44

8.3K 508 355
                                    

Arkadaşlar bir süredir yazılıp çiziliyor, konuyla ilgili konuşuluyor. Bana da her gün soruyorlar "yapacaklar mı, yapmayacaklar mı?" 'Hayır' desem de inanmıyorlar, 'Yav yok öyle bir şey' desem de inanmıyorlar. Demek ki hissediyorlar. Belki de haklılar. Evet, sonunda beklenen smut geldi...

Kafamı ve bedenimi toparalamam haftasonuna kadar sürmüştü. En azından bu süre zarfında kendimi daha iyi hissediyordum. Birkaç gün okula gitmemek ne kadar derslerimde geri kalmama neden olsada hafta sonunda bu açığımı kapatabilecek zamanım vardı.

Masamın önünde duran, Dolunay'ın daha iyi hissetmem için aldığı çikolatayı açarken kendime beş dakikalık mola vermiştim. Bu süre zarfında da rahatsız edilmemek için sessize aldığım telefonumu alıp rehbere girdim.

Dolunay'ın üstüne basıp aramaya başladığımda daha ilk çalışında aramayı cevaplandırmıştı.

"Telefonun başında mı bekliyordun?" dedim alt dudağımı dişleyerek.

"Hayır, aslında seni arayacaktım, kalp kalbe karşıymış bak."

Hattın diğer ucundan güldüğünde aynı şekilde bende gülümsedim.

"Özledim seni."

"O zaman buluşalım? Benim evde." dediğinde beş dakikalık molayı akşama kadar olmak şartıyla kurdum kafamda. Dolunay ile en son görüştüğümüzde geçen haftaydı ve hasta olduğum için de birlikte yatmıştık. Onun haricinde birkaç kez 5 dakikalığına yanıma uğramıştı. Ona da uğramak denilirse.

Onaylayarak buluşmaya karar verdiğimizde telefonu kapatıp dolabıma yöneldim. Dışarıda kar yağdığı ve havanın göt dondurucu cinsinden soğuk olduğu için aldığım içi yünlü, götümü örten gri kaban ve koyu yeşil sweatshirt'ü üstüme geçirdim. Altıma da asker yeşili pantalonumu giyip gri kemerimi taktım ve ona uyumlu gri beremi takıp odamdan çıktım.

Anneme de Dolunay'ın yanına gideceğimi haber verdikten sonra siyah botlarımı giyip beyaza bürünmüş kaldırımlardan yürümeye başladım.

Dolunay'ın kapısının önüne geldiğimde zili çalıp beklemeye koyuldum. Kapı aynı saniyede açılırken sırıtarak bana bakan Dolunay ile bende sırıttım.

"Üşümüşsün içeri gel." diyerek soğuk ellerimi tutup oturma odasına götürdü. Beni duvara yapışık şöminenin yanındaki pufa oturttuğunda kendisi de karşıdaki pufa oturmuştu.

Ellerimi önümde birleştirip şömineye doğru yüzümü döndürdüm. Aramızda tuhaf bir sessizlik oluştuğunda boğazımı temizleme ihtiyacı duydum.

"Şey, Savaş. Benden hâlâ şüphen var mı? Yani, seni sevmem konusunda?" diye ciddi bir şekilde sorduğunda başımı ona çevirip merakla bana bakan çocuğa baktım.

"Hayır yok. Neden bunu sordun?"

Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini yere sabitledi.

"Bazen seni sevdiğimi yeterince hissettiremediğimi düşünüyorum. Tam aramızdaki ilişki güzel gidiyorken bir şeyler oluyor ve benden bir anda soğuyorsun." diyerek tekrar yere sabitlediği mavilerini bana çevirdiğinde duraksayarak ona baktım.

Dudaklarımı yalayıp biraz düşündüm. Ondan soğumuyordum. Sevdiğimi biliyordum. Muhtemelen bardaki Caner mevzusundan böyle düşünüyordu. Tamam belki biraz çabuk affetmiş olabilirdim, ama dayanamıyordum ayrı kalmaya. Hem geçmiş, geçmişte kalmıştı.

Ayağa kalkıp yanına adımladım ve önünde diz çöküp ellerimi Dolunay'ın dizlerine koydum.

"Ben seni ne yapmış olursan ol yine de seviyorum. Senin de beni sevdiğini biliyorum ve hissediyorum. Eğer sana böyle hissettirdiysem özür dilerim."

buz mavisi • texting | gayWhere stories live. Discover now