ZORA SARILDIK/TAMAMLANDI

By pekbiafiliyalnizlik

7.6M 386K 349K

Bordo Bereli cesur bir askerin ve başarılı bir doktorun hikâyesi... ''Halide sana deli gibi aşık!'' En yakın... More

1-KIRIK KALPLER DURAĞI
2-AŞKTAN KAÇILMAZ
3- BEN DE YOLUMA GİDERİM
4-KAYBOLAN YILLAR
5- BAKMA BANA ÖYLE
6- SEVMEK DE YORULUR
7- SÖYLENMEYEN SÖZLERİM
8- VURGUN
9-KALBİME DEĞDİN NİHAYET
10-GEÇMİŞİN GÖLGESİ
11- YERİNE SEVEMEM
12- KALBİM SENİN BU GECE
13- YÜZLEŞME
15- VEDAMA HOŞ GELDİN
16-KARA KIŞLAR
17- SADECE SEV
18-KIŞ BAHÇELERİ
19-YARALI RUHLAR
20-KORKUNUN KARANLIĞI
21-YARIM KALANLAR
22-ZOR SEVDİĞİMDEN
23-BİR SIR GİBİ
24-PARAMPARÇA KALPLER
25-GÜZ AYRILIK TAŞIR
26-DÜŞ BAHÇELERİ
27-ÖLÜNCE SEVEMEZSEM SENİ
28-HASRET RÜZGARI
29-NE ZAMANDIR ARAFTAYIM?
30-ACININ İZLERİ
31-VUSLATIN KARASI
32- ÇIKMAZ SOKAK
33-AL BAYRAĞIN GÖLGESİ
34-YAN BENİMLE
35-GÖRSEL BÖLÜM📸
36-ÖZGÜRLÜĞÜN TUTSAĞINDA
37-UNUTAMA BENİ
38-SİYAHIN İÇİNDEKİ BEYAZ
39-İKİ DELİLİK
40-GÜZEL ve ÇİRKİN
41-MAĞUSA LİMANI
42-KARA SEVDA
43-BORDOYA BOYANAN BEYAZ
44-AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
45-MUTLULUĞUN ENKÂZI
46-CAN KIRIKLARI
47-HAYATIMIN BAHARI
48-MEFTUN
49-ÂHİRİM SENSİN
50-BENİ ANLA
51-KARANFİL KOKUSU
52-KAKTÜSÜN ÇİÇEKLERİ
53-YAĞMURUN ARDINDAN
54-RESİMDEKİ GÖZYAŞLARI
55-IHLAMUR KOKUSU
56-YENİ BİR NEFES
57-KÜL RENGİ
58-BİR GECE ANSIZIN
59-VİRANE
60-KALP RİTMİ
61-MEFKÛD
62-SEN ORADA YOKSUN
63-KÖRDÜĞÜM
64-DİKİŞ İZLERİ
65-BETONDA YETİŞEN ÇİÇEKLER
66-DELİ GİBİ, YÜREKTEN....
67-DAĞ ÇİÇEĞİ
68-ESİR
69-GÜNEŞ DAMLAR İÇİME
70-SON AKŞAM GÜNEŞİ
71-SENSİZLİĞİ SENİNLE YAŞAMAK
72-VATAN UĞRUNA
73-ÖZLEMEK VE ÖLMEK
FİNAL-EN ZORA SARILDIK
ÖZEL BÖLÜM-1
ÖZEL BÖLÜM 2
ÖZEL BÖLÜM 3

14- YÜREĞİME ZORSUN

176K 7.8K 9.1K
By pekbiafiliyalnizlik


Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar:)


''Kendi çirkinliğimi senin güzelliğinle unutmak istiyorum Halide. Sen nereye, ben oraya, adım adım, insan sevdikçe iyileşiyor artık anladım... Lütfen bana izin ver olur mu, seni sevmeye çok ihtiyacım var.''


Ali Deniz'in söyledikleri tüm benliğimi sarsmıştı. Dokuz yıl önce yaşananların koca bir oyun olduğunu öğrenmiştim. Arya'nın benim ağzımdan yazdığı mektup o kadar çirkindi ki, Ali Deniz'in buna inanmış olması çok üzmüştü beni. Ben bunun hesabını bağıra çağıra sorarken, o gitmesi gerektiğini söylemişti. Gözlerime son kez baktı ve arkasını dönüp hızlı adımlarla çıktı binadan. Ne zaman döneceğini bilmeden, hatta sapa sağlam döneceğine söz vermeden gidiyordu. Şuan koca bir bilinmeze gidiyordu. Olduğum yerde çakışmış kalmıştım ne yapacağımı bilmiyordum. O kadar yoğun duygular içindeydim ki hangisinin ağır bastığına da karar veremiyordum. Önce Arya'nın bana yaptığı kötülüğün o kadarla kalmadığını öğrenmiştim, ona her şey yakışırdı artık ama bu yaptığı çok alçakçaydı, bunun hesabını ona elbette soracaktım. Arya benden dokuz yılımı çalmıştı. Ali Deniz'in o satırlara inanmış olması çok kırmıştı kalbimi ve bu kırgınlık alsa bir özürle geçmezdi biliyorum. Eğer o mektuba inanmasa ve gelip bana sorsa, ben yaşamazdım tüm bunları, yanmazdı canım. Ali Deniz o mektuba inandığı için çok hatalıydı benim gözümde, öyle çok kırgındım ki ona, insanın canını hep en sevdikleri yakardı. Ali Deniz bir kez daha yakmıştı canımı. Gözlerimin içine pişmanlıkla bakarak beni sevdiğini söylemişti, bu benim için hayal bile olamayacak kadar güzel bir şeydi. Ben onun ağzından duymuştum bu kelimeleri ama bu gece yaşananlardan sonra öyle ruhsuz ve anlamsız geliyordu ki, ben ne yapsam bu sevgiye inanamıyordum. İnandığımda, yok olacak gibi geliyordu, sahi var mıydı böyle bir şey. O da beni seviyor olabilir miydi? Ne düşüneceğimi bilmiyorum, nerede duracağımı bilmiyorum. Yere düşen mektubu aldım avcumun içine.

Elimi sıkıntıyla boynumda gezdirdiğimde annemin hediyesi olan kolye kopmuştu elimde kaldı. Ali Deniz'in dokuz sene boyunca sakladığı kolye. Ben burada ne yapıyordum sahi? Zaman denen kavram anlamını yitirmişti. Tek emin olduğum şey Ali Deniz'in gittiğiydi. Ben içimdeki tüm siniri ve hayal kırıklığını kenara ittim. Elimdeki kolyeyi avcumun içine hapsettim. Ali Deniz'in böyle gitmesine izin veremezdim.

Gözyaşlarımı silip, bir kez daha kırgınlıklarıma ev sahipliği yapmış olan binadan çıktım. Etrafta konuşulanlara ve koşuşturmaya kulak verdim. Yola çıkacak özel timin, tugayın helikopter pistinde olduğunu öğrenmiştim. Binada fazla zaman kaybetmiştim hızlı olmam lazımdı, Ali Deniz'i gitmeden görmem lazımdı, belki de bir daha hiç göremeyecektim, bu gerçeklik sert bir rüzgar gibi, tüm acısıyla çarpıyordu yüzüme. Hızlıca adımlarımı piste yönlendirdim. Özel timdeki askerler, aileleri ve yakınlarıyla vedalaşıyordu. Herkesin sarılacak, 'Kendine iyi bak' diyecek birileri vardı, ama onun yoktu. Ali Deniz öylesine yalnızdı ki o kalabalıkta, içim çok acımıştı. Askerler helikoptere binmek için hareketlendiğinde, helikopterin gürültü çıkaran pervane sesi yüzünden, sesimin duyulmamasından endişe etmiştim. Sesimi yüksek tutmaya çalıştım ve sanki ismini son kez söylüyormuş gibi çaresizlikle bağırdım.

''Ali Deniz!''

Ali Deniz'in, yanındaki askerlerin ve etraftaki insanların da bakışı beni bulmuştu. Şuan o kahverengi gözler hariç, hiçbir gözün üzerimde olmasıyla ilgilenmiyordum. Ne askerlerin, ne çevredeki insanların bakışı umurumdaydı. Ne de hakkımızda ne düşünecekleri.

Ali Deniz komutanından onay aldıktan sonra, sırtındaki siyah çantayı yere bıraktı ve büyük adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatmaya başladı. Bende durmayı bırakıp, ona doğru koştum, hızımı hiç yavaşlatmadan sert bir şekilde sarıldım sıkıca. Ali Deniz ona daha rahat sarılabilmem için eğildi. Ellerimi boynuna doladım, gözlerimi içime dolan kokusuyla huzurla kapadım. Kokusunu bedenime hapsetmek istiyordum. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu ve ben hiç olmadığım kadar huzurluydum. Zamanın durmasını çok istiyordum, Ali Deniz hiç gitmesin istiyordum.

Bu sarılış birçok şey demekti aslında; Seni seviyorum demekti, ben dokuz yıldır unutamadım seni demekti, sen benim değerlimsin demekti, ama en çok da, 'lütfen sapasağlam dön, yaşayacak günlerimiz var' demekti. Ali Deniz'de kolları arasına almıştı beni, ilk defa sarılıyorduk biz, ilk defa başımı onun göğsüne hapsetmiştim. Bir kez daha anlamıştım ona olan sevgimin ne kadar fazla olduğunu. Sana ölene kadar sana sarılmak istiyorum Ali Deniz, hepsi bu!

Uzun sarılmamızın ardından, hiç istemesem de usulca ayrıldık. Gözlerimi açtığımda Ali Deniz yüzünde güzel bir ifade ile benim ıslak gözlerime bakıyordu, ama onun gözleri de pusluydu. Çok şey anlatıyordu o kahverengi gözler bu gece. Ben sadece beni en çok mutlu edeni anlamak istedim bu anlamlı bakışlardan; beni sevdiğini.

Artık gitmesi gerekiyordu, bana düşende onun için dua edip, geleceği günü beklemekti. Yarım askeri eldiven giydiği elini tuttum, avcuna annemin kolyesini bıraktım. Gözlerine koca bir sevgiyle baktım. Ben susunca gözlerimden anlasın istedim her şeyi. Onu çok sevdiğimi sadece bakışlarımdan hissetsin istedim. Veda etmem gerekiyordu ona, ilk defa bu kadar yakından gidişini izleyecektim, ve belki son defa bakıyordum gözlerine. Usul bir nefes alıp konuştum.

''Dikkat et kendine Ali Deniz. Arkanda bıraktıklarını düşün, beni düşün. Lütfen sapasağlam gel olur mu? Seni daha çok sevmeye ihtiyacım var.''

Cümlemin ardından avcunu kapadım. Ali Deniz boynundaki siyah atkıyı boynuma doladı, kokusu artık hep benimle olacaktı. Gözlerime bakarak etkileyici sesiyle konuştu.

''Geri dönmek için elimden geleni yapacağım. Artık yaşamak için nedenlerim var. Ama olur da dönemezsem, nasip olurda şehit olursam, seni sevdiğimi bil olur mu? Seni gerçekten sevdiğimi bil.''

Yavaşça birkaç adım geri gittikten sonra hızlandı ve timin yanına döndü. Yere bıraktığı çantasını aldı ve son kez baktı bana. Elimi kaldırdım, başını salladı bu vedamızdı bizim. Askeri helikoptere geçti, diğer askerler gibi. Dakikalar sonra helikopter havalandı ve gittiler. Ali Deniz'i uğurladım, onun kalbinde yeni yer etmişken, onu gözümün önünden uğurladım. Hem kavuşma hem de koca bir vedaydı bu gece yaşadıklarımız. Gözyaşımı silip birazdan gözden tamamen kaybolacak helikoptere baktım son kez. Allah'ım lütfen kimseye bir şey olmadan sapasağlam dönsünler.

Evime geçmek için arkamı döndüğümde üzerimdeki imali bakışlarından haberdardım. Kimseyi umursayamayacak kadar üzgün ve yorgundum. En iyi halimde olsam bile insanların hakkımda, hakkımızda ne düşündükleriyle zerre ilgilenmezdim. Ne sevmek ayıptı, ne de sevdiğine sarılmak. Bir daha olsa yine yapardım diyeceğim şey için kimsenin nahoş bakışlarına boyun eğemezdim.

Dik bir şekilde evime yürümeye başladım. Ali Deniz'in gidişinin hüznünü yaşadığım bu gecede en olmayacak kişi çıktı karşıma Arya. Elimdeki mektuba bakıyordu, anlamıştı her şeyi öğrendiğimi. Korkuyla bakıyordu bana bu sefer. İçimdeki tüm siniri dökmek istedim, suratına sert bir tokat attım. Tokadın şiddetiyle sendelemişti, başı da yana düşmüştü. İçimdeki nefretin asla bir tokatla sönmeyeceğini biliyordum.

''Neden yaptın bunu?''

Ben ona arkadaş olmaktan başka hiçbir şey yapmamışken onun bu yaptığı çok büyük haksızlıktı. Çok büyük kötülüktü.

''Sayemde birleşmişsiniz bak teşekkür etmen gerekir. Hadi gözün aydın on bir yıldır sevdiğin adama benim sayemde sarıldın! Ama sanırım geri gelemez, bu operasyon çok zorluymuş. Ne talihsiz kızsın Halide, sevdiğin adama kavuştuğunda kaybedeceksin. Ali Deniz şehit olur artık sende helvasını kavurursun!''

Cümlesinin ardından sanki söylediği komik bir şeymiş gibi kahkaha attı. Bu sefer daha sert bir tokat atıp arkasında duvara ittim sert bir şekilde. Acıyla inlemesi umurumda olmadı, durmam için yalvarmaları da.

''Sen hayatın boyunca mutlu olamayacaksın, zavallı bir insansın acıyorum sana!''

Yüzüne tükürüp, orada bıraktım onu. Kalbi kötü biriydi Arya, ve herkes kendi kalbine göre bir hayatı hak ediyordu. Sadece layığını bulmasını diledim.

Evimin kapısını sert bir şekilde kapatıp dibine çöktüm. Boynumdaki atkıyı çıkardım ve sarıldım ona. Bir adım daha atacak gücüm yoktu. Ali Deniz için çok endişeleniyordum. İçimdeki en baskın duygu korkuydu. Ya ona bir şey olursa, ne yapardım ben? Onunla bu kadar yakınken, bir anda gitmesi, çok koydu bana. Uzaktayken bu kadar acımıyordu canım, ama şimdi öyle çok yanıyor ki, nefes almakta zorlandığımı hissediyordum. Ali Deniz'i beklerken günlerim, hatta saniyelerim bile çok zor geçecekti bunu biliyordum. Çoktan sel olmuş gözyaşlarım ve bitik halim umurumda değildi. Canım çok yanıyordu ve sadece ağlamak istiyordum.

Dakikalar sonra zar zor kalkıp yatağımın üzerine zar zor bıraktım kendimi. Cenin pozisyonu alıp hıçkırıklarım arasından tek bir şey haykırdım. ''Ne olur geri dön, yaşayamadıklarımızı yaşamamız gerek, yarım bırakma beni. Ne olur gel, seni seviyorum Ali Deniz.''

Saçlarımda dolanan ellerle araladım gözlerimi, babam saçlarımı okşuyordu şefkatle. Dönmüştü, ne zaman eve geldiğini duymamıştım bile, ağlaya ağlaya uyuyakalmıştım, üzerimdeki yorgana baktım, üzerimi örtmüştü. Dün olanlar geldi birden aklıma. Ya ben ona anlatmadan önce insanlardan öğrendiyse, ya bize kızarsa, ya yargılarsa, ya istemezse. Öyle çok korkuyordum ki bundan. Babamın ağzından çıkacak sözlerden ben ilk defa bu kadar korkuyordum.

''Günaydın güzel kızım.'' Dedi şefkatle, duymamış mıydı? Zar zor doğruldum yataktan.

''Günaydın baba ne zaman geldin?''

''Dün gece geldim, özel timi uğurladım sınırdan, ardından karargaha geçtim.''

''Seni özledim baba.'' diyerek sarıldım sıkıca. O da sarıldı bana, güç alıyordum babamdan, o iyi ki vardı.

''Bende özledim Halide'' dedi şefkatle. Ayrıldık, yorgunluğu gözlerinden okunuyordu.

''Benim şimdi karargaha geçmem lazım. Eğer benimle konuşmak istersen ben buradayım kızım. Her ne hakkında konuşmak istersen, ben hep dinlerim seni. Sana güvenirim de anlarım da.''

Ardından çıktı gitti. Babamın her şeyden haberi vardı, peki ona nasıl anlatmışlardı durumu. Kim anlatmıştı? Lojmanda kalan dedikoducu teyzeler mi? Arya mı? Kim?

Babamın ne tepki vereceğini kestiremiyordum. Gerçi olan bir şey de yoktu, nasıl ilerleyecek, Ali Deniz'le biz ne olacağız, biz olacak mıyız onu bile bilmiyorum. Bildiğim tek şey babama bir açıklama borçlu olduğumdu.

Kalkıp duşa girdim hemen, toparlanmam lazımdı. Üzerimi giyinip çıktım evden. Havada bugün güneş vardı ve asla soğuk değildi. Ben yine de kalın giyinmiştim. Ali Deniz'in bana verdiği siyah atkıyı taktım boynuma, derince kokusunu çektim içime. Yanımdaymış gibi hissediyordum. Allah'ın izniyle dönecekti. Onun için bol bol dua ediyordum.

Hastaneye geçtim üzerimi değiştirdim, ama atkıyı çıkartmadım. Her saniye yanımda olsun istiyordum. Ardından işe koyuldum. Hastane her zamanki yoğunluğunda ilerliyordu. Bir hasta hakkında konuşmak için odamdan çıktım. Karşımda bulunan Yağız'ın odasının kapısını tıklattım ve içeriye girdim. Aralanan kapının ardında Yağız ve Arya kucak kucağaydı. Beni görünce toparlanmaya başladılar. Arya bordo gömleğini iliklemeye başladı, Yağız kravatını düzeltiyordu. Lan insan kapıyı kilitler. Elimdeki dosyaları yüzüme siper ettim ve onlardan çektim bakışımı.

''Hayırlı işler, kolay gelsin.''

Diyerek çıktım odasından ve Nisan'ın odasına adımladım. Biraz önce gördüğüm manzara müthiş hoşuma gitmişti. Yani bunların sevgili olmasına o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Yağız iyi biriydi, Arya hakkında pek hoş şeyler düşünmesem de aşk insanı iyileştirirdi, umarım içindeki kötülükler bu sayede yerle bir olurdu. Bir daha bana bulaşmamasını diledim. Oh be nihayet Allah'ım lütfen bunlar ve evlensinler minik minik yılanları olsun amin.

Koridorda yürürken Yağız geldi yanıma. Utançla gözlerini kaçırıyordu.

''Halide sandığın gibi bir şey olmadı.''

Ne olacak ya alt tarafı hastane fantezisi yapıyordunuz.

''Bana açıklama yapmana gerek yok, merak etme aramızda kalır.'' diyerek göz kırptım. Hastanede duyulması onun için iyi olmazdı bundan endişelendiğini düşünüyordum.

''Arya ile aramızda herhangi bir şey yok.''

Evet aranızdaki mesafe bile yok, sıfır noktasındaydınız demin.

''Yağız ben ilişkiniz olduğuna sevindim umarım mutlu olursunuz.''

''İlişkimiz yok sadece Arya beraber vakit geçirmek istiyor o kadar.''

Nasıl vakit geçirmek kanka bu?

''Pekala nasıl dersen öyle olsun.'' Diyerek elimdeki dosyaları göğsümde birleştirdim.

''Hadi sana kolay gelsin.'' diyerek odama adımladım. Her anlamda kolay gelsin Yağız. Yaşadığı ilişkiye sahip çıkamayan erkeklerden nefret ediyordum. Eğer bir kadının elinden tutup sevgilim diyemeyecekseniz, öpmeyeceksiniz de, sarılmayacaksınız da. Yağız'da bu korkaklardandı işte.

Odama geçtiğimde Arya karşılamıştı beni. Ayakta dikiliyordu, endişeyle tırnaklarını yiyordu. Dünkü yaşananların izini gördüm yüzünde. Elime sağlık keşke bir iki tane daha çaksaydım.

''Ne dedin Yağız'a? Yoksa sen beni seviyor diye kıskandım mı? Bana bak aramıza giremeyeceksin duydun mu beni?''

''O sesini kes! Yağız'la ilişkiniz zerre umurumda değil. Ne yaparsanız yapın, hatta inşallah evlenirsiniz bende halay başı olurum.''

''Yağız'ın aklını karıştırma Halide''

''İşim gücüm yok sizle mi uğraşacağım ben. Kendini fazla önemli sanıyorsun, yazık. Hadi çık odamdan.''

''Demin gördüklerin aramızda kalır dimi?''

''Benim Ali Deniz'i sevdiğim aramızda kaldı mı?''

Sinirle ve korkuyla parladı gözleri. Ailesine söylememden çekiniyordu. Ben bunlarla uğraşacak kadar kötü birisi değildim. Arya'nın ailesi tutucu bir aileydi, özellikle babasının öğrenmesinden korktuğunu biliyordum.

Arya odamdan çıktı. Açık bıraktığı kapıyı kapatmak için ardından gittim. Arya koridorda yürürken başı dönmüştü yere düşmeden son anda tutup başının sert zemine gelmesini engelledim ve yardım istedim. Arya'yı odaya almıştık. Onun için tüm testleri yapılmıştı.

Elinde test sonuçlarıyla Nisan girdi odama. Sevinç ve heyecanla konuştu.

''Bil bakalım nesi varmış?''

''Nesi varmış?''

''Fetüsü.''

''Ne!?''

''Senin şıllık Arya hamile!''

Elinde savurduğu test sonuçlarını aldım, Arya iki aylık hamileydi...

''Nisan aramızda kalsın bu, kimse duymasın olur mu?''

''Evli değil ondan mı diyorsun. Ay sevmiyorum kızı yayılır dedikodusu zaten.''

Nisan'ın ağzı gevşekti. Her an herkese söyleyebilirdi. Alttan alta ufak bir tehdit savurdum.

''Sen söylemezsen yayılmaz. Hasta gizliliğini çiğnememeni rica ediyorum aksi takdirde senin adına hoş şeyler olmaz.''

Onu odamda bırakıp Arya'nın odasına adımladım. Ailesine haber vermememizi istemişti, odada yalnızdı. Serumu bitiyordu. Beni görse de bir şey demedi çantasından bir şey arıyordu o sırada sigara paketi yere düştü eğilip aldım.

''Bunu kullanmayı bırakmalısın.''

''Hayırdır hala yeşilaycılık mı oynuyorsun?''

''Bebeğine zararlı.''

Hamile olduğunu benden öğreniyordu. Elindeki çanta parmaklarının arasından kayıp gitmişti.

''Yalan söylüyorsun.'' dedi hayretle.

''İki aylık hamilesin.''

Birkaç saniye anlamaya çalıştı. Beklemediği bir haber olduğu belliydi. Ani bir kararla açtı ağzını.

''Kürtaj olmak istiyorum.''

''Babası Yağız mı?''

''Sana ne bundan!''

''Onun da haberi olmalı.''

''Halide kes sesini!''

Ellerini çaresizce saçlarından geçirdi. Ağlıyordu. Ben çocukluk arkadaşımı hiç de böyle görmek istemezdim.

''Kürtajdan önce Yağız'a da söyle Arya, sorumluluğu sadece sana ait değil.''

''Yağız falan değil sakın ona söyleme!''

Ayağa kalktı ve üzerini toparlamaya başladı.

''Hastanedeki herkes öğrendi dimi, yaydın herkese!''

''Hasta gizliliği diye bir şey var! Kimse kimseye hakkında bir şey söylemeyecek merak etme.''

''Peki sen? Ali Deniz ve sana yaptıklarımdan sonra babama söylersen? Sonuçta eline koz geçti kullanırsın!''

''Ben sen değilim Arya, merak etme kimseye söylemem.''

Elimdeki test sonucunu çekip aldı ve çıktı gitti odadan. Ben hayatımı başka insanların hayatını kaydırmakla harcamıyorum. Ünlü düşünür Sokrates'in de dediği gibi ''Yaşamak ölmekten hazin geliyor.''

Arya'nın gidişinin işlerime koyuldum. Bugünlük mesainin sonuna geldiğimizde toparlandım üzerimi giyindim, atkımı daha sıkı boynuma dolayıp çıktım odamdan. Önce evime uğrayıp üzerimi değiştirecektim. Lojmanın bahçesindeki masalar doluydu. Burada ikamet eden teyzelerin hepsi vardı neredeyse. Arya'da benim yüzüme bakmıyordu, gözlerini kaçırıyordu korkuyla.

''Merhaba.'' dedim samimi bir şekilde.

''Halide gel kızım sende otur.'' dedi teyzelerden birisi.

''Teşekkür ederim yorgunum üzerimi değiştirmem lazım.'' dedim kibarca. Dünkü sarılmamıza ilk yorum Arya'nın annesi Melek teyzeden gelmişti.

''Ali Deniz'le dün sarıldınız ya, kız siz sevgili misiniz? Baban biliyor mu Halide? Vallahi kıyamet kopar. Yani Ali de asker insan komutanının kızına bakar mı ne ayıp. Sende herkesin içinde sarılıyorsun annen öğretememiş sana ama ayıp kızım insanda utanma olur. Ali'ye de kızdım! Namusa yan gözle bakılır mı yani?''

Melek teyzenin söylediklerine şaşkınca bakıyordum. O beni içlerinde en iyi tanıyandı belki de, diğer kadınlar beni korumaya çalışırken o arsızca gülüyordu.

''Melek ne diyorsun sen!'' diyerek uyarmaya başladı masadaki diğer kadınlar.

''Halide sen takılma kızım biz seni biliyoruz.''

''Melek özür dile kızdan!''

''Sevmenin ayıbı olmaz, aşkın cezası olmaz, varsa öyle bir şey hakkınızda en hayırlısı olsun güzel evladım.''

''Bakma sen ona kızım, biliyoruz biz sizi.''

''Ay neyini biliyorsunuz yıllardır uzakta yüzbaşıyla da kim bilir neler yaptılar, ben zaten gördüm onları birkaç kez.''

''Melek teyze ayıp iftira etme insanlara yazık günah.''

Melek teyze ona hiç de yakışmayan bir üslupta bizi ayıplıyordu. Ondan bunu bekler miydim? Ben artık herkesten her şey beklerdim.

Dön de kızına bak demezdim, diyemezdim ben ne olursa olsun onlar kadar zalim olamazdım. Sinirle araladım ağzımı.

''Siz Ali Deniz'in karakterine, benim namusuna nasıl laf edersiniz? Kişi kendi gibi bilirmiş herkesi, aklınıza ilk gelen namussuzluk oluyorsa en büyük namussuz sizsiniz! Rahmetli annem beni çok güzel yetiştirdi mekanı cennet olsun. İnsanlara iftira atmamayı da güzel öğretti. Sizi de severdi annem, iyi ki bu sözlerinize şahit olmamış. Kim Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzerse, işte onlar, zalim olanlardır. Allah'a şükür benim başım dik. Sizin ağzınızdan çıkan çirkin sözlerle de eğilmez!''

Arkamı dönüp askeriye evime adımladım. Biliyordum ki insanlar hem acımasız hem de kalpsizdi. Bizim aramızda olanları bilmeden masum bir sarılmayı bile büyütürlerdi. Ben kendimi biliyordum ve önemli olan da her zaman buydu. Hayat benim hayatımdı el alemin hastalıklı düşünceleri yüzünden üzülemezdim. Melek teyze dışında herkes bana destek olmuştu, oysa Melek teyze hariç hepsiyle yeni tanışıyorduk, mesele uzun yıllar tanımak değilmiş. Ben kalplerinde besledikleri kötülüklere artık gerçekten hayret ediyordum. Hesap vermem gereken tek kişi babamdı, ona her şeyi anlatmam gerektiğini biliyordum.

Sinirimden kurtulmaya çalıştım. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkadım. Üzerimi değiştirdim. Babama yapacağım açıklama için kelimelerimi özenle kafamda kurdum. Ona dürüst olacaktım, her şeyi anlatacaktım. O benim babamdı ve biliyordum ki beni hep anlardı ve dediği gibi bana hep güvenirdi.

Ali Deniz'in atkısını özenle dolabıma koydum, babamın görmesi şuan doğru olmazdı, dikkatli bir adamdı ve tanırdı. Apartmandan çıktığımda karşı dairemizden gelen bağırışma sesleri ile duraksadım. Melek teyze ve Arya kavga ediyordu. Apartmanda yankılanan sesleri net duyuyordum.

''Kimden bu çocuk Arya?!''

Annesi hamile olduğunu öğrenmişti. Allah kimsenin başına vermesin böyle bir şey ama insan korunmaz mı ya? Daha bir gün gizlemeyi bile başaramamış salak! Yağız'ın bana yaptığı nahoş açıklamadan sonra Arya ile evleneceğini maalesef düşünmüyordum. Ama bu bebek için ikisi de karar vermeliydi. Ya ona sahip çıkacaklardı ya da onu aldıracaklardı. Eğer doğacaksa da sevgisiz bir bebek olmamasıydı tek temennim.

Arya çıktı evden, annesi arkasından gelmiş hala bağırıyordu.

''Evleneceksin kim o adam!''

İkisi de beni görünce sustu, Arya aramızdaki mesafeyi kapatıp yakama yapıştı

''Sen söyledin dimi!''

Ellerimle Arya'nın bileklerini tutup kendimden uzaklaştırdım.

''Ben söylemedim!''

''Halide sana hayatının kötülüğünü yapacağım! Bana yaptığından daha beterini yapacağım!''

Annesinin seslenmelerini umursamadan çıkıp gitti apartmandan. Melek teyze gözyaşlarıyla bana bakıyordu. Dengesini kaybettiğinde hızlıca tuttum ve koluna girdim.

''Sakin ol Melek teyze.'' diyerek evine taşıdım dikkatle. Koltuğun üzerine oturttum. Su verdim. Her zaman kullandığı tansiyon ilaçlarından verdim. Yarı baygın şekilde sayıklıyordu. Başından ayrılmadan bekledim. Yavaş yavaş kendine geliyordu.

''Çantasında buldum test sonuçlarını, sende mi biliyordun?''

Olumlu anlamda başımı salladım.

''Kaç aylık, babası kim sen tanıyor musun?''

''Bunları Arya ile konuşmanız daha doğru olur.''

''Kaç aylık bari onu söyle, kürtaja uygun mu?''

''İki aylık ve evet kürtaja uygun.''

Daha şiddetli ağlamaya başladı.

''Melek teyze sakin ol Ferhat amca öğrenmesin şimdi, Arya bebeğin babasına da açıklasın durumu, belki seviyorlardır birbirlerini evlenirler. Harap etme kendini her şey olacağına varır.''

Ona uzun uzun sözlerimde destek olmaya çalışıyordum. Dizimin üzerinde koyduğum elimi okşamaya başladı.

''Ben daha saatler önce senin namusuna dil uzatırken kendi kızımın evlilik dışı hamile kaldığını öğreniyorum ve sen bana destek oluyorsun.''

''Boş ver şimdi sen onu, dinlen.''

Evin kapısı açılmıştı, salona Ferhat amca girdi.

''Halide hoş geldin kızım'' dedi sarıldık.

''Melek ne bu hal ne oldu sana?''

Melek teyze konuşacak halde değildi araya girdim.

''Tansiyonu düştü ama şimdi daha iyi.''

''Halide sağ olsun yardım etti bana iyiyim.'' Ferhat amca elini omzuma koyup sıvazladı.

''Sağ ol kızım.''

''Geçmiş olsun ben artık gideyim.'' diyerek çantamı aldım.

''Arya babanla konuşuyordu ona da söyle eve gelsin.''

Arya babamla ne konuşuyor olabilirdi ki? Vedalaşıp hızlı adımlarla çıktım evden. Merak ve endişeyle binaya girdim. Arya babamın odasından çıkmıştı, gözyaşlarını siliyordu. Yanımdan geçip gidecekken kolundan tuttum

''Ne söyledin babama?''

''Seni bitirecek şeyler.''

Kolunu sertçe çekip gitti.

Endişeyle babamın odasına adımladım. Kapıyı tıklatıp onay kelimesinin ardından içeriye girdim. Babam çok sinirli görünüyordu. Arya ne demişti bu adama? Selam verdim ama o bir şey demeden sinirle bana bakmaya devam etti. Bende ne yapacağımı bilemeden ayakta dikiliyordum. Babam da ayağa kalktı ve karşıma geçti.

''Baba konuşabilir miyiz?'' dedim ona her şeyi açıklamam lazımdı. Babam ters bakışlarıyla bakmaya devam ediyordu. Sıkkın bir nefes verdi ve sert sesiyle konuştu.

''Konuşalım Halide. Mesela bizi Ali Deniz için terk etmenden başlayalım!''

Babamın içimi üşüten sert sesi, birazdan hiç hoş şeyler olmayacağının da habercisiydi. Kalbimdeki titremeyi durdurmaya çalıştım.

''Arya sana her şeyi yanlış anlattı beni dinle lütfen.''

''Senden duymam gerekirken, bir başkasından öğrenmiş olmamın pek de önemi yok Halide. Arya'da değil konumuz!''

''Baba açıklamama iz-''

''Neyi açıklayacaksın! Duyduklarımın bir açıklaması yok Halide. Gözümde kocaman bir hayal kırıklığısın!''

Babam sinirliydi bu siniri korkmama neden oluyordu. Sesi öyle yüksekti ki, onu ilk defa bu kadar kızgın görüyordum.

''Lütfen benden din-''

''Bir daha asla Ali Deniz'le konuşmayacaksın!''

''Baba lütfen dinler misin?''

Gözlerim çoktan dolmuş taşıyordu, babama beni dinlemesi için yalvarıyordum çaresizce.

''Neyi dinleyeceğim? Bir adam için aileni terk ettin sen? Bunu nasıl dinlerim, nasıl anlarım! Dokuz yıl o yüzden gelmedin sen buraya! Elin adamı için beni terk ettin, abini, ablanı terk ettin. Annenin hatıralarını terk ettin!''

''Baba bak be-''

''Bize yaptığın haksızlıktan hiç pişman olmadın mı?! Arkana bile bakmadan bizi terk ederken hiç demedin mi 'ya ben ne yapıyorum, bir adam için ailemi çiğnemeye değer mi? Kızım sen hiç utanmadın mı!''

''Baba be- ben özür dilerim.''

''Sen nasıl bir erkek için terk edersin bizi! Ben duyduklarımdan çok utandım Halide. Ben evlatlarım içinde bir senden utandım! Yazıklar olsun sana!''

Konuşmama izin vermiyordu, bağırıp çağırıyordu. Sesinin şiddetinden korkuyordum. Söylediklerini hak ediyordum, ben bu muhasebe ile yıllarca vicdan azabı çekmiştim zaten. Aileme yaptığım haksızlık, sızıydı kalbimde. Onlara layık olmak için yıllarca çalışmıştım. Ama ben onları utandıracak bir şey yapmamıştım. Ben sadece sevmiştim ve kırılmıştım. Anneannemin yanına içimizden birisinin gitmesi gerekiyordu, ben olmasam ablam gidecekti tamam bu suçumu hafifletmez ama giden olacaktı ve ben gönüllü olmuştum. Yıllarca buraya gelmemem hatamdı ve ben bunun acısını çekmiştim. Tatillerde hep gittiğimiz yere gitmiştim ben, annemin mezarına gitmiştim , dokuz sene Adıyaman'a gelmesem de onlarla hep görüşmüştük. Yaptığım şeyin arkasında değildim, biliyordum hatalıydım, kızmakta haklıydı. Beni de dinlemesi gerekmez miydi, ben onun kızıydım, hani bana güvenirdi, hani beni anlardı?

''Özür dilerim ama lütfen beni dinle, sandığın gibi değil.'' dedim gözyaşlarımın arasından. Koca bir pişmanlıkla konuştum.

''Yaptığın bunca şeyden sonra bir özürle nasıl affederim ben seni? Affetmem Halide! Ne seni ne de Ali'yi affetmem.''

''Baba Ali Den-''

''Bir daha onun adını anmayacaksın. Aranızda geçen yakışıksız şeyler bitti! Her ne yaşadıysanız geçmişte kalacak, unutacaksın onu duydun mu beni!''

''Biz yanlış bir şey yapmadık baba.''

''Yaptın! Sen çok yanlış bir şey yaptın! İlk defa sana bu kadar sert davranıyorum Halide. Seni gözümden sakındım ben yıllarca, ama anladım ki yetmiyor. Beni istemediğim şeyler yapmak zorunda bırakma. Ali Deniz ile asla görüşmeyeceksin, konuşmayacaksın, ona bakmayacaksın!''

''Lütfen ben anlatayım her şeyi.''

''Halide sus! Ali'yle alakan bitti! Duydun mu beni yan yana bile gelmeyeceksiniz artık! Yüzbaşı döndüğünde işini yapan bir asker olacak sende benim kızım olarak artık bize yakışır şekilde hareket edeceksin!''

''Yanlış bir şey yapmadım baba ben. Seni utandıracak bir şey yapmadım. Neden beni dinlemiyorsun? Bak ben gittiğimde hep sizi ardımda bırakmanın pişmanlığını yaşadım, cezasını da çektim. Sevmek ayıp değil derdin sen hep baba. Ben sadece sevdim, ötesi yok.''

''Sana inanmıyorum, güvenimi yerle bir ettin! Ali'den hesabını zaten soracağım!'' diyerek tekrar bağırdı şiddetle. Sesimin tonunu artırıp konuştum bende bu sefer.

''Ali Deniz yanlış bir şey yapmadı baba!''

''Hala onu savunuyorsun!'' derken gözleri sinirle parlamıştı, ardından elini havaya kaldırdı. Bana tokat atmak için...

Vurmadı, hayal kırıklığına esir olmuş bedenimi daha dik tutarak, ondan gelecek darbeyi bekledim ama o vurmadı. Havadaki elini aşağıya indirdi, sinirli soluklar alıp veriyordu. Sakinleşmeye çalışıyordu. Babamdan ilk tokadımı yiyecektim biraz önce, hem de koca bir yanlışlık uğruna. Oysa beni de dinlemesi gerekmez miydi? Her şeyi benden duyması, doğruya inanması gerekmez miydi? Benim kolumu kanadımı kırarken bir kez daha düşünmesi gerekmez miydi?

Babam odasında volta attıktan sonra tekrar dikildi karşıma. Sert sesiyle tekrar beni yıkmaya başladı.

''Bitti! Aranızdaki münasebet bitti! Artık görüşmeyecek, konuşmayacaksınız! Bu sana son ikazım Halide, sözümü dinlemezsen sana hiç davranmadığım gibi davranırım! Şimdi git ve kendini topla!''

Son sözünü de söyleyip odasının kapısını işaret etti bana. Konuşturmayacaktı beni, söylenen yalanlara inanmıştı, Ali Deniz gibi o da Arya'ya inanmıştı. Babam tarafından ilk kez bu kadar yaralanıyordum. O beni hep anlardı dinlerdi, beni çok iyi tanırdı. Arya'nın söylediği yalanlara inanmıştı ve beni yakıştırmıştı ağzından çıkan çirkin sözlere. Gözyaşlarımı sildim hızlıca. Hayal kırıklığıyla çıktım odasından, çevredeki askerler babamın sesinin şiddetiyle buraya toplanmıştı. Arya duvara yaslanmış gülümseyerek bana bakıyordu.

''Allah belanı versin!'' diyerek iğrenir gibi konuştum.

''Amin!''

dedi yüzüne gelen saçları eliyle arkaya atarken. Kimseyle göz göze gelmeden çıktım askeriyeden. Çantamın yanında olmasına şükredip arabama bindim ve askeriyeden çıktım. Nereye gittiğimi bilmeden sürmeye başladım.

Arabamı durdurduğum yer yüksek bir tepeydi. Yol kenara park edip indim arabadan. Tepeye çıkmaya başladım. Etraf bembeyaz karla kaplıydı usul usul gözyaşlarım karıştı onlara. Babamla aramın bozuk olmasına alışık değildim ki ben. Babam tarafından kırılmaya hiç alışık değildim, ama onu önce ben kırmıştım. Hatalıydım...

Dokuz sene önce Ali Deniz tarafından canım yandığında, onunla bir daha göz göze gelmeye dayanamayacağımı biliyordum. Ben kendimi çok iyi tanıyordum. Çok güçlü bir kız değildim ki ben, onu her gün yeniden görmeye dayanacak kadar güçlü değildim işte. Anneannemin isteği üzerine ablam ya da ben onun yanına gidecektik, ablam öğretmen olduğu için tayin işleri sıkıntılı olurdu ve gitmeye pek hoş bakmıyordu. Okul tatile girdiğinde ben gidecektim zaten, evet bu yaptığımı hafifletmez, kimi kandırıyorum ki ben, Ali Deniz'i görmek istemediğim için gitmiştim bu şehirden. Kalsaydım adıma hoş şeyler olmayacaktı biliyordum, onu ne zaman görsem üzülecektim ve acı çekecektim, bu da sürekli mutsuz bir sonsuzluğa sürükleyecekti beni. Okul hayatımda da başarılı olamayacaktım, güçlü durup mücadele etmek yerine, kolay olanı seçmiştim, pes edip gitmiştim. Evet hatalıydım.

Bu şehirden gitmem, ailemi terk etmem demek değildi ki, terk etmek çok acımazsızca bir yakıştırmaydı. Ben sadece acı çekmekten kaçmıştım, korkmuştum evet, ben burada kaldığımda hata yapmaktan korkmuştum. Anneannemle Muğla'da güzel günler geçirdik biz, anneannem, annemin ölümünden sonra tek kalmıştı Muğla'da sürekli tatile giderdik yanına. Memleketini bırakıp asla bizimle yaşamak istemezdi, bu topraklardan hiç ayrılmam derdi. Ayrılmadı da. ilk defa bu kadar uzun kalabilmiştim onunla, abim ve ablam sık ziyaret etmeye başladı, babam işi dolayısıyla daha seyrek gelse de tam bir aileydik hep. Anneannemin hastalık sürecinde tek başımaydım, onunla en iyi şekilde ilgilenmiştim. Gece uykumdan uyanıp anneannemin nefes alıp almadığına bakardım, nefes aldığını gördüğümde oturur saatlerce onu izlerdim. Ben onlardan uzakta olmanın bedelini yalnız başıma acı çekerek ödemiştim. Gittiğim içim kızabilirdi bana evet, ama beni dinlemeliydi, kızına inanmalıydı, ilk bana sormalıydı. Yapmadı...

''Halide hanım!''

Tüm düşüncelerimden kulağıma ilişen tok sesle sıyrıldım. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde iki asker karşıladı beni.

''Albayımız sizi çağırıyor.''

Etrafa baktığımda havanın karardığını gördüm, kolumdaki saate baktım, on bire geliyordu. Saatlerce aynı yerde durup düşüne düşüne kendimi bitirmiştim. Yine de bir yere varamamıştım. Babam belki de beni dinlemeye karar vermişti, her şeyi baştan sona benden dinleyecekti. Sinirli olduğu için o kadar sert davranmıştı, babam anlardı dimi beni, anlatsam anlardı.

Karşımdaki askerleri onaylayıp arabama bindim onlar önde ben arkada tugaya gidiyorduk. Askeriye binasının önünde karşılamıştı beni. Hala aynı şekilde bakıyordu bana, hayal kırıklığıyla, sinirle...

''Koskoca kızsın seni eve kilitleyecek değilim, ama aklını başına al yoksa bunu yapmaktan da çekinmem! Telefonunu bir daha kapatma. Ortadan da sakın kaybolma. Şimdi eve git!''

Bir askerine emir verir gibi art arda sıraladı cümlelerini. Son bir umut sordum.

''Baba dinlemeyecek misin beni?''

''Hayır!''

Arkasını dönüp odasına geçti. Bende eve adımladım. Hala çok sinirliydi, Arya kim bilir nasıl anlatmıştı, ne yalanlar kurmuştu babama. Ben tek sözle harcanacak kadar değersiz birisi miydim? Neden herkes bana bunu yapıyordu? Anlayıp dinlemek yerine neden yargılıyorlardı beni? Oysa sadece sevmiştim, hatasız değildim ama sadece de sevmiştim. Tek yapacağım şey babamın sinirinin geçmesini beklemekti ve ona her şeyi baştan sona anlatmam. Eve geçip üzerimi değiştirdim ve yatağıma uzandım.

Özgür'ün aramalarını cevaplamadım, attığı bir sürü mesaja, mesajla karşılık verdim. Biliyordum ki iyi olmadığı sesimden anlardı ve yanıma gelmek isterdi. İşine yeni girmişti ve izin almasını istemiyordum, zar zor bulduğu işini kaybetsin istemezdim. İnanması mümkün birkaç mesaj atıp yorgun olduğumu, ve uyuyacağımı söyledim. Babamın beni dinlemesi ve anlaması için dualar ettim. Ne ben anlatılan kadar kötü bir insandım, ne de babam bu kadar gaddar olacak kadar kötü bir adamdı. Umarım beni dinlersin bana, umarım...

Ali Deniz'in eşyalarıyla, onsuzken, onu yaşamaya başladım. Parmaklarımı gezdirdiğim her bir eşyada onun izleri vardı. Siyah atkıyı kokladım derince, şimdi yanımdasın Ali Deniz, kokun yanımda... Çünkü her bir zerrem aşık, her bir zerrene.

🕊İki Hafta Sonra🕊

Ali Deniz'in göreve gitmesi üzerinden tam on dört gün geçti, ve ben on dört gündür eşyalarıyla teselli bulmaya çalışıyorum. Hiç aramadı beni, sesini duymayı çok isterdim, ama rahatsız edeceğimi bildiğim için hiç aramadım. Müsait olamazdı biliyordum. Her gün daha da fazla özlüyorum, her gün daha fazla seviyorum. Onu beklemenin bu kadar zor olacağını biliyordum, ve bu zorluğu yaşıyordum. Şikayetçi değildim, asker sevdiğinin olması ne demek iyi biliyordum. Sadece bu ağır özleme nasıl dayanacağımı bilmiyordum.

Bu süre zarfında babam beni dinlememişti, konuşmaya çalıştığımda cümlemi kesip, bağırıp çağırıyordu. Yine bana, hiç de hak etmediğim şeyler söylüyordu. Kendimi onun karşısında savunamıyordum, buna izin vermiyordu. Arya ile hiç karşılaşmamıştık. Ona attığım son tokattan beri görmüyordum onu. Arya'nın babama son derece çirkin şeyler anlattığını biliyordum, anlattığı şeyler dünyanın en kötü şeyi de olsa, babam beni dinlemeliydi, bir başkasına değil kızına inanmalıydı. Arya ikinci defa yerle bir etmişti hayatımı ve ben ona yine hiçbir şey yapmamıştım. Bebeğin babasının Yağız olduğunaysa emin olmuştum. İkisi de günlerdir ortalıkta yoktu. Umarım olan o günahsız bebeğe olmazdı.

On dört gündür ruh halim o kadar kötü ki, koca bir bataklıkta gibiyim. Babamla aramın kötü olması çok yıpratıyordu beni. Bol bol nöbet yazdırmıştım kendime, babamın da istediği gibi pek fazla görünmüyordum gözüne. On dört günün, onunda, hastanede kalmıştım. Eve sadece üzerimi değiştirmek ve uyumak için uğruyordum. Babam eninde sonunda beni de dinleyecekti ama ben o günü sabırla bekleyebilir miyim bilmiyorum, çünkü babamın bakışları o kadar yakıyor ki canımı, yavaş yavaş sessizleştiğimi biliyordum. Asice çıkışlar yapıp beni dinlemesini için yalvarmalarım faydasızdı. Tüm çabalarımı boşa çıkarıyordu, umarım bir gün beni dinlemeyi kendi isterdi.

Yoğun geçen gece nöbetinin ardından sabah mesaiye başlamıştım. Özel hayatımdaki sorunları mesleğime yansıtmama konusunda başarılıydım. İyice alışmıştım hastaneye, onlar da bana tabii. Nisan'ın sürekli Ali Deniz'i sormaları dışında yoğun geçiyordu günler.

''Geldi mi Deniz Halide?''

Evet sabah şekeri Nisan günün ilk sorusunu yöneltti bana. Keşke gelseydi...

''Hayır.''

''Bugün tam on beş gün oldu, ben bekleyemem. Sürekli gidip gelecek mi böyle?''

''Mesleği bu elbette gidecek, aylarca gelmediği de olacak.''

''Abi ben hep göremeyeceksem neden seveyim ki bu adamı? Baksana bir var bir yok. Ben asla bir askeri bekleyemem çok saçma yani. Neden günümü gün etmek varken onun yollarını gözleyip gençliğimi heba edeyim ki? Pes ediyorum.''

Nisan son cümlesinin ardından pudra rengindeki topuklu ayakkabısını yere vurdu oflayarak. Elimdeki kalemi hemşire masasına bırakıp yönümü ona çevirdim.

''Yanlış hatırlamıyorsam, ki doğru hatırlıyorum Ali Deniz seni sevdiğini söylemedi, ya da beni bekle demedi. Ona karşı hisleri olan hep sendin, Ali Deniz herkese davrandığı gibi davrandı sana...'' Cümlem üzerine düşen yüzünü umursamadım, teselli etmek ister gibi omzunu patpatladım. ''Zaten asker eşi olmak yürek ister, sen boş ver Nisan.''

Onu arkamda bırakıp acile adımladım. Mesafeler ilişkinin mutlak katili değildir. Birini sevmek için onu her gün görmeniz gerekmez. Nisan'a kızamam, bu onun tercihi, asker eşi olmak zordur, annemden biliyorum, bundan çekinmesi ve vazgeçmesi değildi beni sinirlendiren. Hayır sanki Ali Deniz'di sana karşı duyguları olan, hep sendin onunla ilgilenen, mesleğini de biliyorsun. Yani kısacası, sanki adam sana bayılıyor haspam!

Gün her zamanki seyrinde ilerliyordu. Yağız da günler sonra bugün gelmişti hastaneye. Büyük ihtimal Arya'da dönmüştü. Acaba bebeği aldırmışlar mıydı? Sadece o masum bebeği merak ediyordum diğer ikisi zerre umurumda değildi. Acildeki hastanın dikişini Cem'e bırakıp kalktım yerimden.

''Bende artık saha soğukkanlıyım ha, sizce hocam?''

''Kesinlikle öyle, güzel ilerliyorsun Cem.'' Cem'le konuşmamızı hemşirenin endişeli sesi böldü

''Hocam hastanenin pistine askeri helikopter inecek birazdan, yaralı askerler varmış!''

Duyduğum cümleyi anlamam birkaç saniyemi almıştı. Yaralı askerler varmış... Elim ayağım titremişti cümlenin soğukluğu karşısında. Oyalanmadan asansöre bindim hemen. Acil durum olduğu için birçok doktorda yanımdaydı. O askerlerin arasında Ali Deniz'in olma ihtimali de vardı, kalbim sıkışıyordu, bedenim tepkisiz bir acıya bürünmüştü. Ali Deniz'e bir şey olmuş olma düşüncesi bile vücuduma tarifsiz bir acı şeklinde yayılıyordu.

Şimdi perişan olmanın sırası değil Halide, görevini yapmak zorundasın! Diyerek kendimi teskin etmeye çalıştım. Derin bir nefes alıp, tüm doktorları ardımda bırakıp çatıya ulaşan ilk kişi oldum. Havada süzülen askeri helikopter bize yaklaşıyordu. Nefesimi tutup beklemeye devam ettim. Kendimde olmak zorundaydım. Saniyeler bana saat gibi geliyordu, o helikopter bir türlü gelmiyordu. En nihayetinde hastanenin pistine iniş yaptığında, içinden bir sürü asker indi. Ve evet helikopterden inen askerlerden birisi de Ali Deniz'di...

Üzerindeki üniformadan yaralanıp, yaralanmadığını anlayamamıştım. Yüzünde ve ellerinde kan vardı, ama ayakta dimdik duruyordu. Sedyeyi iterek hızlıca yanlarına ulaştık, vurulan askerler bir bir sedyeye alınıyordu. Vurulan iki asker vardı, birisinin bilinci açık diğerinin kapalıydı. Durumu daha ciddi olanın yanına gittim. Sedyeleri hızlıca itmeye başladık. Acil servis bölümüne aldık, dışarıda kalması gereken askerler bu uyarıları dinlemeyerek içeriye girmişlerdi. Askerin üzerindeki kamuflajları çıkardık ve hemen işleme başladık. Künyesindeki kan grubunu okudum.

''Çok kan kaybetmiş, ab+ üç ünite kan ve iki ünite plazma hazırlayın! Ameliyathane de hazır olsun!'' diyerek askere müdahaleye başladım.

''Hipovolemik şoka girebilir, hemen damar yolundan volum genişletici takalım!''

''Spanç ver!''

Başımı yaradan kaldırıp sağlık görevlilerine döndüm ''Şimdi yavaşça çevireceğiz tamam mı, kurşun çıkış deliğini görmem lazım, hadi!''

''3 2 1!'' Ali Deniz ve diğer askerler de yardım etmişti bu işlemi yaparken. Herkes çok endişeliydi.

''Kurşun akciğerin üst lobundan geçmiş, hemen elektrokardiyografi alalım hadi!''

''Solunum yoluna kan doluyor! Hemen entübe etmemiz lazım.'' Hızlıca elime verilen aletlerle askerin başına geçtim.

''Tamam hocam.'' Askeri yaşatmak için bütün gücümüzle uğraşıyorduk. Larengoskopu dikkatle tutuyordum ve sabırla olumlu bir sonuç için bekliyordum. Yağız girdi söze

''Akciğerlerden birisi tamamen çökmüş durumda, tek akciğer entübasyonu yapman lazım, bunun içinde hiperreaktif bronkusu gerekli.''

''Zaman kaybedemeyiz kör entübasyon yapacağım''

''Bak içerideki kanı bu şekilde göremezsin dinle beni!''

''Eğer beklersek hastayı kaybedeceğiz!''

''Halide bu yaptığın çok riskli!'' diyerek bağırdı ve bu benim dikkatimi dağıtabilirdi elimdeki aleti oynatabilirdim ve bu hatsa için iyi olmazdı. Usul bir nefes alıp sakinleşmeyi diledim

''Kes sesini! Bronkus yapacak vaktimiz yok Yağız, ya defol git ya da sakin kal!'' Sinirle savurduğum cümlemin üzerine Ali Deniz Yağız'ın kolundan tutup sert bir şekilde acilden çıkardı. Bana bağırmaktan başka bir işe de yaradığı yoktu zaten. Tekrar sakince işleme döndüm.

''Solunum yolu için etomidat çekin''

''Kahretsin nabız zayıfladı!'' diyerek söylendi Cem.

''Kadir bırakma lan bizi dayan!'' Ali Deniz askerinin başında acıyla feryat ediyordu. Elini sıkarak destek olmaya çalışıyordu. ''Daha yeni oğlun oldu senin büyüdüğünü göreceksin Kadir dayan oğlum!''

''Hadi ameliyathaneye gidiyoruz!'' Sedyeyi itenlerin biri de Ali Deniz'di. Ameliyathane girişine geldik hasta içeriye giderken Ali Deniz perişan görünüyordu.

''Ali Deniz burada bekle!'' dedim yüksek sesle. Yüzünde bir sürü yara izi vardı, dikkatli baktığımda vücudunda da yaralar olduğunu görmüştüm.

''Halide kurtar onu!'' dedi büyük bir istekle. Elimle kolunu sıvazladım şefkatle.

''Söz elimizden geleni yapacağız sen bekle burada, yaralarına baktır.''

Onu arkamda bırakıp içeriye girdim. Ameliyata başladık. Ellerimizin altındaki askeri yaşatmak için elimizden geleni yapıyorduk. Herkes askerin hayatta kalması için kendini parçalıyordu. Hepimiz biliyorduk ki onlar sayesinde hayatımızı hür bir şekilde devam ettiriyorduk. Şimdi ise biz onlara yardım etmek istiyorduk.

İki saat süren ameliyatın ardından derin bir nefes aldım. Kadir üsteğmenin durumu iyiydi, oğluna ve eşine kavuşacaktı. Hayatımda en zorlandığım şeydi bir aileye ölüm haberi vermek. Eğer Kadir Üsteğmen'e bir şey olsa şehit haberi verecektim, bunun sorumluluğu altında olmak hiç istemezdim. Korktuğum olmamıştı ve Kadir güçlü durarak bu kurşunu yenmişti. Allah'a şükür ki hayattaydı.

Açılan ameliyathane kapısından çıktım. Karşımda bir ordu asker vardı. Askerin ailesi de perişan haldeydi. Babam, Ali Deniz, Ferhat amca başta olmak üzere hepsi karşıma geçti. Ali Deniz onu bıraktığım gibiydi yaralarına baktırmamıştı. Endişeli gözlerle balkıyorlardı bana. Usul bir nefes alıp konuştum.

''Kadir Üsteğmen iyi, hayati tehlikeyi atlattı.''

Cümlem üzerine herkes birbirine sarılmaya başladı. Kadir üsteğmenin ailesi de derin bir nefes alıp mutlulukta sarıldılar. Babam hala yüzüme bile bakmıyordu, askerin ailesine döndü.

Ali Deniz'i kolundan tutup kalabalıktan çıkarttım.

''Ne bu hal baktır dedim sana!''

''Kadir iyi dimi?''

''İyi merak etme, diğer teğmen peki?''

''O da iyi Allah'a şükür.'' diyerek derin bir nefes verdi.

''Rahatla herkes iyi, şimdi sana bakalım.''

Odama girdik. Malzeme dolabını açtım ve gerekli malzemeleri çıkarmaya başladım, bir yandan da Ali Deniz'e ne yapması gerektiğini söylüyordum.

''Soyun.''

Ali Deniz'e baktığımda gülümsemesini gizlemişti. Ardından sedyeye oturdu, ve üzerini çıkarmaya başladı. Soyun diye emir vermek de pek hoş olmadı sanki. Yüzümdeki bozguna uğramış ifadeyi toparlayıp Ali Deniz'in yanına adımladım.

''Önemli bir yaram yok, birkaç bıçak izi o kadar.'' Arkasına geçtim. Üniformayı sırtından sıyırdım usulca. Gördüğüm manzarayla canım acımıştı, gözlerimi kapadım bir kaç saniye kendime gelmek için. Sırtındaki izler çok fenaydı. Bandajlarla tutturulmaya çalışılmıştı üstün körü.

''Hiç önemli değil hakikaten!'' diye söylendim. Hemen yaraları temizlemeye başladım.

''Sırtında toplam altı bıçak yarası var, dördünü dikmem gerekiyor. Ve vücudundaki diğer yaraları henüz görmedim bile!''

''Normal, her zamanki gibi''

dedi sakin bir sesle. Onun için normaldi bu yaralarla yaşamak, alışmıştı çoktan, ama ben onu ne zaman böyle görsem ondan daha çok yanıyordu canım. Bunu çok iyi biliyordum. Elime analjezik, ağrı kesici iğneyi aldım.

''Ağrı kesici vuruyorum ve itiraz hakkın yok.''

''Nasıl isterseniz doktor hanım.''

Ağrı kesiciyi vurup sütürasyon setini çıkardım, Sütürü açıp portegüye yerleştirdim. ''Dikiyorum.'' diyerek bilgilendirdim onu. Başıyla onayladı beni. İğneyi yaradan geçirdim, olabildiğince kibar olmaya çalışıyordum. Ben dikkatle yaralarıyla ilgileniyordum. Aramızdaki sessizliği o bozdu.

''Sen ne yaptın günlerdir?''

''Bende ne yapayım işte seni özledim.'' diyen iç sesimi bu kez susturmak istemedim. Kendimi içimde kol gezinen duygulara teslim edip konuştum.

''Seni özledim.''

Evet ben seni çok özledim, ve artık dilime gelen cümleleri geriye itmek yerine ona söyleyecektim. Biraz önce o teğmenin yerinde Ali Deniz'de olabilirdi onu kaybetmek, bu düşünce çok ağırdı bana. Hayat kısaydı, sessiz kalmak için çok kısaydı. Hayat, önemli sözleri gönlümüzde gizlemek için fazlasıyla kısaydı hem de.

Ali Deniz birkaç saniye tepkisiz kalmıştı. Şaşırmıştı, ayrıldıktan sonra ona nasıl davranacağımı kestirememişti o da. Herhangi bir cevap beklemiyordum zaten. Onun da özledim demesine ihtiyacım yoktu. İçimdeki nedensiz kırgınlığa da engel olamamıştım. Biz birbirimize nasıl davranacaktık? Ben çok daha temkinli davranmaya karar vermiştim. On dört gün içinde her şey değişmiş olabilirdi. Nefes alıp işime devam ettim.

Makasla ipi kestim ve sırtındaki yaraları bandajlamaya başladım. Sırtı bitinde sol göğsündeki yaraya baktım. Temizleyip dikmeye başladım. Ali Deniz pür dikkat beni izliyordu. Elini yüzümdeki ten rengi yara bandına uzandı. Baş parmağını usulca yaranın üzerinde gezdirdi. Birbirimize çok yakındık, ve nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı.

''Buraya ne oldu?''

Parmağı hala yara bandının üzerindeydi. Bana öyle yakındı ki içime çektiğim nefes buram buram onun kokusuydu. On dört gündür görmemiştim onu, yüzündeki yara izleri yerini yenilerine emanet etmişti. Sakalları ve saçları uzamıştı. Ali Deniz'in içimi ısıtan gözleri vardı, ama bu gözler aynı zamanda beni çok üşütüyordu. Ve ben kış mevsimini çok seviyordum.

Kan revan içindeki hastalar karşısında soğukkanlı olan ben bu adam karşısında savunmasızdım. Ama kendimi toparlama konusunda iyiydim, karşısında eriyip bittiğimi ona göstermeye niyetim yoktu. Henüz bana karşı ne hislerde, ve hangi düşüncelerde olduğuna emin değildim.

''Önemli bir şey değil.'' dedim kestirip atarak, onun bana dediği gibi. Ali Deniz elini çekti yüzümden. Oturduğu sedyede sırtını dikleştirdi. Sıkkın bir nefes verdi. Endişe dolu sesiyle art arda sorularını sıraladı.

''Birisi mi yaptı Halide? Erdem mi musallat oldu yine?''

''Hayır o günden sonra çıkmadı karşıma. Bir hasta kriz geçirdi o sırada oldu.''

Ali Deniz siniri bir nefes verdi, ardından boynunu sinirle geriye attı. Yarasıyla ilgilenmeye devam ettim. Makasla ipi kesip üzerine flaster geçtim. En son yüzündeki yaralara baktım. Antiseptik solüsyon sürdüm ve bandajlamaya başladım. Ali Deniz gözlerini gözlerime sabitlemişti.

''Keşke her şeyden koruyabilsem seni.''

Keşke hep yanımda olsan, gerisi de pek mühim değil aslında. En son sol kaşının üzerindeki yarayı bandajladım. İşim bittiğinde eldivenleri çöpe attım ama önünden çekilemedim. Biraz önce ondan uzak durmam gerektiğini söyleyen mantığım, kalbimin yenilgisine uğramıştı.

Elim yüzüne gitti. Parmaklarımı alnında bandajladığım yarasının üzerinde gezdirdim usulca. Tüm yaralarını silmek ister gibi, şefkatle dokundum, her dokunuşumda acısı yok olsun istedim. Ali Deniz ise oturduğu sedyede başını dikleştirmiş, dikkatle bana bakıyordu. Onun o kahve gözlerine bu kadar yakından bakabilmeyi armağan sayıyordum kendime. Zamanın aramızdan kayıp gittiğini hissediyordum. Baş parmağımla bandajının üzerinden yarasını okşadım bir kez daha.

''Canın çok acıyor mu?''

''Şimdi geçti.''

O sırada kapı çaldı, gel dememi beklemeden Nisan girdi içeriye. Panikle elimi çekip, birkaç adım uzaklaştım. Kendimi toparlamaya çalıştım. Onunla karşı karşıya kalmak kesinlikle dengemi bozuyordu. Dikiş setini toplamaya başladım. Kendimi fuhuşta basılmış gibi hissetmem normal mi?

Nisan gelip Ali Deniz'in karşısına geçti. Yüzünde açan güllere gübre döken olmaz inşallah.

''Ahhh Deniz iyi misin, çok merak ettim seni?'' Hıhı çok merak etti, bir gün daha gelmesen sevdası ağlayacaktı.

''İyiyim doktor hanım sağ olun.'' dedi Ali Deniz üniformasını sırtından geçirirken. Nisan'ın gözleri bayram ediyordu tabi, arsızca Ali Deniz'in yaralarla dolu sıkı vücudunu izliyordu. Ağzını kapat ağzını!

''Ben yardım edeyim.'' diyerek Ali Deniz'in üniformasının düğmelerine uzattı ellerini. Gözlerimle onlara adeta ateş açmıştım. Ali Deniz eli ona değmeden, kendini yemek üzere olan kadından bir adım uzaklaştı.

''Yardıma gerek yok ben hallederim.''

Nisan net bir şekilde bozulmuştu. Bende içimden Firdevs Yöreoğlu kahkahaları atıyordum. Aferin Ali Deniz elletme kendini, sonuçta sen namuslu bir erkeksin.

''İyi o halde ben size oda hazırlattım, askerlerinizin yanındaki odada kalacaksınız onlara yakın olmak istersiniz diye düşündüm.''

''Sağ olun doktor hanım.'' dedi Ali Deniz, senin mesafeni severim.

''Halide Yağız seni arıyordu.''

Resmen odada yalnız kalmak için beni postalamaya çalışıyor. Ben gittiğimde Ali Deniz'i eller de bu. Hayatta gitmem. ''İşlerim var.'' dedim umursamaz şekilde.

Ali Deniz üzerini giyinmiş hazırdı. Diğer askerlerin durumuna bakmam lazımdı. Odadan çıkmak için kapıyı açtığımda babamla karşılaşmayı beklemiyordum. Babam karanlık bakışlarını üzerimizde dolaştırıyordu. Bu bakışlar beni çok rahatsız ediyordu. Gerisinde birkaç asker daha vardı. Ali Deniz as duruşa geçerken babam da yanımıza gelmişti.

''Nasılsın yüzbaşım?'' dedi soğuk bir sesle. Ali Deniz'e evladım diye seslenirdi babam eskiden. Bu mesafeyi Ali Deniz'in anlamamasını diledim. Aramızda onun yüzünden tartışma olduğunu hiç bilmesin istedim. Zaten onun sebebi olduğu bir şey değildi o demedi bana 'Derhal burayı terk et' diye. Kendi hatamın bedeliydi bu bakışların bir kısmı. Bir kısmı da Arya'nın kötü kalbinin bana armağanıydı. Babam eğer beni dinlese bu kadar kızmazdı bana... Gerçeklerden kaçıyordu.

''İyiyim sağ olun komutanım.'' diyerek cevapladı Ali Deniz ciddiyetle.

''Odasına götürüyorduk Deniz'i bizde, ağrı kesici alması dinlenmesi gerek.'' dedi Nisan. Babam başıyla onayladı, arkamızı dönüp gidecekken sesiyle duraksadım.

''Halide sen kal!''

Ali Deniz ne olduğunu anlamak ister gibi yüzüme bakıyordu, sahte bir gülümseme ile her şey yolunda mesajı verdim ona ve babama döndüm. Ali Deniz ve Nisan'da gitmişti. Babam konuşmak için bana yaklaştığında askerler de birkaç adım uzağımızda duruyordu.

''Sana uzak durmanı söyledim, ama sen gidip yüzbaşının yaralarını sarıyorsun!''

''Baba ben doktorum.''

''Tek doktor sen değilsin! Onunla ilgilenmeyeceksin!''

''Beni dinlemek yerine günlerdir yargılayan ve acı çektiren sensin. Ama üzgünüm mesleğime karışamazsın.''

''Eğer dediğimi yapmazsan başka nelere karışabileceğimi görmüş olursun Halide!''

Arkasını dönüp zerre azalmayan sinirini de aldı gitti. Sahi ben ne yaşıyordum kaç gündür. Babam beni nelerle suçluyordu. Arya'nın anlattığı yalanlarla bir kez daha yargılanıyordum ve bu durumdan nefret ediyordum.

İşlerime geri döndüm, Kadir üsteğmen birkaç gün hastanede kalacaktı. Ali Deniz ve diğer asker de durumuna göre çıkarılacaktı. Babam etrafta dolanırken bir daha Ali Deniz'in yanına da gidememiştim. Evet resmen görüşmemize engel oluyordu! Bu gece nöbetçi değildim. Bilin bakalım kim nöbetçi?

Geldi Nisan mayıs ayları gevşer gönül yayları. Beyaz spor ayakkabımla bakışıyorum şimdi. Aslında mesaim bitti, kalkıp gitmem lazım. Ayakkabımı çıkarıp botlarımı giymem lazım, ama yapamıyorum. Eğer gidersem Ali Deniz'i damatlıklar içinde Nisan'a teslim edermişim gibi geliyor. Sesim de güzel düğünlerinde 'Allah Belanı Versin' söylerim.

Hayır Ali Deniz'i bu cephede terk etmeyeceğim. Gerekirse onunla savaşırım, ama gitmem. Botlarımı dolaba koyup, çıkardığım önlüğümü giydim. Yahu görüyor musunuz halletmem gereken evrak işleri yarım kalmış, ve bu gece tamamlamazsam içim rahat etmez :)

Odamdan çıkıp nöbetçi sağlık görevlilerine burada kalacağımı söyledim. Eğer acil bir şey olduğunda bana ulaşmaları için. Hastanede çalışırken topuklu ayakkabıyla rahat eden tek kadın Nisan'dı sanırım. Bacım ayakların öldü öldü! Tin tin geldi yanıma. Her zaman sürdüğü nude rujların yerini bugün göz alıcı bir kırmızı almıştı. Yalan yok güzel kadın, alımlı çalımlı, hoş. Ali Deniz'den uzak dursa iyi de insan aslında.

''Çıkmadın mı sen daha?''

''Hayır bu gece buradayım.''

''Bu gece ben nöbetçiyim Halide.''

''Evrak işleri var hemen halletmem gereken, eğer acil bir şey olursa odamda bulursun beni.''

''Hıhı bulurum tatlım.''

Kalmama gıcık olmuştu. Tüm odağın onda olmasını seviyordu. Ali Deniz ile münasebetimiz onu rahatsız ediyordu. Rahatsız ol o halde Nisancığım. Bizde gidiyoruz işte Sebastian kiminin hoşuna, kiminin zoruna.

Burada kalmak için kendime iş icat ettiğim bu gecede, evraklara dalmadan önce askerin durumuna bakmak için odalarının kapısını tıklattım. Ali Deniz odadaki sandalyeye oturmuştu. Siyah bir eşofman vardı üzerinde, beyaz tişört giymiş üzerine de hırka geçirmişti. Onu çok az sayıda sivil görmüştüm, hele de böyle spor görmek çok hoşuma gitmişti. O kadar yakışıklıydı ki dakikalarca dikizleyebilirdim. Kucağında da Kadir üsteğmenin oğlu olduğunu tahmin ettiğim sevimli çocuk vardı. Eline ne kadar da yakışmıştı çocuk, tamam Ali Deniz evlendikten hemen sonra yaparız bir tane.

Ben içeri girince hepsi de normal olarak bana dönmüştü. Ali Deniz'i kesmeyi kesip, onlara yönelttim bakışlarımı. Kadir üsteğmen hiç de saatler önce zorlu bir ameliyattan çıkmışa benzemiyordu.

''Merhaba, nasılsınız?'' dedim kibar bir sesle.

Kadir üsteğmenin eşi aniden sarıldı bana, çok da sorgulamadan bende sarıldım.

''Kadir'in hayatını siz kurtarmışsınız çok sağ olun doktor hanım!''

Ellerimi tutan ellerini sıvazladım.

''Rica ederim işim bu benim.'' dedim utançla. Hala alışamamıştım bu işlere.

''Sayenizde daha iyiyim doktor hanım, devrem anlattı sizi bol bol.'' İmalı cümlesi üzerine Ali Deniz hafifçe öksürdü. Kadir tekrar bana dönüp konuştu ''Yani benim için yaptıklarınızı anlattı.'' diyerek gülümsedi.

Ali Deniz beni mi anlatmıştı arkadaşına? Hadi canım! Ne diye anlattı acaba? Bu sorulara kendi içimde cevap veremeyeceğimi anladığımda işime döndüm. Kadir'e nasıl hissettiğini ve ağrısı olup olmadığını sordum. Serumuna isteği üzerine ağrı kesici ekledim.

''Yüzbaşım odanızda dinlenseniz daha iyi olur.'' diyerek dayanamadan uyardım onu. Sözümü dinleyip ayağa kalktı.

''Tekrar geçmiş olsun.'' diyerek kapıya yürüdüm. O sırada Ali Deniz'in

''Seninle sonra görüşeceğiz devrem!'' dediğini duydum. Ardımdan geldi, onun odasına geçtik.

''Dinlenmen gerekiyor.'' dedim kızgın bir tonda. Yatağa uzandı sırtüstü yatamazdı, sırtındaki dikişler açılabilirdi. Dikkatle yan bir şekilde yattı. Örtüyü üzerine çekti üstün körü. Örtüyü güzelce düzelttim. Damar yolu açmaya başladım.

''Neden buradasın?''

Bu soruyu hiç beklemiyordum, yanında olmamdan rahatsız mıydı bu adam?

''Nisan hanımı mı istersin?''

Yahu neden öyle diyorum ki ben hayır kıskandığımı falan düşünecek rezillik üstüne rezillik. Tamam kıskanıyorum çılgınlar gibi ama bilmesine ne gerek var? Serumu yerleştirip yanından az da olsa uzaklaştım.

''Nöbetçi değilsin ve mesain bitti, neden kaldığını merak ettim sadece. Ve ayrıca, diğer kimseyi değil. Sadece seni isterim.''

Elimdeki şırınga parmaklarımın arasından kayıp gitmek üzereydi, son anda tuttum sıkıca. Biz böyle duygulara, bölük pörçük uykulara ve de yarım kalmış hikayelere alışkın değiliz. Heyecanlanmam normal ama bunu belli etmem hiç de hoş olmamıştı. Sonuçta her gün güzel şeyler duymuyordum ondan. Bakışı bile mevsimimi değiştirirken, bu sözleriyle nasıl baş edebilirdim ki. Hem ondan güzel şeyler duymak mutlu ediyordu beni, hem de korkutuyordu. Bozulmasından, geçip gitmesinden, yok olmasından. Korkuyordum işte.

'Sadece seni isterim' bu cümlenin etkisiyle salak salak gülümsüyordum. Kendimi toplayıp şırıngadaki ilacı serumuna ekledim. Keşke yanımda Firdevs Yöreoğlu olsa ve bana 'Aptallık etme sen Halide Karaca'sın!' dese. Böyle bir desteğe ihtiyacım var.

''Evrak işlerim var, onları halletmem gerektiği için kaldım.'' dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle.

''Hıhı anladım.''

Neyi anladın acaba? İnanmaz gibi söylemişti. Yani tamam sular seller gibi yalan söyledim Allah yalancılığıma zeval vermesin, böyle böyle hayatta kalıyoruz, ama sen neden inanmadın acaba? Ki ben son derece iyi bir yalancıyımdır, kendi yalanıma bile inanırım bazen.

''Çelebi albayla aranızda bir sorun mu var?''

Gözünden de asla bir şey kaçmasın emi!

''Hayır.'' dedim inanmasını umarak.

''Yalan söylüyorsun.''

Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Gözleri yüzümün her santimini inceliyordu özenle. Kızım Halide bu adam seni okumaya çalışıyor açık verme hadi!

''Evet bir konudan ötürü tartıştık biraz ama önemsiz bir şey.''

Sorun olduğunu kabullenmem benim için iyi olmuştu, reddetsem daha da kurcalardı bu meseleyi. Anlayışla başını salladı. Konuyu değiştirmeliydim. Rahat olduğumu belli etmek ister gibi kendimi karşısındaki sandalyeye bıraktım. Ali Deniz'de yatakta uzandığı yatağında bana bakıyordu.

''Bu gece buradasın eğer film falan izlemek istersen yardımcı olurum.''

''Olur.''

''Nelerden hoşlanırsın?''

''Senden.''

''Senden bana kalan mı?''

''Bana kalanını at.''

''Senden diye film mi var?''

Ali Deniz elini yüzüne götürüp gülümsemesini gizlemeye çalıştı. Bizim aramızda az önce gerçekleşen diyalog neydi sahi? Ben hala Ali Deniz'den bir cevap bekliyordum. Bunu anlamış olacak ki cevapladı

''Yoksa da çekeriz.''

Baş salladım saf şekilde. Lan o demin bana senden hoşlanıyorum mu dedi. Ve ben bunu anlamadım! Ali Deniz beni salak sanacaktı, sanmasına gerek yok zaten salağım. Köşeli jeton geç düşmüştü ama en nihayetinde düşmüştü. Gülümseyip konuştum.

''Bende senden.''

Ali Deniz ciddi ifadesine bürünüp cevaplandırdı beni.

''Bende senden diye film mi var?''

Çok kötüsünüz yüzbaşım! Ama biliyor musunuz ben Selena'yı değil Hades'i destekliyordum.

''Yoksa da çekeriz.'' Diyerek göz kırptım. Ali Deniz de benimle birlikte gülümsedi. O kadar güzel gülüyor ki müsaadenizle bu güzellik karşısında bir ilahı okumak isterim.

İkimizde sessizleştik, ama Ali Deniz dikkatle bana bakıyordu, kızarmıştım kesin, niye öyle bakıyorsun bizde de kalp var! Bende ona baktım, sonuçta birisi size bakıyorsa sizde ona bakabilirsiniz değil mi? İkimizde birbirimize bakıyorduk ve zaman, mekan pek de mühim değildi. Aramızdaki anlaşmalı sessizliği Ali Deniz bozdu.

''Hayatımda ilk defa bana birisi senin baktığın gibi bakıyor.''

Lan acaba nasıl bakıyorum! Bakışlarımda tecavüzcü coşkun tınıları var mı acaba? Arada gözlerim tişörtünden bile belli olan kaslarına gidiyor ama valla adamı yatağa atmayı amaçlamıyorum. Kendimi toparlayıp merakla sordum.

''Nasıl?''

''Seviyor gibi.''

Ali Deniz benim aksime çok ciddi ve netti. Seviyor gibi... Ona kimse sevildiğini hissettirmemiş miydi? Sevgisiz bir adam olduğunu hissediyordum ama bunu ondan duymak acıtmıştı canımı. Sevdiğim bir yazarın cümlesi tınladı kulaklarımda o an. 'Geçmişinizde sevgisizlik varsa sevilmeyi beklemekten başka çareniz yoktur, ve bu sevgiye inanmanız da belki hayatınızın hatasıdır belki de şansı.' Umarım senin hayatının hatası olmam Ali Deniz. Hayranı olduğum gözlerine bakıp konuştum.

''Gibisi fazla.''

Ali Deniz'e bulunduğum itiraf yüzünde herhangi bir ifade değişikliğine neden olmamıştı. Hatta ifadesizleşmişti. Lanet olsun ne hissettiğini anlayamıyorum, bakışlarında herhangi bir duygu kırıntısı da yok. Resmen seni seviyorum dedim adam buzdolabı gibi bakıyor bana. Bu durumdan rahatsız olmuştum evet. Hemen kendimi kaptırmıştım, benden aldığı itiraf onun için ne ifade ediyordu anlamama izin vermiyordu. Kendimden ödün vermeyi acilen bırakmalıydım. Karşılıklı olmayan hiçbir his, iki kişiyi bir arada tutmaya yetmez. Ne güven, ne sevgi, ne de aşk.

Sandalyeyi itip kalktım yerimden, gözlerimi ona sabitledim, üzüldüğümü falan düşünsün istemediğim için son derece sahte ama gerçekçi bir şekilde konuştum.

''Geçmiş olsun Yüzbaşım.''

Odasından çıktım sinirle. Bir günlüğüne Şeyma Subaşı olsam kesin Acun'la birlikte az malzemeli waffle'ı ortak yedikleri güne denk gelirdim. Daha nasıl anlatayım kaderimi...

Bir kız seni seviyorum demiş, insan ayıp olmasın diye 'bende' der. Hayır neden kızıyorsam, adam dengesiz. En iyisi kendimi işe vermekti. Evrakları önüme yığıp bilgisayarımı açtım ve çalışmaya başladım.

Kendimi kaptırıp tam bir saat çalışmıştım, ben Ali Deniz için burada kalmıştım. Bayağı bayağı çalışmaya kapıldım. Nisan kim bilir neler yaptı adama? Hemen fırladım koltuktan ve çıktım odamdan. Ali Deniz'in odasının önüne geldiğimde içeriye giremezdim yani onu tekrar görmeye cesaretim yoktu. İçeriden çıkan hemşirenin alnından öpesim vardı şimdi.

''Durumu nasıl?'' diye sordum merakla.

''İyi hocam uyuyor şimdi.''

Usulca odasına girdim, yavaşça kapattım kapıyı ve ona yaklaştım. Yan dönmüş şekilde uyuyordu. Ali Deniz'i ilk kez uyurken görüyordum. Çok savunmasız görünüyordu, çok masumdu. Yatağın kenarına oturdum onu rahatsız etmeden. Ali Deniz'i izlemeye başladım. O çok güzel bir adamdı. Yüzü yara bere içinde olsa bile yakışıklılığından zerre bir şey kaybetmemişti.

Ağrı kesicinin etkisiyle boncuk boncuk terlemişti. Her ne kadar belli etmese de canının yandığını biliyordum. Çok zor bir hayatı vardı, ona söylenen 'Kimsesiz' sözlerine kızsam da onun kimsesiz olduğunu biliyordum.

Vurulan askerlerin ailesi buradaydı. Yakınları için endişeleniyorlardı, hep yanlarında oluyorlardı. Ali Deniz'in kimsesi gelmemişti. Onun için endişelenen anne babasını görmeyi eminim ki o da çok isterdi. Eğer evlatlarının iyi olmadığı bilseler onlar da gelirdi. Ali Deniz haber vermiyordu ailesine, peki numaralarını bulup ben söylesem. Belki araları düzelirdi. Onlara haber vermeye hakkım var mıydı?

Hayır yoktu, insanların hayatına bu denli karışmaya hakkım yoktu. Niyetim iyi olsa da Ali Deniz'e zarar gelebilirdi, ve benim şu hayatta en son isteyeceğim şeylerden biriydi bu adama zarar gelmesi. Aile hassas bir konudur ve şuan Ali Deniz beni kendine ailesinden bahsedecek kadar yakın buluyor mu bundan emin değilim.

Uzamış saçları alnına düşmüştü, elimi alnına götürüp yumuşacık saçlarını arkaya ittim usulca. Bileğime yapışan iri ellerle neye uğradığımı şaşırdım. Birden kendimi yatakta buldum, Ali Deniz usta bir hamle ile hareket alanımı kısıtlamıştı. Endişeyle bakıyordum ona, ne olmuştu birden bire? Ali Deniz gözlerime ateş saçarak bakıyordu. Bileğimi öyle çok sıkıyordu ki canım yanmıştı. Gözlerini kapatıp açtı, sesli soluklar veriyordu. Başını yana atıp bileğimdeki elini çekti, serumu sert bir şekilde çıkardı ve yataktan kalktı. Ne olduğunu anlayamamış bir biçimde endişeyle kalktım yataktan. Ali Deniz için endişeleniyordum. Bileğim acıyordu ama bu çok da önemli değildi şimdi. Ali Deniz ellerini alnında gezdirdi. Çaresiz ve sinirli görünüyordu. Birkaç saniye kendisine gelmesini bekledim. Derin nefesler alıyordu. Yüzünü elleriyle kapatıp, ellerini saçlarında gezdirdi. Ardından bana baktı suçlu gözlerle.

''Halide ben özür dilerim.''

Sesinde sinir vardı ama bu sinir bana değil, kendine duyduğu bir sinirdi. Bana yaklaşmaya başladı. Her ne olduysa Ali Deniz iyi değildi. Ona doğru bir adım atım, sıkıca sarılmak istiyordum tam da şimdi.

''Ben sandım ki sen ter-''

Ali Deniz cümlesini yarıda kesip odadan çıktı. Ne olmuştu demin öyle? Ne sanmıştı beni? Ali Deniz'i böyle ilk kez görüyordum. Ayakta kalamayacağımı anladığımda yatağa oturdum. Uykusunda ona dokunduğumu hissetmiş ve panik olmuştu. En savunmasız anında ona dokunduğum için hatalıydım. Bunun altında birçok şey yatabilirdi. Acaba psikolojisi iyi değil miydi, ama bir askerin psikolojisini sorgulamak da bana düşmüyordu. Eğer psikolojisi iyi olmasa göreve de çağırılmazdı. Ben sadece ona bir şey olmasından endişe ediyordum. Sızlayan bileğime baktım, morarmıştı. Biraz önce her ne olduysa Ali Deniz kendini kaybetmişti ve içime giydiğim kazağı bileklerime kadar çektim önlüğümle de iyice kapattım. İzlerin görmesini istemiyordum. Çıktım odamdan. Ali Deniz'i aramaya başladım. Dakikalar süren aramamın sonucunda onu bahçede bankta otururken bulmuştum. Aklımdaki düşünceleri ve soru işaretlerini kovup yanına adımladım.

''Yalnız seni daha yeni diktim bu soğukta oturamazsın'' dedim biraz önce yaşananları hiçe sayarak. Yanına oturdum. Ali Deniz başını bana çevirdi. Birkaç saniye inceledi yüzümü. Herhangi bir tepki yoktu yüzünde. Saniyeler sonra konuştu.

''Benden korktun mu?''

''Hayır.'' dedim bir salise bile düşünmeden. Sadece şaşırmıştım, ve onun için endişe etmiştim ama asla ondan korkmamıştım.

Başını salladı, bakışlarını bileğime indirdi. Bileğimi ellerinin arasına alıp kazağımı ve önlüğünü geriye sıyırdı. Kendi eserine sinirli gözlerle bakarken sinirle bir küfür mırıldandı. Ellerini çekti bileğimden.

''Beni yalnız bırakır mısın?''

Anlayışla salladım başımı. Kalkmadan önce banktaki elinin üzerine elimi koydum elleri çok soğuktu. Elimdeki sıcaklığı ona da hissettirmek ister gibi şefkatle okşadım. Hareketim üzerine bana baktı o güzel gözleriyle. İçinin rahat olmadığını biliyordum ve ben onu rahatlatmak istiyordum.

''Senden korkmadım Ali Deniz, sadece senin için endişelendim o kadar. Eğer bir gün yalnız kalmak istemezsen, seve seve kalabalığın olurum.''

Elimi elinden çekip banktan kalktım ve hastaneye girdim. Sabırla ve umutla o günün gelmesini bekleyecektim. Zor mu insanlara güvenmen? Sevildiğini hissetmen ve buna inanmaz gerçek dışı mı geliyor? Tüm bu duyguların aksini ispatlayacağım sana. Yaşaya yaşaya öğreteceğim. Sevmeyi de sevilmeyi de öğreneceksin! En nihayetinde zoru başarırız ama imkansız biraz zaman alır.

Odama geçip evraklara gömüldüm tekrar. Arada Ali Deniz'i kontrol etmek için uzaktan bakıyordum, sigara içiyordu hem de bir sürü. Birini söndürüp diğerini yakıyordu. Onu yalnız bırakmam içime sinmese de üzerine gitmek istemiyordum. Ali Deniz'i bahçede bırakalı yaklaşık bir saat olmuştu.

Kapımın tıklanma sesi ile başımı bilgisayardan kaldırdım. Elinde iki çayla Ali Deniz girmişti içeriye. Yanıma gelmişti, odasına gitmesi gerekirken, dinlenmesi gerekirken hala ayaktaydı.

Çayın birisini masama bırakıp, önümdeki koltukların birisine oturdu. Daha iyi görünüyordu, yani ciddi ve ifadesiz duruyordu. Yine gizliyordu kendisini. Yaşananları yaşanmamış mı sayıyoruz yüzbaşım? Pekala öyle olsun, sen nasıl rahat edeceksen.

''Teşekkür ederim.'' diyerek aldım çayı ve bir yudum içtim. Şekersizdi

''Ali Deniz parmağını çayıma batırsana sonuçta şeker gibisin.''

Tamam aptal olabilirim ama bu cümleyi dışımdan söyleyecek kadar değil.

''Afiyet olsun.'' diyerek karşılık verdi.

''Şuan yatağında uzanıp, ilaçlarını alman gerekirdi.''

''Şifamın ilaçlar olduğunu düşünmüyorum.''

''Neymiş peki?''

''Yeşil gözlü bir kız.''

Evet Allah'ım kızım ve gözlerim yeşil. Benden bahsediyor değil mi? Eşkale uyuyorum sanki hah ne dersiniz?

Gülümsedim, gülümsedi. Utançla kaçırdım gözlerim. Kızardım kesin ama Allah'tan yüzümde fondöten var, bukalemun olup renk değiştirsem anlayamaz.

Önümdeki çaydan bir yudum daha aldım. Sessizlik beni geriyordu beni geren başka şey de kahverengi gözleri üzerimde hissetmemdi. Utançla kaçırdım gözlerimi. Odadaki duvara çizilmiş desenleri saymaya başladım. Elli yediye kadar gelmiştim ama kendimi daha fazla tutamadan konuştum.

''Eğer kızmazsan sana bir şey sormak istiyorum.''

''Tabii sor.''

''Evlenince nerede oturacağız?''

Bu başka zamanın sorusuydu iç sesim sende bir dur, zaten ortalık karışık. Usul bir nefes alıp baktım ona. Alacağım cevaptan çekiniyordum ve kendimi en kötü ihtimale hazırlayarak sordum.

''Ailen yaralı olduğunu biliyor mu?''

''Hayır.''

''Neden söylemiyorsun?''

''Gerek yok iyiyim ben.''

''Müjgan hanımla tanışmayı çok isterdim.''

Gelecekteki kayınvalidemin adı geçtiğinde Ali Deniz'in dudakları yukarıya kıvrıldı, bu iyiye işaret.

''Annemin adını sana söylemiş miydim?''

''Kimliğinde gördüm, hasta kayıt formunda yani.''

Attığım koca yalana inanmış olmasını diledim. Baş salladı sadece.

''Annem ve babam yoğun insanlar, zamanlarını almak istemem.''

''Aradığında eminim çok sevineceklerdir. Yani yaralı olduğunu öğrenince üzülecek de olsalar sonuçta görüşeceksiniz. İyi bir şey bu.''

''Biz pek görüşmeyiz Halide. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bir aile değiliz. Onları huzursuz etmek istemiyorum.''

Son bir çaba ile direncini kırmaya oynadım.

''Annenle senin küçükken yaptığın yaramazlıklar hakkında konuşmak isterdim.''

''Yaramazlık yapacak kadar özgür bir çocukluk yaşamadım.''

Cümlesinin soğukluğu içimi üşütürken, kırdığım potları toparlamak istedim. Ailesiyle arasının iyi olmadığını bile bile üstüne gitmeme ne gerek vardı!

''Ben özür dilerim ailenin konusunu açtığım için.''

Ardından gözlerimi kaçırıp çayımdan içtim. Bumbuz olmuştu. Ali Deniz masamın üzerinden bir not kağıdı ve kalem alıp bir şeyler yazmaya başladı. Lan yoksa akrostiş şiir mi yazıyor bana. Bu romantizmi kaldıracağımı sanmıyorum. Aklıma kaçırıldığı yeri akrostiş yazan Cennet Mahallesi Yunus geldi. Polonezköy'de değilsin ama kalbimdesin Ali Deniz...

Ali Deniz ayağa kalkıp not kağıdını bana doğru itti. Ellerini saçlarından geçirip kapının kulpunu tuttu.

''Belki bir şey söylemek için aramak istersin.''

Diyerek odamdan çıktı. Bıraktığı not kağıdını heyecanla elime aldım hemen. Anne babasının numarası yazıyordu. Ağzım kocaman açılırken mutlulukla oley çektim oturduğum koltukta. Bana ailesinin numarasını vermişti ve onları aramamı söylemişti. Heyecanla ayağa kalktım. Bu özel bilgileri benimle paylaşacak kadar güveniyordu bana. O kadar iyi hissettirmişti ki bu bana kendimi. Derin bir nefes aldım. Masamın üzerindeki telefonu alıp numaraları tuşladım. Annesini mi arasam babasını mı? Babasında karar kıldım, annesi heyecanlanıp panikleyebilirdi. Gelecekteki kayınbabamı aradım. Beşinci çalışında nihayet açtı

''Efendim.''

''Levent Derenoğlu ile mi görüşüyorum.''

''Evet buyurun benim.''

''Merhaba Levent babacığım'' diye mi girsem? Ay yok adamın kalbine inmesin.

''Merhaba Levent bey ben doktor Halide Karaca.'' diyerek tanıttım kendimi. Evet babacığım gelecekteki gelinine bir hello de.

''Doktor mu? Deniz'e mi bir şey oldu?''

''Merak etmeyin evet yaralandı, ama durumu şimdi iyi. Dinlenme sürecinde.'' diyerek açıkladım.

''Yaşıyor yani, ölmedi değil mi?''

''Yaşıyor.''

''Pekala o zaman iyi günler size.''

''Adresi almadınız.''

''Neden alayım?''

''Oğlunuzu görmeye gelmeyecek misiniz?''

''Hayır, acil bir iş seyahatim var gelemem.''

''Bey-'' Yüzüme kapattı! Ne demek hayır ya nasıl hayır olabilir ki? Bu nasıl bir davranış şeklidir. Umudumu kaybetmeden Müjgan hanımı aradım. Üçüncü çalışta açtı.

''Efendim.''

''Merhaba ben Halide Karaca doktorum. Ali Deniz Derenoğlu için aramıştım.''

''Deniz'e bir şey mi oldu? Nasıl o?''

''Sakin olun durumu iyi dinlenme sürecinde. Adıyaman devlet hastanesinde.'' diyerek açıkladım. Birkaç saniye cevap gelmedi. Hadi Müjgan hanım, gel sarıl, sev oğlunu. Sana çok ihtiyacı var.

''Deniz güçlüdür çabuk toparlar. Zaten çocukken de güçlüydü. Haber verdiğiniz için teşekkürler.''

''Ne yani gelmeyecek misiniz?''

''Dernek toplantım var gelemem, tekrar teşekkürler.''

Annesi de yüzüme kapattı. Yahu ben sizin ana babalığınızı! Bu nasıl iş ya! İnsan evladına böyle mi davranır. Yaşıyorsa, nefes alıyorsa gerisinin bir önemi yok mu? Ya oğlunuz sizin yüzünüzden yaşayan bir ölüyse?

Lanet ebeveynler! Sevmeyeceğiniz çocukları getirmeyin dünyaya! Kaç çocuğun hayatı bu şekilde mahvoluyor kim bilir? Bu kurbanlardan birisi de Ali Deniz'di. En yakınımdaki adam en büyük şeyle sınanıyordu; Sevgisizlikle. Sizin sevmediğiniz o adamı ben sizin yerinize de severim, Ali Deniz sizin sevmelerinize kalmadı! Keşke elimden gelse ve onda bıraktığınız tüm yaraları yok edebilsem. Keşke!

Sıkıntıyla Ali Deniz'e ne diyeceğimi düşünmeye başladım. Arayıp aramadığımı soracaktı! Of Ben nasıl derdim 'Nefes alsın yeter' dediler diye.

Odamda oyalanabildiğim kadar oyalandım. Artık onun yanına gitmem gerektiğini biliyordum. Akşam yemeği saatiydi görevliler boşları topluyordu. Odasına girdiğim anda bana bir mandalina fırlattı. Başarılı bir refleksle havada kaptım.

'Mandalina sen seversin.''

Evet mandalinayı çok severdim, ama Ali Deniz benim aksime hiç sevmezdi. Karşısındaki sandalyeye oturdum. O da beni izliyordu.

''Ağrın var mı?''

''Demin birisi uğradı ağrı kesici yaptı.''

O birisi Nisan'dı kesin! Hiçbir fırsatı da kaçırmıyor ya! Elledi mi acaba adamı? Yemeği de elleriyle yedirmiştir kesin, aklımda senaryolar canlanmaya başladı. Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi silmek istedim. Sinirle elimdeki mandalinayı soymaya başladım.

''Vitamin olsun'' diyerek yanına ulaştım ve bir parça mandalinayı ağzına uzattım. Elimi tuttu kibar bir şekilde

''Sevmiyorum.''

''Biliyorum, ama vitamin olsun.'' diyerek resmen soktum ağzına. Mecburen yuttu.

''Oldu mu?''

''Oldu.'' Yarasın aslanım diye geçirdim içimden. Ardından sandalyeme geri oturdum.

''Müzik dinlemek ister misin?'' diye sordum, cebimden siyah kulaklığı çıkarıp sallarken.

''İsterim.''

Sandalyeyi biraz daha ona yaklaştırıp kulaklığı telefonuma taktım. Kulaklığın tekini ona uzattım.

''Yetişmiyor kulaklık, istersen yanıma otur.''

''Rahatsız olma.''

''Senden olmam.''

Yeni gelin nazımı da yaptıktan sonra yanına oturabilirdim. Ali Deniz yatağın kenarına kayarken bende yanına oturdum.

''Bak bu şarkı çok güzel.'' diyerek Rope Mayıs 6 açtım.

Ali Deniz'le omuzlarımız birbirine değiyordu. Müzik sesini sona kadar aldım ki kalp sesimi duymasın. Kokusunu hissettiğimde başımın döndüğünü hissediyordum. Kendimi şarkıya kaptırıp içimden söylüyordum ama dudaklarım da hareket ediyordu. Ali Deniz'in pür dikkat beni izlediğini fark ettiğimde utançla başımı telefona indirdim ve eşlik etmeyi kestim. Bu adamın yanında hem bu kadar çekingen hem de bu kadar gevşek nasıl olabiliyorum acaba? Ali Deniz hala bana bakıyordu, istemsiz ona döndüm bende.

Ali Deniz gözlerime bakarak şarkının en güzel yerine eşlik etti.

''Gittiğin o günde kаlmışım hаlа, sen dizlerimde dermаndın. Tekrârdаn sаnа geliyorum, аç kаlbini bаnа ordа bir yer vаr mı?''

Şarkıya mı eşlik ediyor, yoksa bana soru mu soruyor bu adam? Ben birincisi olduğuna karar verip önüme döndüm. Demet Akalın evli mutlu çocuklu açıp evlilik mesajları mı versem? Ya da gel gelinim gönlüme gel falan?

Birkaç şarkı daha dinledikten sonra kulaklığımı da alıp sandalyeye oturdum. Daha fazla saçmalamamak için yapmam gereken buydu. Kısa süreli sessizliği Ali Deniz bozdu. Kaçtığım bu konuya gelmek hiç istemezdim.

''Annemler ne dedi?''

O kadar masum bir şekilde sormuştu ki içim acıdı. Cevap aramaya başladım, en doğru cümleyi hazırlamaya çalıştım. Onu kırmadan açıklamam gerekiyordu. Onu zorladığım için kendime kızıyordum. Ben ısrar etmesem üzülmüş olmazdı.

''Çok endişelendiler. Geçmiş olsun dediler, tabi çok üzüldü-''

''Zorlama kendini.'' dedi sözümü keserek. Sıkıntılı bir sesle devam etti. ''Gelmeyeceklerini biliyordum, sende öğren diye verdim numaralarını.''

Hayretle baktım ona, ailesinden umudunu kesmiş de olsa biraz önce o soruyu sorarken heyecanını hissetmiştim ben. Aynı şimdi burukluğunu hissettiğim gibi.

''İşleri varmış ama çok merak ettiler tabi.''

''Annemin kimsesiz yengeçleri koruma derneğiyle toplantısı vardır kesin. Babam da ne zaman yalana ihtiyaç duysa hep acil seyahati olduğunu söylerdi.''

Bunu söylerken yüzünde acı bir tebessüm belirmişti. Bir kez daha en derinden hissettim. Ailesi Ali Deniz'i çok yaralamıştı. Konuyu değiştirmem gerektiğini hissediyordum. Bunun üzerine konuşmak onu üzüyordu ve ben o hiç üzülmesin istiyordum. O sırada kapı tıklandı ve hemşire girdi içeriye.

''Doktor hanım acile bir hasta geldi bakar mısınız?'' Hemen yerimden kalkıp Ali Deniz'e görüşürüz diyerek çıktım odadan. Acile geldiğimde hastaya müdahale ettim. Yaklaşık kırk beş dakikanın sonunda işim anca bitmişti. Eldivenleri çöpe attım

''Nisan hanım nerede?'' diye sordum hemşireye

''Yaralı yüzbaşının odasında hocam.''

Sinirli bir nefes verdim Ali Deniz'in odasına adımladım. İçeriye girmeden konuşmaları dinlemeye başladım. Nisan'ın tiz kahkahaları kulağıma geliyordu Allah'ım bu nasıl gülmek! Ali Deniz beyin de keyfi yerinde demek ki kadını hala çıkarmadı odasından. Sinirle tıklattım kapıyı. Nisan sandalyeye oturmuş gülerek Ali Deniz'e bir şeyler anlatıyordu. Ali Deniz'in yüzündeki ifade tam olarak ''Bacım ne anlatıyon!'' der gibiydi.

''Nisan hanım acildeki hastaya müdahale ettim, nöbetçi olduğunuz için birkaç rapor var imzalamanız gereken.''

''Sonra hallederim ben, güzel bir sohbet içerisindeyiz sen sağ ol hayatım.'

Kibarca kovuyordu beni, Ali Deniz'de ağzını açmıyordu. Sahte bir gülümseme gönderip çıktım odalarından. Kendi odama geçtim ve bıraktığım evrakları tamamlamaya başladım. Bilgisayar tuşlarına o kadar sert basıyordum, her an bilgisayar elimde kalabilirdi. Onlar aynı odadalar ben burada sinirden kuduruyorum. İşlerimi bitirip bilgisayarı kapattım. Evrakları toplayıp dosyaladım. İşlerim bittiğinde artık burada kalmamın son derece anlamsız olduğunu hissediyordum. Saat on ikiye geliyordu. Üzerimi değiştirmek için dolabımı açtım. Ali Deniz'in atkısını takacakken telefonuma mesaj geldi. Elime aldığımda Ali Deniz'den olduğunu gördüm.

''Beni kurtar.''

Yazıyordu. Nisan'dan bahsediyordu kesin. Atkıyı yerine geri bıraktım, gülümsememi silip odasına adımladım. Lan acaba ne yapıyor adama. Ben gitsem yine çıkarırdı kesin hemen asistanlardan birisine onu evraklar için çağırmasını söyledim. Kenara geçip çıkmasını bekledim. Ardından ben girdim içeriye.

''Hele şükür'' diyerek alnını ovaladı. Bıkmışa benziyordu sahiden. Sandalyeye oturdum. Bu haline gülmeden edemedim.

''Gülme Halide, bana burç uyumumuzu anlatmaya başlamıştı en son. Toprak grubu, ateş grubu beynim yandı.''

''E ne güzel işte ilgileniyor seninle, hem hoş kadın.''

''Allah sahibine bağışlasın o zaman.''

''Ha hoş kadın olduğunu kabul ediyorsun yani?''

''Sen dedin.''

''Sende 'hayır hoş kadın değil' demedin.''

''Demem mi lazımdı?''

''Hoş kadın olduğunu düşünmesen 'hoş kadın değil' derdin.''

''Dünya ahiret bacım olsun tamam mı? Yeter ki kapatalım şu konuyu.''

''Bana da bacımsın demiştin.''

''Sende bana abi demiştin hatırlatırım.''

''E fena mı lazım oldun işte.''

Ali Deniz buna sesli bir şekilde güldü. Hatta kahkaha attı da denebilir. Biz bugün Ali Deniz'le ne yapıyorduk? Ne yaşıyorduk sahi? Ben bugün kendimde miydim? Kendimi frenlemem gerektiğini düşündüğüm her an adama yeni bir itirafta bulunuyordum. Hayır gerçekten bu adamın karşısında akıl sağlığımı yitiriyorum. Onun cevap vermesine müsaade etmeden konuyu değiştirdim.

''Ağrın var mı?''

''Hayır.''

''Geç olmuş saat sende dinlen istersen.'' Başını salladı. Ardından yatağa uzandı.

''İyi geceler eğer bir şey olursa odamdayım ben.''

''İyi geceler.''

Odasından çıktığımda telefonum çaldı, babam arıyordu. Eve gelmem için bağırıp çağırmıştı. Eğer gitmezsem buraya geleceğini söylüyordu. Çaresizce değiştirdim üzerimi ve çıktım hastaneden. Babam çok sertti, asla beni dinlemiyordu. Ama zorundaydı. Koca bir yalana inanıp beni cezalandırıyordu. Eve geçtiğimde kapıyı o açtı.

''Sakın konuşma, gir odana ve uyu yarın konuşacağız seninle!''

Kendi odasına girip kapıyı kapattı sert bir şekilde. Bir kez daha yok saymıştı beni. El mecbur odama geçtim ve uyumaya çalıştım. Yarın sabah için güç toplamam lazımdı. Babamın dinlemek istemiyorum sözlerini işitmeden her şeyi bağıra çağıra anlatacaktım.

Sabaha kadar bir o yana bir bu yana dönüp durdum, asla uyuyamadım. Yataktan da kalkmak istemedim. Bugün izinliydim. Fena grip olmuştum, ateşim de vardı. Ali Deniz'in yanına gitmek istiyordum, ama bedenim yataktan asla kalkmıyordu. İlaç itip tekrar yattım. Kalktığımda saat akşamüstü dörde geliyordu. Bu saate kadar uyumuştum. Günlerin yorgunluğu ve stresi hasta etmişti beni. Hala çok halsizdim kalkıp ılık bir duş aldım. Cem'i arayıp Ali Deniz ve diğer askerler hakkında bilgi aldım. Hepsi iyiydi. Babam hiç uğramamıştı yanıma, ya da uğrasa bile umursamamıştı. Üzerimi giyinip çıktım odamdan. Babam da kendi odasından çıkmıştı. Elinde birkaç dosya vardı.

''Merhaba'' dedim ilgisini çekmek için. Aynı evin içinde iki yabancı gibiydik.

''Sana da''

''Baba dinlemeyecek misin?''

''Hayır.'' Kapıya yöneldiği sırada önüne geçtim.

''Yetmedi mi günlerdir bana çektirdiklerin?''

''Senin yaptıklarının yanında, sana yaşattıklarımın hesabını soramazsın.''

''Ne yapmışım baba ben? Hiç mi düşünmedin ya Arya sana yalan söylediyse, ya ağzından çıkan her şey koca bir iftiraysa?''

''Ali için bizi terk ettiğin gerçek ama!''

''Bunun acısını çektiğimi de bil o zaman, hep böyle mi devam edecek? Gerçekten dinlemeyecek misin beni?''

''Arya neden yalan söylesin Halide? Kız seni vazgeçirmeye çalışmış, sürekli yanında olmuş senmişsin hep hatalı olan. Odandaki kutuda yüzbaşının eşyalarının olduğu da yalan mı? Şiir kitabı hediye ettiğin? Ona mektup yazıp alçaldığın peki bu yalan mı?''

''Yalan! Ben yazmadım o mektubu''

''Bak Halide seninle yüzbaşı için yaptığım son konuşma. Ya ondan uzak durursun ya da buradan gidersin.''

''Ne?''

''Ali ile bir alakan kalmayacak, bakmayacaksın ona. Ben sizi yan yana görmeyeceğim. Sizden olmaz. Rızam yok anladın mı beni? Ali'yi severim eğer ona zarar gelsin istemiyorsan ondan uzak dur.''

''Baba sen ne diyorsun?''

''Eğer yüzbaşıyla aranda tek bir münasebet daha olursa, Ali'yi buradan gönderirim ve inan bunu yapmak tek sözüme bakar.''

''Hayır baba yapamazsın sen böyle bir adam değilsin''

''Sende bunları yapacak kız değildin! Herkes değişir!''

''Baba yanlış yapıyorsun.'' dedim çaresizce.

''Ali'den uzak duracaksın! Ya benim yanımda yaşarken bana yakışır şekilde hareket edersin ya da buradan gidersin!''

Kapıyı çarpıp çıkmıştı. Ben şimdi ne yapacaktım?

Adımlarımı odama yönlendirip yatağımın altından siyah bavulumu çıkardım yatağın üzerine açtım. Biraz önce babam tarafından kovulmakla tehdit edilmiştim. Bilmiyordu ki bu tehdide boyun eğecek birisi değildim. Öz babam bana inanmazken, yalvarmalarıma sessiz kalırken benim onun yanında yaşamam saçmaydı zaten. Gözyaşlarımı kazağımın koluna silip valizin fermuarını kapattım. Üzerimi giyinip Ali Deniz'in bana verdiği atkıyı taktım. Adımlarımı zar zor atıyordum, fena halsizdim ama burada da kalamazdım.

Valizimi elime alıp çıktım apartmandan. Askerler kar soğuk dinlemeden eğitim yapıyordu. Arabamın olduğu yere doğru yürümeye başladım.

''Halide!''

Babamın sert sesi bahçede yankılanırken duraksadım, ve elimdeki valizi yere bıraktım. Karşımda dikildi sinirli gözlerle.

''Ne yaptığını sanıyorsun sen!''

Etrafındaki askerlerini de umursamadan hep yaptığı gibi bağırıp çağırıyordu. Başımı daha da dikleştirip meydan okur gibi baktım gözlerine.

''Gidiyorum.''

''Saçmalama eve dön hemen!''

''Neden baba? Tüm yalvarmalarımı, konuşma çabalarımı yine yerle bir et, beni görmezden gel diye mi döneyim o eve? Sen biraz önce beni kovdun, ve hayatımda ilk defa sen tarafından canım bu kadar acıdı.''

''Halide eve geç!''

''Hayır, o eve geri dönmeyeceğim.''

''Yine o adam için beni çiğniyorsun, onca yaptığın şeyden sonra yine beni ardında bırakıyorsun!'

Sert sesiyle bize bakanları yok sayıp sözleriyle beni öldürüyordu.

''Gittim evet yıllarca buraya geri dönmedim hatalıyım, bunun için senden binlerce kez özür diledim. Ama başka bir şey yapmadım baba. Seni utandıracak bir şey yapmadım.''

''Yaptın ve hala da devam ediyorsun! Yüzbaşı için şu düştüğün hale bak! Neden yapıyorsun Halide bunu neden!''

Artık kendimi tutmadan bende haykırdım her zaman arkasında duracağım hislerimi.

''Çünkü onu seviyorum!''

Suratıma inen sert tokatla başım sağa düşmüştü. Kalbimdeki acı suratımdaki sızının üzerini örtüyordu. İlk defa babamdan tokat yemiştim, tarifsiz bir acı hissiyle doldu taştı bedenim. Acıyla kapanan gözlerimi açtım ve başımı kaldırdım. Yüzünde pişmanlık vardı ama artık bunun fayda etmeyeceğini çok iyi biliyordu. Gözlerine hayal kırıklığıyla baktım son kez.

Yere bıraktığım valizimi aldım arabama gitmek için arkamı döndüğümde hiç de görmek istemediğim o kahverengi gözler karşıladı beni. Ali Deniz bana bakıyordu. Koca bahçedeki herkes gibi o da bana bakıyordu. Hastaneden çıkmıştı, iyi mi görünüyordu bunu tam kestiremiyordum. Ben iyi değildim. Usul bir nefes alıp arabamın bagajına valizi koydum ve şoför koltuğuna oturup gaza bastım. Hayal kırıklıklarımı ve acımı da almıştım yanıma.

Ben bu kadar güvenilmez bir insan mıydım sahi? Bir sözle yakıp yıkılacak kadar değersiz miydim? İnsan hiç mi güvenmezdi kızına? Hatasız değilim ama bir söz hakkını da hak etmiyor muydum? Babam tarafından hüsrana uğramaya alışık değildim ki ben şimdi bu acıyla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Kendimi sıkıyordum, ağlamamak için direniyordum. Birisi dokunsa avazım çıktığı kadar ağlayacağımı biliyordum.

Bir otele yerleştim. Uzandım yatağa ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bacaklarımı kendime çekip cenin pozisyonu aldım. Omuzlarım sarsılıyordu ağlamamın şiddetinden. Kalbim ilk kez böyle bir acıya ev sahipliği yapıyordu ve pek misafirperver olduğunu söyleyemeyecektim. Bildiğim bir acıyı yaşasam belki bu kadar kötü hissetmezdim kendimi. Hayatımda ne kadar kötü şey olursa olsun, babamın hep yanımda olduğunu bilirdim ben, ve bu beni sonsuz bir güvene iterdi. Ama şimdi güvendiğim babam dağım olmayı reddediyordu. Gölgesini acımasızca çekmişti üzerimden, bilmiyordu ki ben onsuz nasıl yaşayacağımı bilmiyordum.

Sırt üstü yattım, gözyaşlarım süzülürken boş boş tavanı izledim. Otel odasının camlarına baktığımda karanlıkla karşılaştım. Saatlerdir ağlıyordum. Kendimi çok halsiz ve yorgun hissediyordum, ama en çok da kimsesiz hissediyordum. Uyursam geçer mi?

Odamdaki otele ait telefonun çalmasını umursamadım, oda servisi falandır diye düşündüm. Kendi telefonum saatlerdir kapalıydı zaten. Kimsenin bana ulaşmasını istemiyordum, kimseye ulaşmak istemediğim gibi. Sadece canım artık acımasın istiyordum.

Kapının vurulma sesiyle başımı kapıya çevirdim.

''Hanımefendi ziyaretçiniz var. Sizi mutlaka görmesi lazımmış.'' Yatakta doğruldum babam gelmişti kesin.

''Kimmiş?'' diye sordum merakla.

''Halide ben geldim.'' Sesin sahibi Ali Deniz'di.

Beni nasıl bulduğunu sorgulamadım o an. Burada olması iyi hissetmeme neden olmuştu. Karnımda kelebek sürüleri aynı anda uçmaya başladı. Odanın kahverengi kapısına yaklaştım, ellerimi koydum kapıya. Açmadım, açamadım. Bu halde karşısına çıkmak istemiyordum.

''İyi misin merak ettim seni?''

Ali Deniz o naif sesiyle şiir gibi konuşuyordu. Kışıma bahar gibi esiyordu şimdi tatlı tatlı. Usul bir nefes alıp konuşmak için araladım dudaklarımı. Sesimin çıkmamasından korkuyordum.

''İyiyim Ali Deniz.'' Sesim, saatlerdir ağlamamın yetkisine dayanarak pürüzlü çıkmıştı.

''Seni görebilir miyim?''

Hayır beni bu halde göremezsin, görmemelisin...

''Hayır, ben halsizim, uyumak istiyorum.''

''Anlıyorum seni, ama görmem lazım seni lütfen, içim rahat etmez.''

''Ben iyiyim, sadece yorgunum biraz, uyuyacağım.''

''Halide lütfen bir kere göreyim yüzünü, birkaç saniye bile yeter.''

Israrlarına boyun eğip kabul ettim.

''Peki... Beni dışarıda bekler misin, geleceğim.''

''Beklerim, sıkı giyin hava soğuk.''

Dışarıdan gelen adım seslerinden uzaklaştığını anladım. Odadaki banyoya girip yüzümü yıkadım. Kendimi toplamam lazımdı. Ali Deniz bu kavganın sebebi olduğunu asla öğrenmemeliydi. Saçlarımı yüzüme örttüm, babamın armağanı olan tokadın izlerini gizlemek istiyorum. Bu halde beni ne kadar az görürse o kadar iyiydi. Dediği gibi sıkı giyinip en son onun atkısını boynuma doladım ve çıktım odadan.

Ali Deniz otelin önünde bekliyordu. Beni görünce yanıma geldi. Dudağının kenarında yeni bir yara vardı. Hastanedeyken bu yara yoktu. Kim yapmıştı bunu ona? Daha yaraları eskimeden yenisi eklenmişti o güzel yüzüne.

Onun yüzünü incelerken, onun benim yüzümü incelemesinden rahatsız olmuştum, anlayacak diye korkuyordum belki de, anlıyordu çünkü. Gözlerimi ondan kaçırdım. Ali Deniz biraz daha yaklaştı bana. Elini yüzüme çıkardı, babamın tokat attığı yanağımı gizlemek için örttüğüm saçlarımı geriye itti. Gözlerinden hem koca bir sinir hem de şefkat aynı anda kol geziyordu. Elini çekip saçlarından geçirdi sıkıntıyla. ''Kahretsin!'' gibi bir şey mırıldandı. Verdiği sinirli nefes, soğuk havada gri bir duman olarak süzülmüştü karanlık gecede.

''Daha kaçıncı kez canının yanmasına sebep olacağım ben senin?''

Biliyordu işte, her şeyi öğrenmişti. Gözlerimi ondan kaçırıp karşıya baktım. Tekrar ağlamaya başlamak için sesini duymam yetmişti. İnce ince süzüldü yaşlar gözümden. Hayal kırıklığıyla konuştum.

''Bir şey soracağım, tek bir şey. Bana neden güvenmediniz?''

Usul bir nefes alıp zar zor devam ettim.

''Hayatımda değer verdiğim iki erkekte bana inanmadı. Ben bir yalanla silinebilecek kadar basitim sizin hayatınızda. Sende inandın tüm yalanlara, babam da inandı. Bu kadar kötü bir insan mıyım ben sizin gözünüzde? Bu kadar değersiz miyim sahi?''

Ali Deniz çaresizce mırıldandı ''Değilsin.''

Koca bir öfkeyle baktım ona. Yüzümü istila eden gözyaşlarını elimin tersiyle sildim. İçimde dolup taşan siniri daha fazla tutamadım.

''O zaman neden ona inandın! Neden!? Önce sen sonra babam! Ben bunları hak etmedim Ali Deniz! Sen tarafından yakılıp yıkılmayı da, babam tarafından cezalandırılmayı da hak etmedim!''

''Ben üzgünüm Halide, sana yaşattığım her şey için üzgünüm.''

''Unutamıyorum! Senin şu gözlerine ne zaman baksam derin bir nefes alıyorum, o kadar iyi geliyorsun ki bana, ama sonra gözlerinde bir yerlerde o geceyi görüyorum. O geceki bakışlarını unutamıyorum! Olmuyor! Çok denedim. Dokuz yıldır her gece artık sabah aklıma ilk gelen kişi sen olmayacaksın diye yatıyorum ben! Her sabah yine senle uyanıyorum! Ben ne seni unutabildim ne de o geceyi. Suçlusun Ali Deniz, sen ona inandığın için suçlusun!''

İçimi bağıra çağıra ona dökerken, söylediğim her kelimede biraz daha yanıyordu canım. Ağlamamın şiddeti artmıştı, Ali Deniz gözlerime suçlular gibi bakıyordu, bu bakışları görmek istemiyordum.

''Bakma bana öyle, bakma canım yanıyor!'' Bu bakışlar bir ok gibi saplanıyordu kalbime. Yaralarına dikkat ederek omzundan ittim ''Ya gitsene sen buradan hadi git!'' Elimi ondan çekip saçlarımdan geçirdim çaresizce berbat haldeydim. ''Ali Deniz git! Bana böyle bakacaksan git!''

Onu tekrar itecekken elimi tutup aşağıya indirdi ve beni göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Bir eli saçlarımı bulurken diğer eli sırtımdaydı. Kalıplı bedeniyle sarıp sarmalamıştı beni. Başım onun göğsüne değiyordu. Ellerimi yaralarına dikkat ederek göğsüne koydum. Ali Deniz'in sarılmasıyla ağlamam durmak yerine daha da artmıştı. Babamdan başka kimsenin yanında ağlayacağımı hiç düşünmezdim. Ali Deniz'in göğsüne akıyordu şimdi gözyaşlarım. Onun yüzünden ağlarken bile ona sığınıyordum. Eliyle saçlarımı okşuyordu, değdiği her tele şefkat bıraktığından habersizce fısıldadı.

''Akan her damla gözyaşın için özür dilerim. Söz, sende açtığım tüm yaraları saracağım.''

Continue Reading

You'll Also Like

ŞİLAN By mrklikllncj

General Fiction

398K 15.4K 23
"Sevdiğin var mıydı?" elindeki duvağı kenara bırakıp genç kızın gözlerine baktı. Kafasını hayır anlamında salladı, titremesine engel olamıyordu. Genç...
SİYAH MEZAR By sinemselay

Mystery / Thriller

11.5K 9.9K 50
Hayat sınavdı ve sınavlar zorluydu. Benim sınavımsa hayatımdı. Sevdiklerimin bedenimde ve ruhumda açtığı yaralarla onların söz hakkı olduğu hayatımdı...
655K 38.3K 62
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
4.2M 202K 51
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...