KAFES

681 82 34
                                    

"Korku; yaşadığımız tüm duyguların hükümdarıdır"

Hiç tanımadığı bir adamın göğüsüne gömülmüştü Karaca'nın suratı. Ağlamak istemiyordu ama gözyaşlarının ondan izin istemediği de ortadaydı. Bedeni yaprak gibi titriyordu ve bacakları her an onu ortada bırakabilir işlevini yitirerek zemine doğru düşmesini sağlayabilirdi. Yılmaz ise soğukkanlılıkla sırtını sıvazlıyordu. Kızın omuzlarını tutarak onu bedeninden uzaklaştırdı ve güldü. Samimiyetten uzak, tehditvari bir gülümsemeydi bu. 

"Yeter bu kadar sevgilim artık gitmemiz lazım hatta geç bile kaldık!" Karaca'nın duydukları daha da korkutmuştu onu. Yerinde çivilenmişti ne ileriye gidebiliyor ne de bu adamın saçma sapan cümlelerini duyabiliyordu. Bileğini kavrayan iri parmaklar sayesinde irkilerek kendisini geri çekmeye çabaladı. Neyse ki onları çevreleyen bir kaç kişi garip durumu hissetmiş gibi dikmişti gözlerini üstlerine . Yılmaz da farkındaydı tabi dikkat çektiklerinin ve karşısındakine de hiç güvenmiyordu. Karaca'nın omuzlarının gerisinde beliren güvenlik güçlerini fark edince kavradığı ince bileğin  üzerindeki hakimiyetini de arttırarak kendisine doğru çekti. Bir bavulu kendisi alırken diğer bavulun sapını Karaca kavramıştı ve birlikte kızı sürükleyerek çıkışa doğru yürümeye başladılar. 

Karaca bileğinin acısından yüzünü buruşturdu ve yalvarırcasına insanlara bakmaya başladı. Çıkışa az kalmıştı ve bu onun için köprüden önceki son çıkış niteliğindeydi. Kadın bir polisle denk düştü gözleri, daha hızlı akmaya başlamıştı gözyaşları. Polis durumdan şüphelenince hızla ikiliye doğru yürümeye başladı, bir eli solunda bulunan silahın üzerindeydi. Kadın polis yaklaştıkça Karaca'nın yüreğine damla damla su serpiliyordu. Polisi fark etmişti Yılmaz ama kararlıydı. Üstelik polis kadın ile tanışıklığı da mevcuttu, tek yapması gereken Karaca'nın açık vermemesini sağlamaktı sonra elini kolunu sallayarak buradan çıkabilirdi.

"Hanımefendi bir sorun mu var?" Sorusunu doğrudan Karaca'ya yöneltmişti ama gözleri hep Yılmazdaydı. Adamın yüzündeki çapkın ifadeyi görmüştü ama polis renk vermemişti. Bileğindeki baskı artında yüzünü buruşturdu ve dudaklarından ufak bir nida kopmuştu 

"Beyefendi üzerinizi aramak zorundayım. Ellerinizi kaldırır mısınız?" 

Bileği serbest bırakılan Karaca hemen kolunu kendisine doğru çekmişti. Adamın üzerinde silah vardı, belli ki tekin değildi. Bu da ona zaman kazandırırdı ve böylece onu şikayet edebilme hakkına sahip olurdu. Bileğini ovuştururken, polis adamın belini de yoklamıştı ancak herhangi bir belirti vermemişti. Yılmaz çapkınca gülümsedi ve polisin kulağına doğru inerek bir şeyler fısıldamıştı. Bir kaç dakika boyunca Karaca maruz kaldığı görüntünün şokunu atlatamazken eşyalarını orada bırakma pahasına adımlarını yavaş yavaş geriye doğru atarak uzaklaşmaya çalıştı. Yılmaz ise dikkatliydi ve kaçma girişimini de fark etmişti elbette ki. Ne olduğunu anlamadan güçlü kolları kızın belinden yakalamıştı. Polisin çoktan uzaklaştığını o an fark etmişti. Ne garip şeyler yaşıyordu böyle. Halbuki bu şehre adım atalı daha ne kadar olmuştu ki? Nasıl bir tuzağın içine düştüğünü idrak etmesi uzun sürmemişti çünkü güvendiği, bildiği polis bile ona yardımcı olamamıştı. Bu şehirdeki her şey ve herkes ölesiye korktuğu bu adamın, ya da başka büyük güçlerin elinde miydi herkes onlara göre davranıyordu. 

"Sakın kaçmayı düşündüm deme, düşünemezsin, düşünmemelisin. Yürü şimdi çok bile durduk senin yüzünden." 

Nefes alıyordu evet ama aldığı her nefes ciğerlerini eziyordu resmen. Göğüsüdeki ağrı fazlalaştı. Tıkandığını hissetmişti koca alanda. Nihayet dışarı çıkabildiklerinde derin derin nefes almak zorunda kalmıştı.

NÂREWhere stories live. Discover now