felix'in parmakları ve düşüp bayılanlar

Start from the beginning
                                    

ikisi de sevgilerini küçük şeylerle gösterirdi. jeongin için bunun örneği vücut dilimizden ne hissettiğimizi çözmek ya da en beklemediğimizde kapımızda belirmekti. seungmin'se tek bakışta neye ihtiyacımız olduğunu görürdü.

açsam mesela seungmin bunu daha ben fark etmeden anlardı ve kendimi yemek yerken bulurdum. öyle hissettirmezdi de bizim için yaptıklarını. bu yüzden o yatağıma girip saçlarımı okşamaya başladığında küçük dilimi yutacağım sandım.

"çok güzel olmuş." dedi iki parmağının arasındaki saçımı incelerken. "kestiricek misin?" dedi. aslında büyük ihtimalle kestirmeliydim, uzun saç bakım isterdi ve ben daha akciğerlerimle ilgilenemiyordum. ama omuz silktim. "yatmadan önce boyadım. emin değilim."

mırıldandı biraz. ne dedi anlamadım gerçi. sonra da zaten saçımı bırakıp ellerimden birini tuttu. "uyu biraz."

nasıl baktım emin değilim ama seungmin sanki onu kızdırıyormuşum gibi derin bir nefes verdi. "seni izleyeceğim söz veriyorum. ben yanındayken ölmene izin veremem, bunu polise açıklamam gerekir ve bana söz verdirdiğin için yapamam. hapse dönmüyorum. özellikle senin yüzünden."

neden şaşırmıştım ki seungmin'in saçımı okşamasına o an anlam veremedim. neye ihtiyacımız olduğunu biliyordu işte. güvende hissetmeye ihtiyacım vardı ve aklıma seungmin'le günlük bir konuşmadan daha iyi bir şey gelmiyordu bunun için. yatakta elimi tutup bana polislerden bahsetmesi dünyadaki en sıradan olaydı. ve ben uzun süredir ilk kez sıradan hissedebilmiştim.

"hapse girmedin seungmin, iki saatliğine nezarethanede tutuldun sonra chan hyung seni çıkarttı."

"hapse girseydin böyle konuşamazdın jisung. orası insanı değiştiriyor."

karşı çıkacak gücüm yoktu. seungmin'in alttan alttan hissettirdiği rahatlık işe yarıyordu ve ben uyumak üzereydim. bu yüzden seungmin'e 'kimse sprey boyayla okulun duvarını boyadığı için hapise girmez' diyemedim.

sabah uyandığımda da yalnızdım. seungmin kahvaltı hazırlıyordu, bir şey duymama gerek de yoktu bunu bilmek için. seungmin'di bu. tabi ki kahvaltı etmeden evden çıkmama izin vermezdi.

ona gözükmeden sigara içebilmek için balkona çıkmaya çalıştım ama başarısız oldum. önce elimdeki paketi aldı daha sonra da bileğimi tutup beni banyoya sürükledi. "bari yüzünü yıka önce." gibi bir şeyler söylüyordu, biraz daha kaba bir şekilde.

saçlarım lacivertti. ister inanın ister inanmayın sabahımın ilk şoku bu oldu. saçlarım lacivertti, ben boyamıştım üstelik.

anlımın ve saç diplerimin bir kısmında lacivert lekeler duruyordu ve yeni boyamış olmamın etkisiyle parıldayan saçlarım birbirine girmişti. iyi tarafından bakarsam iyi gözüküyordu. büyük ihtimalle çöp gibi yaşadığım için solmuş tenimle harika bir kontrast oluşturmuştu yani. fena değildi.

biraz oynadım bu yüzden. gözlerimi kapatmaya yüz tutmuş tutamları geriye taradım, ellerimle karma karışık olmuş kısımları düzelttim, hatta küçük at kuyrukları bile yaptım. ama en sonunda kafamı hızlıca sallayıp düzelmelerine izin verdim. ne yapacaktım ki başka?

seungmin'le kahvaltı ettik. bana havanın ısındığını hatırlattı ve giyinip evden çıktık.

"bilmiyorum ben de. başı ağrıyormuş." changbin oturduğu duvarın tepesinde ayaklarını sallıyordu. ben de onun bacaklarının arasına yaslanmıştım ve sigara içiyordum, seungmin izin vermemişti evdeyken çünkü.

"senle sevişmek istememiş olabilir mi?" dedim. ama anında pişman oldum çünkü changbin kafama vurdu. her zamanki gibi arkadaşım şiddet yanlısı tarafından uyanmıştı. "benle sevişmenin okula gelmekle bağlantısı ne gerizekalı?"

someone's someone | minsungWhere stories live. Discover now