08 | Kırık

65 9 3
                                    

Koridorlar artık elçilerin ta kendisi oluvermişti. Biri, koridorun bir ucundan bağırdığı zaman çıkardığı sesler, hiçbir aksaklığa uğramadan koridorun öteki ucuna doğru sorunsuzca gidiyordu. Wanda'nın çığlığı da tıpkı daha öncelerinde olduğu gibi, koridorlar tarafından başarıyla taşındı, aktarıldı. Kadının, gerçekliği ortadan ikiye yırtmaya çalışıyormuş gibi çıkardığı seslere hiç kimse tepki vermedi. Koridorlar onun sesini tam anlamıyla, eksiksiz olarak aktarsa da ve dağıtsa da etrafa, ne yazık ki tepki veren olmadı.

Konu Wanda oldu mu artık herhangi bir uğraşın fayda etmediğini anlamışlardı. Kadına ne kadar yardım etmeye çalışırlarsa çalışsınlar, ne yazık ki en ufak bir fark bile görememişlerdi yardımlarının sonucunda. Toplu olarak kadından vazgeçenlerin arasında, tek bir kişi vardı vazgeçmemiş olan. O da o an, Wanda'nın çığlık atmaya başladığı an çoktan koşmaya başlamıştı. Yankıların geldiği yöne doğru koşuyor, ses akıntısına karşı yüzmeye çabalıyordu. Tüm o gürültü dalgalarının arasında ufak bir balık olarak hayatta kalması zor olsa da aksayarak, topallayarak, bir şekilde koşuyordu.

Wanda'nın yanına gelen Peter, odasının kapısını açtı. İçeri girdi ve kapıyı kapattı. Duvar dibine yatmış ve kendini Vision'ın pelerinine sarmış, içi boşaltılmış kocasının cesedine arkadan sarılmış Wanda onu fark etmedi bile. Genç adam kadına yanaştı ve diz çöküp, yukarıdan yüzünü görmeye çalıştı. Yukarıdan baktığında sağ profilini görüyordu; gözleri kapalı, yüzü ve saçı her zamanki gibi kir içindeydi.

Peter'ın sabrı orada tükendi. Daha fazla uzak duramayacağından emin olmuştu o an. Wanda'ya o kadar bakıp da ancak o noktaya kadar sabrını koruyabilmişti. O noktadan sonra sabrını daha fazla koruyamazdı. Yüzünü kadına doğru yaklaştırdı. Burnu, kendisine gelen yoğun kokuyu aldırmadı. Genç adam, vücudunun sahip olduğu tüm dikkati dudaklarında toplamıştı. Wanda'nın yüzüne eğdi yüzünü. Çenesinin kenarından öptü.

Dudağı kadının tenine değer değmez, sanki biri çocuğun o an kapalı olan gözlerini açıp gözlerinden içeriye, doğrudan aklına birtakım imajlar soktu. Arka arkaya gördüğü farklı imajların çarpıcılığı yüzünden öpücüğü doğru dürüst hissedemedi bile. Geriye doğru düşen Peter'ın kalçası yerle buluştu. Derin nefesler alarak gördüğü imajların anlamlarını çözmeye çalıştı.

Alev, bulut, çığlık, alev, kavga, alev, çığlık, ateş, alev, ve ateş.

Gördüğü ateşler, çocuğun vücudunu ısıtmıştı.

Alnından akan teri silene kadar bunu fark etmedi.

***

Ekip, Manhattan adasından ayrılıyordu. Hulk'ı kalıcı olarak etkisiz hale getirdiklerinden sonra köprüye doğru yürümüşlerdi hiç vakit kaybetmeden. Köprüye adım attıkları sırada, geceyi yine köprüdeki arabalardan birinde geçirip geçirmemeyi tartışıyorlardı.

"Varmamıza ne kadar var?" Sam, en arkadan gelen olarak diğerlerine sormuştu.

"Eğer durmadan yürürsek, karanlık olmadan yetişebiliriz," dedi en önden giden Bucky.

"Ama durmadan yürüyebileceğimiz meçhul," dedi Scott. "Yolda bizi neyin durduracağı belli olmaz. O yüzden, bence mola vermeliyiz."

"Mola verirsek," dedi Sam, "Geç kalabiliriz."

"Neye geç kalırız?" dedi Clint. "Yılbaşı partisine mi? Acele edip kendimizi yıpratmanın bir faydası olmaz. Bundan önce bir kez mola verdik sadece, ikincisi bir problem çıkarmaz."

Bucky şaşırmıştı. Arkasına dönüp Clint'e bakacak kadar olmasa da şaşırmıştı. Tahmininde yanılmıştı. Clint'in ona destek çıkacağını düşünmüştü ama tam aksiyle karşılaşmıştı. O karın altında kaldığı an adama ne olduğunu merak etti ama sorgulamadı.

Çığların Çığlıkları || MarvelWhere stories live. Discover now