27

10.6K 641 138
                                    

Medya; Model • Mey

Altıma siyah eşofmanı giyip aynı zamanda onunla takım olan siyah hırkamı üstüme geçirerek sessizce hazırlandım. Havaların fazla soğuk olmasıyla üstüme bir de gri-beyaz renkli, yünlü, dizlerime kadar gelen en sevdiğim hırkayı geçirip yavaşça odamın kapısını açıp karanlık koridorda yürümeye başladım. Annem koridorun solundaki odada kaldığı için rahatça koridoru geçebilirdim.

Kapıya ulaştığımda olabildiğince yavaşça kapı kolunu indirip kendimi buz gibi havanın soğuğuna aldırmamaya çalışarak dışarı attım. Gecenin bir vakti Dolunay kapımın önüne gelmiş, dışarı çıkmamı istemişti ve geri çevirmezdim. Götüm donsa bile.

Etrafıma bakıp gözlerimle Dolunay'ı aramaya başladığım sırada belime sarılan kollarla, sırtımda hissettiğim sıcaklık ve ensemdeki nefes ile irkilerek bir hamle yapmaya çalıştım fakat kolların gücü arttı.

"Dolunay?" dediğimde çenesini omuzumda hissettim ve oradan da boynuma sıcak dudaklarını bastırdı.

"Benim yavrum." diyerek boynuma kısa ve küçük öpücükler bırakmaya başladı. Bu benim hoşuma gitsede gıdıklanmama neden olarak ağzımdan ufak kıkırtılar çıktı.

Kollarını belimden ayırmadan Dolunay'ın yüzüne döndüğümde boynuyla karşılaşarak kafamı biraz yukarıya kaldırdım. Belimi tutan elleri biraz daha sıkılaşarak beni göğsüne daha da yaklaştırdı.

"Yavaş olsana oğlum, daha bugün bana kızgın değil miydin? İmkanın olsa içine sokucaksın beni."

Kafasını eğerek boynuma girdi ve uzunca beni koklayarak bir süre boynumda oyalandı.

"Keşke yapabilsem de seni içime sokabilsem. Duramıyorum seni görmeden, küs kalamıyorum." dediğinde boynunu kaldırıp suratıma baktı.

Kafamı göğsüne koydum ve kollarımı Dolunay'ın omuzlarına koyarak utandığımı gizlemeye çalıştım. Dolunay gibi birinden böyle bir iltifat duymak bende yüksek miktarda kalp çarpıntısına yol açıyordu.

"3 yıl be Savaş, 36 ay, bilmem kaç gün kaç saat. Az mı? Beklemek ne kadar zor biliyor musun?" dediğinde göğsünde olan kafamı sanki daha çok içine girebilecekmişim gibi bastırdım.

Dolunay'ın elini çenemde hissetmem ile kafam benden istemsiz bir şekilde yukarıya çevrildi. Lambaların az biraz ışık saçmalarında bile o buz mavisi gözleri, benim ıslak kahvelerime sabitlenmişti. Böyle bana bakarken benim elim ayağıma dolaşıyordu. Daha önce hiç sevgilim olmadığı için ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum.

"Ağlama canımın içi." diyerek alnını alnıma yasladığında içimdeki gözyaşları bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlama isteği ile taştı.

"Mutluluk gözyaşlarım." dedim gülümseyerek. Gerçekten de öyleydi. Fazla yoğun duygulardan, fazla sevgiden, fazla heyecandan ve biraz da fazla aşktan oluşan fazlalıkları gözyaşlarımla dışarıya atıyordum sadece.

17 yıllık hayatımda kimse beni böylesine sevmemiş, böylesine sahip çıkmamıştı. Kimse benim için ağlamamıştı. Kimse benim nasıl olduğumu düşünmemişti. Beni hep kullanmak için gülümsemiş, yalancıktan önemsiyormuş gibi yapıp istediklerini aldıklarında yüzüme bakmamışlardı. Hepsi bir çıkar uğruna elimi sıkıp, sevgi gösterisi yaparak yanaklarımı öpmüş, arkamı döndüğümde ise tiksintiyle ellerini ve dudaklarını silmişti. Biliyordum hepsini. Her detayını. Biliyordum.

"Dolunay," dedim alınlarımızı ayırıp. "Seni seviyorum."

Gülümsedi. Bu öyle bir gülümseyişti ki size yemin ediyorum önüme her şeyi sunup bana ne istediklerimi sorsalar sadece bu gülüşü ve Dolunay'ı isterdim. Tarif ettiği mutluluk ve adını bilmediğim ama hepsini içimde hissettiğim bu duygular, hepsi onun sayesindeydi.

"Ben de," dedi ve kafasını boynuma gömerek derin bir soluk aldı. "Seni seviyorum." ardından boynuma küçük bir buse kondurdu. "Tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyorum hem de."

O gecenin soğuğunda sadece birbirimize sarılarak ısındık. O gecenin buz gibi rüzgarı bile yaz akşamlarında oluşan ılık ve hafif rüzgar gibiydi bizim için. Karanlık sokakta kim görür, görürse ne der, dedikodumuz çıkarsa mahallelinin yüzüne nasıl bakarız derdini düşünmeden sarıldık sıkıca birbirimize..

-----

buz mavisi • texting | gayWhere stories live. Discover now