim şöminen içinde çatırdayan odunlara dalmıştı. Yalınayak evimin içinde gezinmeye devam ediyordum. Elimdeki Ihlamurdan büyük bir yudum alarak boğazımı yumuşatmaya çalıştım.

''Salonu yirmi üç kez turladın, haberin olsun,'' dedi Kuzey.

Gözlerim anında ona doğru döndü. Loş ışıklı salonda, benim her zaman oturduğum tekli, deri koltuğumda oturmuş, kahvesini yudumlayarak beni izliyordu.

"Düşünüyorum," dedim durağan bir halde. "Düşünürken yerimde duramam."

Bir şey söylemedi ve kahvesini yudumlayarak beni izlemeye devam etti. 

Sahilden ayrıldıktan sonra babamla konuşmuştum ve Linda hala için baş sağlığı dilemiştim. Babam beni yanında görmek istiyordu. İsveç'e gelmem için ısrar etmişti. Üstelik babaannemle de konuşmuştum; o da aynı babam gibi düşünüyordu. Hem cenaze için yanlarında olmamı istiyorlardı hem de cinayeti çözme konusunda benden başka kimseye güvenmiyorlardı. 

Etik değildi, kendi ailemden birinin cinayetini çözmem hiç etik değildi. Ancak Raven ailesi soylu, köklü ve sınırları olan bir aileydi. Benden resmi bir soruşturma yürütmemi istiyor olsalar da bunu gizli tutmak zorunda oldukları için aile içinden başka kimseye güvenemezlerdi. Bütün bu süreç herkesten gizli yönetilecekti. Yani, işi resmiyete taşımayacaktım ama aile içinde resmi olacaktım. 

Henüz İsveç'e gitmek konusunda bir karar vermemiştim. 

Şu anda çözmem gereken başka bir cinayet vardı ve o cinayet üzerine yaklaşık iki saattir evimde araştırma yapmakla meşguldüm ama elimde pek de delil olduğu söylenemezdi.

Kuzey'e dava dosyasından ve intihar süsü verilen cinayet vakasından bahsetmemiştim. Zaten bunu yapamazdım, kurallara aykırıydı ve etik değildi. Yani, yasal olmayan yardım teklifini geri çevirmiştim. 

Maktul Cengiz Bey'in mahallesinde oturan birçok tefeci vardı ve hangisinden borç aldığını öğrenmek zordu. İhtimaller dahilinde tefecilerin birkaç gün sonra Cengiz Bey'in ailesinden para isteyeceklerini düşünüyordum. Şu an yaptıkları şey, ortalığın biraz durulmasını beklemekti. Çünkü polis, olayın üstünü kapatmamıştı.

İşleri hızlandırmak zorundaydım ve bunu yapabilmek için aklımda bir plan vardı.

"Bir seri katili yakaladın," dedi birdenbire. "Herkes bunu konuşuyordu o dönemler. Raven Malikanesinde de çoğu akşam yemeğinde bu konuyu ve seni konuşmuştuk. Genç olmana rağmen başarılısın, dikkatimi çekiyor bu durum."

"Başarılı olabilmek için yaş ve tecrübe oldukça önemli," dedim başımı sallayarak. Karşısındaki koltuğa oturdum ve arkama yaslandı. ''Ama daha önemlisinin insanın içindeki merak duygusu ve olaya her yönden bakabilecek değişken bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum.''

"Mesela?" dedi merakla. 

İnsanlarla pek fazla iletişim hâlinde olmamak, bana normal gelen bir durumdu. Fakat zaman geçtikçe bir şeyler paylaşabilecek insanlar arıyordum hayatımın içinde... Elde avuçta kimse yoktu. Her gün yüzünü gördüğüm tanıdıklarıma içimi açmak oldukça gereksiz geliyordu. Şimdiyse kim olduğunu bilmediğim bir adamı evime davet etmiştim ve ona kendimi anlatıyordum. Biraz ilginç ama hoşuna gittiğini kabul et Nora.

"Dedektiflik eğitimi aldığım ilk zamanlarda eğitmenimiz bize, eğer merak duygunuz ve geniş bir perspektifiniz yoksa bu sınıftan çıkın gidin, çünkü bir insan bakar, bir dedektif ise görür, demişti," dedim ciddiyetle. "Bu sözü çerçeveledim ve hayatımın üzerine astım. Sanırım bu yüzden işimde başarıyı yakalayabiliyorum ama hâlâ kendimde eksik gördüğüm şeyler var. Çok şey var...''

"Ne gibi?" diye sordu ilgiyle. 

Bana karşı bu kadar meraklı olmasının nedeninin; yıllarca adımı duymuş ancak beni tanıyamamış olmasından kaynaklandığını tahmin etmek zor değildi. Sonuçta babamın yanına yaşıyordu.

''Kendimi çoğu konuda yetersiz hissediyorum,'' dedim aniden. Kendimi açmaya karar verdim. ''Birçok dil öğrenmeliyim, daha fazla kitap okumalıyım, teknolojik donanım konusunda kendimi geliştirmeliyim, dövüş sanatlarında usta olmalıyım...''

Beklemediğim bir anda güldü. ''Dövüş sanatları kısmını pas geçmeni öneriyorum Dedektif, her erkek benim kadar şanslı olmayabilir.''

"Sınırlarını aşan herkese karşı tavrım aynı olur aslında," dedim iğneleyerek. "Buna dikkat et bence."

"Tam olarak neye dikkat etmem gerekiyor?" diye sordu cevabı bilmesine rağmen. 

"Eğer sınırlarını aşarsan, yeniden dudağını patlatabilirim demek istiyorum,'' dedim tek kaşımı kaldırarak. 

''Sanmıyorum,'' dedi Ihlamurundan bir yudum almadan önce.

"Sanmıyorsun?" dedim sorar gibi. "Neden?"

"Beni evine davet edip özel alanını çiğnememe izin verdin," dedi gözlerimin içine bakarak. "Üstelik hayatından bahsederek ve düşüncelerini bana açarak, o yumruğu atmaman için geçerli bir neden sunuyorsun. Yeniden dudağımı patlatırsan bu yaptığın sadece benim hatam yüzünden olmaz. Çünkü aslında sen beni sınırlarının içine alıyorsun. Bu yüzden bana o yumruğu atmayacaksın, bunu ikimiz de biliyoruz."

Dudaklarım kıvrıldı. Tam da ona yakışır cümleler kurmuştu. 

"Seni sınırlarımı içine alıyor olmam o yumruğu atmayacağım anlamına gelmez," dedim ufak gülümsememle. "Asıl sınırlarımın içindeysen yumruk yersin, çünkü içerisi her zaman dışarıdan daha tehlikelidir."

Duraksadı bir an ve o da gülümsedi. "Haklısın," dedi kabullenerek. "O halde önlem almaktan başka çarem yok."

Bana aslında, sınırlarının içinde gezinmeye ve sınırlarını zorlamaya devam edeceğim, diyordu. 

''Aksanın çok düzgün,'' dedim bambaşka bir konunun kapısını aralayarak. ''Yıllardır İsveç'te yaşıyordun, değil mi? Nasıl bu kadar akıcı Türkçe konuşabiliyorsun?''

Hafiften omuz silkti. ''Raven Malikânesinde Türkçe konuşulur. Marcus, İsveççeyi pek sevmiyor ve tabii diğer aile üyeleri de öyle.''

''Kaç kişi yaşıyorsunuz Raven Malikânesinde?'' diye sordum ilk olarak.

"Merak etmen doğal," dedi ciddiyetle. "Ama bunların hepsini sana uçaktayken anlatacağım, şimdi değil.''

''Bu ne demek?'' dedim katı bir tonda. Kaşlarım çatılmıştı. ''İsveç'e gitmeden önce her şeyi anlatacağını söylemiştin. Böyle anlaşmıştık.''

''Evet, uçakta olduğumuz süreç boyunca İsveç'e gidiyor olacağız. İsveç'te olmayacağız,'' dedi ters köşe yaparak.

Sabrımın taştığını hissederken hızla yanına yürüyerek elindeki bardağı çekip aldım, sehpaya koydum ve ellerimi oturduğu tekli koltuğun kol kısımlarına koyup yüzüne doğru eğildim. 

''Bana kelime oyunu mu yapıyorsun Bilinmeyen?'' diye sordum gözlerine bakarak. 

Oldukça yakın olan suratlarımız aramızdaki sınırları zorlarken yeşil gözlerini hafiften kıstı. ''Her an sert çıkışmaya meyilli bir kadınsın. Kötü polisi oynamak işin sırrı mı, Dedektif?'' dedi buz gibi bir tonlamayla.

"Bu şekilde davrandığın sürece işleri yokuşa sürüyorsun," dedim geriye çekilirken. "Detaylarını bilmediğim bir dosyayı öylece kabul edemem, işin ucunda ailem bile olsa bunu yapmam."

"Cenaze için İsveç'e geleceksin zaten," dedi ciddiyetle. "Bu süreçte dosya hakkında bilgileri sana aktarırım, böylece kabul edip etmeyeceğini düşünürsün."

"Cenazeye katılacağımı söylemedim," dedim yalnızca. 

Kaşlarını çattı. "Aileni böyle bir günde yalnız mı bırakacaksın?"

İfadesiz kaldım. Her ne kadar ailemin yanında olmak istesem de yıllar sonra bunu yapmak benim için zordu. Cenaze de cinayet de işin bahanesiydi. Öte yandan... İçimde tekinsiz bir his vardı; ürperti gibi... Sanki kötü şeyler olacaktı, hissediyordum. 

Kuzey, sorusunun cevabını beklerken telefonumun zil sesi odada yankılandı. 

''Bu konuyu daha uygun bir zamanda tartışabiliriz. İzninle,'' dedim ve masada duran telefonumu elime alıp üst kata doğru tırmandım.

Arayan ismi görünce kaşlarım, sanki mümkünmüş gibi daha çok çatılmıştı. Annen mi? Neden arıyor, sık sık aramaz ki?

-Begüm Şenoğlu-

Hızla aramayı cevapladım. ''Anne?'' dedim sorarcasına.

Karşı taraftan gelen uğultu sesleri, içimi kemiren endişen kurtçuklarına mahal veriyordu. ''Evrim, bana yardım et,'' diye yalvarır gibi ağlamaklı bir tonda konuştu.

Yatak odama doğru yürürken, ''Ne oldu?'' diye sordum.

''Bu adamlar,'' dedi nefes nefese. ''Bu adamlar eve geldiler... Öldürmekle... Beni öldürmekle tehdit ediyorlar.''

''Polisi ara!'' dedim hızla. ''Hemen polisi ara anne! Vaktinde yetişemeyebilirim.''

Sesimin yüksekliği umurumda olmadan komodinde duran silahı yatağa bıraktım. Alelacele altımdaki taytı çıkartırken ahizenin karşı tarafından duyduğum gürültüyle nabzım son raddeye ulaşmıştı.

''Beni duyuyor musun?'' diye bağırdım.

''Bana yardım et!'' diye yakardı. ''Onlara engel...''

Karşı taraftan gelen sesler kesildi. ''Anne! Orada mısın? Anne!'' dedim endişeyle.

''Dedektif?'' dedi kapı eşiğinde bekleyen Kuzey. Bir gariplik olduğunu anlamıştı. Ama şu an her şey durmuş gibiydi. Kaskatı kesilen vücudumdaki hiçbir uzvum hareket edemezken Kuzey'in adımları bana ulaştı. ''Neler oluyor?'' diye sorduğunda kendime gelmiştim.

''Annem,'' dedim telaşla ve elimdeki telefonu yatağa fırlattım. ''Onun... Onun başında bir bela vardı... Şimdi de adamlar evindeymiş... Yani onu... Bilmiyorum!"

Hızla giysi odama koşturarak elime gelen ilk kıyafeti askıların arasından çektim. Yatak odasına geri döneceğim sırada telaşımdan dolayı dizimi dolaba vurmuştum.

''Sakin ol,'' dedi Kuzey sakince. ''Neler olduğunu anlat, sana yardımcı olayım.''

''Olamam,'' dedim panik atağım hücrelerime nüfuz ederken. Başımı hızla iki yana sallayarak pantolonu yatağa attım ve katlı çekmece dolabındaki kurşunları aramaya başladım. Ancak kurşun kutusunu hiçbir yerde bulamıyordum. ''Hay senin ben!'' diyerek avuç içimle dolabın üstüne vurdum. Nefeslerimin düzensizliği telaşımı ele verirken Kuzey, aniden omuzlarımı kavradı. Beni kendine doğru çevirerek suratımı ellerinin arasına hapsetti.

''Sakin ol Nora,'' dedi yeniden. ''Bu şekilde panik yaparsan zaman kaybedersin. Ne olduğunu anlat.''

Söylediklerinde haklıydı. Fakat annem benim kırmızı çizgimdi.

''Annemin bahis sitesine bir borcu vardı. Parayı ödeyemediği için sitenin sahibi adamlar, onun evine girmiş. Onu öldürmeye çalışıyorlarmış,'' dedim az öncekine kıyasla sakin bir tonlamayla.

"Tamam," dedi, gerilse de sakindi. ''Bence bunu halledebiliriz. Polisi arayacağım, sen de üstünü giyin.''

Hâlâ ellerinin arasında duran başımı hafiften salladım. Fakat aniden aklıma gelen şeyle aceleyle bileklerinden yakalayarak onu durdurdum.

''Ne oldu?'' diye sordu bir daha.

''Polis olmaz,'' dedim ciddiyetle. ''İllegal bir siteden bahis oynamış Kuzey, eğer işin içinde daha kötü şeyler varsa hapse girer."

Bir müddet düşündü. Ardından, ''Giyin,'' dedi ve odadan çıktı.

Sakinleşmek için derin bir nefes aldım ve siyah pantolonumu giymeye başladım. Koridordan gelen adım seslerinden dolayı Kuzey'in alt kata indiği anlaşılıyordu. Yanında çıplak dolaştığımı henüz fark etmiştim ancak bu, umurumda değildi. Aceleyle üstümü giyinip lazım olan her şeyi aldım ve yanına gittim.

Kuzey ise çoktan üzerine ceketini giymiş, kapının önünde beni bekliyordu. ''Silahını aldın mı?''

''Elbette,'' diye cevapladım. Artık daha sakindim.

Kapıyı açtı. Koşar adımlarla arabaya vardığımız zaman, ''Anahtarı ver,'' dedi.

''Olmaz,'' dedim aceleci bir tavırla. ''Zaman kaybederiz, adresi tarif etmekte—''

''Biliyorum,'' diye lafımı böldü. ''Annenin evinin nerede olduğunu biliyorum, ver hadi anahtarı.''

Bu durum bana oldukça enteresan gelse de anahtarı ona vermiştim. Arabanın içine bindiğimiz zaman sürmeye başladı. Ben ise tabancamın içine kurşunları yerleştirmekle uğraşıyordum.

İşin aslı annem, benim zaafımdı. Onun yüzünden panik yapıyordum, çünkü aslında panik atağım vardı. Bu, benim kimseye söylemediğim, gizlediğim bir tarafımdı. İşim gereği her daim soğukkanlıydım. Ama konu annem ise panik atağım gün yüzüne çıkıyordu. Sadece annemde. Annem dışında hiçbir şey beni korkutamazdı; cesetler veya katiller, psikopat sapıklar, hatta gözlerimin önünde öldürülen insanlardan bile etkilenmiyordum. Panik atağımı açığa çıkartan tek şey annemdi. 

Çünkü annemin bende bıraktığı bir travma vardı. Çocukluğumdan kalan...

O da üzerime geliyordu her seferinde. Beni sürekli böyle konular üzerinden rahatsız ediyordu. Her ay mutlaka ölüm tehditleri alırdı ve bu, ben çocuk yaştayken de aynıydı. Annem benim en zayıf noktamdı.

Kısa bir süre sonra annemin evinin önüne varmıştık. Hızla arabadan indim. Kuzey de peşimden geliyordu. Apartmanın her daim açık duran kapısından içeriye girerek üst kata tırmanmaya başladım. Endişeliydim. Annemle aram iyi olmasa dahi sonuçta o, benim annemdi.

Üçüncü kata geldiğimde adımlarım yavaşladı. Nefes seslerim son sürat dudaklarımdan çıkarken elimdeki silahla tetikte bekledim. Karanlık olan apartmana, aralık olan kapıdan turuncu ışık vuruyordu. Ses yoktu. Hiçbir boğuşma gürültüsü duyulmuyordu. Bu da aklımdaki ihtimalleri en kötüye yormama neden oluyordu. Temkinli davranarak kapının kenarına sırtımı yasladım. Başımı uzatıp evin içine baktığımda gördüğüm ilk şey, devasa bir dağınıklıktı. Birilerinin olduğunu sanmıyordum ve annemin iyi olup olmadığı konusunda yaşadığım belirsizlik kalp atışlarımın sınırlarını zorlamasına sebep oluyordu.

Yavaşça içeriye doğru adım attım ama kolumdan kavrayan el, buna izin vermedi. Beni geriye doğru çekince gözlerim, karanlıkta parlayan yeşil gözlerle çarpmıştı. Elini dudağına götürerek sessiz olmamı işaret etti ve nereden geldiğini bilmediğim Beretta 92 marka tabancasının sürgünü çekti. Böylesine bir silaha sahip olduğu için kaşlarım çatılmıştı.

Kuzey, önümden ilerlerken yavaş yavaş evin içine girdim. Etrafta kimse yok gibiydi ama yine de tedbiri elden bırakmamıştım. Botlarımızın altında ezilen cam kırıkları evin içinde yankı yaparak kırılıyordu. Annemin odasına doğru adımladığım sırada koridorun ortasında yerde yatan adamı görmemle aniden durdum. Hızla silahı üzerine doğrulttum. Adam baygındı. Kuzey'e işaret verdiğim zaman direkt adamın yanına ilerlemişti. Bense annemin odasına gitmiştim.

Annem... Yere uzanmış, hareketsiz bir halde yatıyordu. Endişem arşa çıkmıştı. Onun bedenine bakmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Ölmüş olabilir miydi? Hayır Nora, saçmalıyorsun! 

...

Kıpırda! Adım at ve annenin ne durumda olduğunu kontrol et... Durma Nora, kıpırda!

Bir adım atmaya yeltendim... Atamadım. Omuzumun yanından bir rüzgâr misali geçip giden beden, hızla annemin yanına ulaştı. Bakışlarım tek bir yere sabit, nefeslerim hızlı, silahımın ucu ayaklarıma doğru bakıyor, kalp atışlarım düzensiz...

Uğuldayan sesleri işitince kirpiklerimi kırpıştırdım. Kuzey, annemi yattığı yerden doğrultuyordu. Annem... Yaşıyordu. Heyecanım bedenimi titretirken aceleyle yanlarına yürüdüm.

''Anne neler oluyor? İyi misin?'' diye sordum anında soğukkanlılığımı devreye sokarak.

Annem ise derin nefesler almaya çalışarak yatağa oturuyordu. Göğsünü tutuyordu; adamlar tarafından hırpalanmıştı. Yüzündeki yaralar bunun en büyük kanıtıydı ve yüzü dışında hiçbir yerinden kan akmıyordu.

''İyi değilim,'' dedi zorlukla.

Kuzey, silahını pantolonunun bel kısmına koyarken, ''Hemen geliyorum Dedektif,'' dedi ve odadan çıktı.

Annemin kolundan tutarak oturduğu yatağın ucuna çöktüm. ''Senden ne istiyorlar? Sadece para için olmadığı belli bu işin...'' dedim sakince.

Onun iyi olduğunu gözlerimle görmek, tamamıyla sakinleşmeme neden olmuştu. Elleri hâlâ titriyordu. Karışan saçlarını düzeltip kesik bir nefes aldı. Gözleri dolu doluydu, hatta öyle ki akan gözyaşları hâlâ kurumamış bir vaziyette yanaklarını ve boynunu ıslak tutuyordu.

''Anlatacağım ama...'' dedi çekinir gibi.

''Anlat!'' diye ısrar ettim. ''Sana kötü bir şey söylemeyeceğim anne, her şeyi anlat.''

Aceleyle başını salladı. ''Tamam, tamam dur... Dur sakinleşeyim.''

Ayağa kalkarak salona doğru yürüdüm. Ev buz gibiydi. Hâlbuki üzerimdeki kıyafetler beni dışarıda dahi ısıtmaya yetiyordu. Sanırım girdiğim şok terlememe neden olmuştu. Ancak elbette ki tek neden bu değildi; bu ev ruhumu üşüyordu.

Kuzey salondaydı. Giriş kapısını kapatmıştı ve az önceki baygın adamı bağlayarak duvarın köşesine koymuştu. Gözlerimiz kesişti ancak bu çok da uzun sürmedi. Zira bakışları, ardımdan geldiğini bildiğim anneme çevrilmişti.

''Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?'' diye sordu Kuzey, annemin yanına yaklaşırken. ''Su veya ilk yardım malzemeleri getireyim mi?''

Annem ellerini itiraz edercesine havada salladıktan sonra, ''Hayır, yakışıklı... Gerek yok,'' dedi. Afallayarak suratına baktım. Bu durumda dahi Kuzey'in yakışıklı olduğunu mu düşünüyordu?

Kuzey benim aksime pek takılmamıştı ve, ''Oturun şöyle...'' diye koltuğu göstermişti.

Ama ben hâlâ annemin yüzüne bakıyordum. Silahımı pantolonumun bel kısmına koyarak ayakta dikilmeye devam ettim.

''Evet, seni dinliyorum,'' dedim ciddiyetle.

Annemin arsızlığını kontrol edemiyor olması beni fazlasıyla utandırırken bir yandan da sinirlerimi bozuyordu. Kuzey pencerenin olduğu tarafa yürüyerek baygın adamın yanındaki tekli koltuğa oturdu. Hareketlerini ve sabrını kontrol altında tutmakta ustaydı. Ancak ben değildim. Söz konusu annem ise ben hiçbir zaman bir dedektif gibi değildim.

''Sana yalan söyledim,'' dedi annem çekinmeden. ''Bu adamlar benim peşime para yüzünden takılmadı Evrim, beni istedikleri için takıldılar...'' Kuzey'in tepkilerini ölçmek için ona baktı ama sonra gözleri yeniden beni buldu. ''Çalıştığım gazinoya gelmişlerdi; beni görmüşler, onların yanında çalışmamı istiyorlar... Patronu tam bir sapık! Bir de utanmadan peşime düştü!'' dedi heyheyli bir şekilde ellerini havada sallayarak.

Utancımdan yerin dibine girmek üzereydim. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu çok iyi biliyordum ve ben kolay kolay utanmazdım. Bir tek bu kadın beni utandırmayı başarıyordu. Yine her zamanki gibi beni insanların yanında utandırıyor, küçük düşüyordu. Zihnime doluşan ilkokul ve lise anılarım yutkunmama neden olurken gözlerimi yumdum. Omuzlarımdaki karıncalanma hissi, bana nefesimi tutturmuştu.

''Peki ya siz neden polise haber vermediniz?'' diye sordu Kuzey. Düşünceli ve gergin görünüyordu. Annemi yadırgamıyor muydu?

''Veremedim,'' dedi annem mahcupça. ''Patronlarının eli kanlı, bana bir şey yapacaklarından korktum ki zaten yaptılar da...''

''Gidiyoruz,'' diye sertçe araya girdim. Böylesine küçük bir sorun için endişelenmiş olduğum için kendime kızıyordum. ''Sen de polisi ararsın ve tabii şu adamı da emniyete teslim edersin.''

Annemin gözleri dolu dolu olmuştu. Fakat bu beni ilgilendirmiyordu. Katı tavrım ona özel değildi. Bu laubaliliği yapan herkese aynı tepkiyi verirdim.

Kuzey ayağa kalkarak, ''Hayır, Dedektif,'' dedi. ''Polis gelene kadar bekleyelim. Belki yeniden gelebilirler.''

Sinirim artış gösterirken başımı olumlu anlamda salladım. ''Sen bekleyebilirsin, ben gidiyorum,'' dedim ve hızla dış kapıyı açtım.

Ardıma dahi bakmadan merdivenleri inmeye başladığım sırada arkamdan bir şeyler konuştuklarını duyabiliyordum ama adım seslerimden dolayı ne söylediklerini anlayamıyordum. Aceleyle kendimi apartmanın kapısından dışarıya attım. Sırtım karıncalanıyordu. Sanki ardımdan kovalayan bir canavar varmış gibi. Az önceki utancımdan kaçıyordum belki de. Gittiğim yerde de bir deve kuşu misali kafamı toprağa gömecektim.

''Dur!'' diye seslendi Kuzey.

Umursamadım. Elimi ceketimin cebine attım. Fakat o an... Kuzey'de olduğunu hatırladığım anahtar yüzünden aniden durmuştum. Kuzey, eliyle dirseğimden kavradığı için birdenbire yolun ortasında çarpıştık.

Burnum kazağının açıkta kalan kısmından tenine değiyordu. Boynundan yayılan koku beni hafiften afallatmıştı. Hiçbir yerde algılamadığım bu hoş koku... Sanki bir çam ağacağının gövdesinden yayılan nemli ve ferahlatıcı kokusu... Ciğerlerimden içeriye nüfuz etmişti.

''Sakin ol... Dedektif...'' dedi yutkunurken.

Ne zaman kapandığını hatırlamadığım gözlerimi açarken kendimi apar topar geriye çektim. Fakat onun parmakları ısrarla dirseğime dolanıyordu. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda anlamlandırmakta zorlandığım bakışlarından rahatsız olduğumu hissettim. Bu rahatsızlığım, garip bir çekim yüzünden olmalıydı. Parmaklarından kurtularak aramızda güvenli bir mesafe oluşturdum.

''Anahtarı alabilir miyim?'' diye sordum en katı ses tonumla.

Gözleri hafiften kısılırken sesli bir iç çekti. ''Fevri davranma, sadece on dakika bekleyeceğiz. Annenin başına kötü bir şey gelebilir.''

Başımı alay edercesine iki yana salladım. ''Onu tanımıyorsun, yıllardır böyle.''

''Başı dertte,'' diye ısrar etti. Ciddi ifadesinin altında yatan endişeyi arasam dahi göremiyordum. Çünkü yoktu. ''Güvenli olduğunu görmeden gitmeyelim.''

''Bana hep bunu yapıyor!'' diye bağırdım aniden. Öfkemi kontrol edemiyordum. ''Onun için tedirgin olmaktan bıktım artık! O bir yetişkin ve bir an—'' Dudaklarımı birbirine bastırarak söyleyeceklerimi yuttum. ''Sen istiyorsan güvende olmasını bekleyebilirsin ama ben gideceğim,'' derken avucumu ona doğru uzattım. ''Anahtar!''

"Bekle Nora, eğer başına bir şey gelirse pişman olacaksın," dedi ciddiyetle. 

''Onu tanımıyorsun!'' dedim sertçe. 

''Evet,'' dedi kabullenerek. ''Ama seni tanıyorum.''

''Sen kimsin Kuzey?" dedim çatık kaşlarla. "İki gündür yanında olduğun bir kadını tanıdığını iddia ediyorsun, kimsin sen?" 

"Sen soğukkanlı bir kadınsın, eğer annen için bu kadar panik yaptıysan belli ki annen zayıf noktan, zaafın," dedi ciddiyetini bozmadan. "Onun söylediklerine utandığını da biliyorum. Yaptığı onun ayıbıydı, mahcup olması gereken kişi annen, sen değilsin. Eğer bugün onu yüzüstü bırakırsan pişman olacaksın."

Hiçbir tepki veremedim. İnanılmazdı, kendimden bile sakladığım küçük sırrımı görmüştü. Belki de bazı şeyler olması gerektiği gibi olmalıydı; kontrolü elimizden bırakmalı ve akışa uymalıydık. Saklasam da, kaçsam da, dirensem de olacağı varsa olurdu, anlamıştım. 

"Seninle geleceğim,'' dedim ifadesizce. "İsveç'e gelip cinayeti çözeceğim."

Yeşil gözlerinden anlam vermekte zorlandığım bir bakış geçti, yakalayamadım o bakışı. Ancak sonra dudakları belli belirsiz, fark edilmesi zor bir gülümsemeye kıvrıldı; gülümsemesini yakalayabilmiştim. 

Continue Reading

You'll Also Like

15.2M 615K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
328K 27.4K 35
Sonra gece üstümü örttü, yıldızlı gece göğüne benzeyen gözlerine bakmaya fırsat bulamadan.
17.9M 665K 62
Dışarıda devam eden bir hayat, içimde kalbi duran bir kız çocuğu vardı. Asi Merve Karakuyu, ailesi ve kendisiyle devamlı olarak savaş veren genç bir...
34.8K 8.7K 129
🍃The Luzia Design🍃 •İstek Alımları Açık•