Kovalamaca devam ederken ''Geri dönelim,'' diye seslendi Pars en arkadan.

Serenay koşmayı bırakmadan bağırdı. ''Kes sesini, pişkin herif.'' 

Eray hayli önümüzde koşuyordu. Düşmanı seçemiyordum, tek elimde fener diğerinde silahla koşarken tökezlesem dengemi sağlayamadan yere kapaklanırdım. ''Eray az bekle hele!''

Eray en sonunda pes edercesine durdu. ''Gözden kaybettik.''

Hepimiz durup soluklanmıştık. Pars sanki çok koşmuş da yorulmuş gibi soluyordu. 

Serenay toprağa bir tekme savurarak koca bir toz bulutunun uçuşmasını sağladı. ''Kahretsin.''

''Eray sen de amma yürekliymişsin. Adamın hakkından geldin hemen,'' dedi Pars alaylı bir şekilde.

Eray ona korkudan titretecek bir bakış fırlattı. Sonra ise bana döndü. ''Bu niye geldi beni düşmandan kurtarmaya?''

''Arabasını istedim,'' dedi Serenay yere bakarak. Eray sinirle kıkırdadı. ''İyi ki istemişsin. Sen olmasan adamın hakkından gelemeyecektik Pars, sağol kardeşim.''

Bu dediğine kıkırdamadan edememiştim. Pars kıpkırmızı olurken Dolunay hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

''Öleceğiz diye çok korktum...''

Zaten ölüyorduk aptal, diye düşündüm.  Serenay ona, IQ seviyesi düşük birine bakıyormuş gibi bakmıştı. Elis korkuyla Pars'ın kolunu tutmuştu. 

Eray dudaklarını ıslattı. ''Gidelim buradan.''

•••••••••

Serenay teyzesinin geceleri hastanede nöbetçi olduğunu söylemişti. Eray ile beraber onlara doğru ilerlerken sessizdik.

''Arabayı ben hareket ettirdim,'' dedim.

''Anladım zaten.'' diye sırıttı Eray. Gözleri ileriye yöneldi, sonra yeniden çarpık bir şekilde gülümseyerek bana bakmıştı. Ormana gitmeden önceki öpüşmemizi hatırlamıştık aynı anda. Kıpkırmızı olduğumu hissederek başımı öne eğdim. Serenay en önden eve doğru gidiyordu.

Eray telefonunu çıkarıp annesine eve gelmeyeceği hakkında mesaj yollarken tek eliyle belimi kavramıştı. 

Serenay'ın kaldığı ev güzel ve temizdi. Teyzesi hayli zengin gibiydi, gerçek altın olduğunu düşündüğüm bir çerçeveyle kaplanmış fotoğraflar vardı. Birinde teyzesi olduğunu düşündüğüm kişiyle Serenay duruyordu. Kadın düşündüğümden çok daha gençti.

Serenay çerçeveye baktığımı görünce açıklama yapmıştı. ''Teyzem harika biridir. Küçüklüğümden beri onu örnek alıyorum.''

Bir an düşmanın Serenay'ın teyzesi olduğunu düşündüm. Bu düşünce kıkırdamama yol açmıştı. Sinirlerim bozulmuş olmalıydı.

Koltuklara gömüldüğümüzde ilk durum değerlendirmesi Eray'dan gelmişti. ''Bir daha hiçbir nota Pars'ları karıştırmıyoruz. Adamın tek yaptığı yer kaplamaktı ormanda.''

''Güya bize şaka yapacaklardı,'' diye homurdandım kendi kendime. ''Şakayı bile neye çevirdiler.''

''Verilmiş sadakamız varmış, neyse ki. Ben hepimize mutfaktan bu olayın üzerine birer bardak su getirmeye gidiyorum.'' diyerek kalktı ve odadan çıktı.

Eray onun çıkmasıyla beraber koşarak oturduğum koltuğa atlamıştı. ''Yavaş,'' diye kıkırdadım.

Ormandaki sert hali gitmiş, yüzü yumuşamıştı. Elini saçlarıma götürerek oynamaya başladığında gözümü kapattım. Buna bayılıyordum. O da buna bayıldığımı biliyor olmalıydı ki rahatladığımı her hissettiğinde saçımla oynamaya devam ediyordu. Bugün ilk öpücüğümü çalmıştı. Gece yatmadan bunu uzun uzun düşünebilecektim. En azından bu geceyı rahat geçirecektim. 

 Bunu tüm kalbimle istiyordum. 

Serenay'ın Ağzından

Mutfakta bardaklara su doldururken dalgın dalgın düşünüyordum. Eray'ı abim gibi görüyordum, ben cesaretliydim ve o da öyleydi. Hatta sarışınlığımız bile benziyordu. Keşke abim Pars değil, o olsaydı.

Ayrıca Maya'ya geçen gün boş bir sınıfta ağlarken söylediğim gibi, Dolunay yerine Maya ikizim olsaydı keşke.

Arkadaşlarımı korumak adına bu defa her şeyi yapacaktım.

Endişelenmemeleri için onlara söylemediğim şeyler vardı. Birinin ne zaman öleceğini artık hissedemez olmuştum. Yeteneğimin bazen gelip gittiği oluyordu ama şu aralar buna çok ihtiyacım vardı. 

Asıl endileşendirici olan buydu, iş bayağı kötüye gidiyordu be kardeşim.

TelekineziWhere stories live. Discover now