YOL

823 85 63
                                    

Aşağıda ufak bir not bıraktım, belki göz atarsınız falan;)

"Abi biz manyak mıyız ya da ne bileyim manyak mıyız? Takdir edersin ki durumumuza başka isim koyamıyorum şuan." dedi Yılmaz tek nefeste, gözlerini yatan Karaca'dan ayırmadan. Abisinin tepesinde dikilmiş, sırtını soğuk duvara vermişti. 

"He Yılmaz manyağız belamızı bulmak istiyoruz ama hemşireden. Ne salak salak sorular bunlar oğlum!" Karaca hafif kıpırdamaya başladığında sinirle başını yukarı kaldırıp kardeşine baktı.

"Anlattım sana işte olanları ses etme. Zaten uyansın yola çıkarız, delirtme beni!" 

Ayağını sabırsızca sallarken sabah oluyordu yavaştan. Bakmaya gelen hem doktordan hem de hemşirelerden öğrendikleri şaşkına uğratmıştı onu. Bir yandan da hak veriyordu ona. Sabahtan akşama kadar yüzlerce insanın şikayetini dinlemek, oradan oraya koşturmak baya yorucu olmalıydı. Üstelik bu hastane kokusu tahammül edilecek gibi değildi hiç, Azer olsa bir dakika bile duramazdı. 

Bir süre kapının aralığından izlemişti onu, cansız duruyordu her haliyle. İri gözlerinin altı çökmüştü, bu duruma duvar gibi suratı da eşlik edince insan konuşmak için bile tereddütte kalıyordu. Gelen gidenin iyice azaldığını anlayınca bu sefer içeriye girmişti. Yılmaz başında izbandut gibi dikilip sayısız soru sorunca hali ile sinirlenmişti, üstelik telefonu da sürekli çalıyordu. Rahatsızca yerinden kıpırdadı Azer, ellerini önünde bağlayıp arkasına yaslandı. 

"Abi uyandı galiba" dedi Yılmaz omzundan dürterek. Azer ayaklandı hemen, o sırada genç kız gözlerini belli belirsiz açarak ışığa alışmaya çalışıyordu. Başında meraklı gözlerle onu izleyen adamı fark bile edememişti doğrusu. Sonunda tamamen kendine geldiğinde ise şaşırdı ama kaşlarını çatması ile duyguları saniyeler içinde değişmişti. Azer ise alacağı tepkiden korkuyordu. Hiç tanışmıyorlardı ve genel sorular dışında bir sohbetleri bile olmamıştı. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu anlık Karaca'nın bakışları Yılmaz ile arasında gidip geldiğinde boğazını temizledi.

"İyi misiniz?" diye sordu tereddütle, çekiniyordu bariz. Karaca başını hafifçe salladı cevap vermeden önce kolundaki serumu çıkarmaya çalışıyordu. Kızın başında dikilen adamların kafasına sonradan dank etmişti.

"Ben birilerine haber vereyim o zaman." diye atıldı Yılmaz ancak Karaca durdurdu onu.

"Gerek yok hallediyorum." Genç kız bacaklarını toplarken oturur pozisyona geldi, ortamdaki nefes sesleri ve Karaca'nın açıklama bekler gibi bakışları Azer'in ani kararla karşısına sandalye çekmesi...Hepsi saniyeler içinde gerçekleşmişti. Yılmaz'ın telefonu ısrarlı aramalarını sürdürürken abisinden izin almayıp çıkmıştı.

"İyi misin şimdi, bak değilsen çağırayım gelsinler yüzün hala solgun görünüyor." dedi Azer. Kelimelerin arasındaki anlamsız uzaklığı kaldırıvermişti birde, hiç de sevmezdi öyle kasıntı işleri. 

Tanımadığı birinden gördüğü yoğun endişe ile gülesi gelmişti kızın. Konuşmasının değişmesine takılmamıştı bile. O da takılmayacaktı.

 "İyiyim teşekkür ederim de bu saate kadar beklemeseydin keşke. Zahmet oldu sana." 

Azer'in hemen kaşları çatıldı.

"Zahmet falan dert etme sen. Öyle bir anda yere yığılınca, korktum yani.  Zaten yüzün solgun görünüyordu, belli ki uykusuzsun da." 

Elleri ile oynamaya başladı Karaca. O alışkındı böyle uykusuz kalmalara, yorgunluklara. Zaten onlarla ilgili değildi mesele. Gün içerisinde genç bir kızın babasını kaybetmesine şahit olmuştu. Acil servisin koridorlarında yankılanan seslerini tekrar işitir gibi olunca irkildi. Onu yatıştırması o kadar uzun sürmüştü ki bunu yaparken bir yandan da ağlamıştı çünkü genç kız, Karaca'nın babasını kaybettiği yaştaydı. Tüm gün ağzından tek lokma geçmemişti, ilk saatlerde suyu bile zorlukla yutmuştu.

NÂREWhere stories live. Discover now