202 33 10
                                    

-

Solgun dünyaya nazaran atan her kalp bir sevgi göstergesidir. Her insan âşık olmak için doğduğu halde nasıl olur da doktor başkomutanın duygusuz bir varlık olduğunu düşünürdü? Komutanın ruhunda açan çiçekleri görmek zordu ama bir kez ona iyi biri olduğunu gösterdiysen senin için kopan her papatya yaprağını geri birleştirirdi. Gözlerinde bir gölge, içinde ise ışık saçan kandiller vardı.

Çok bitkindi. Tüm bu olanlardan, yaşadığı her şeyden nefret ediyordu. Aklına düşen bütün iyimser düşüncelerin anında bilinmezliğe doğru kaybolması doktoru bezdiriyordu. Soldurmamaya çalıştığı umutları nasıl her yeni bir üzüntüde tekrar sönüyordu? Kendisi öyle zararlı bir kötü şansa tutulmuştu ki, son birkaç ayda asla yüzü gülmemişti. Sorunu yokmuşçasına davranmak belirli zamandan sonra herkesi bıktırırdı.

Hiçbir şeyin anlamı yoktu. Ölüm hemen yanındaydı. Korkunç, kara bir tülü andıran kolları doktorun bütün bedenini sarıyor ve hiç olmadığı bir insana dönüştürüyordu. Saf öfkenin bütün vücuduna yayılmasına engel olamaması gelen kötülüklerin habercisiydi. Istırap gibi gelen bu yerde ona arkadaşlık eden iki kişi artık yoktu. Yokluğa karışmışlardı.

Seokjin'in güldürmeyen esprileri, buna rağmen kalın sesiyle bütün odayı kahkahalarla inleten sevgilisi Taehyung gitmişti. Eninde sonunda öleceklerini elbet biliyordu ama buna hazırlıksız yakalanmayı tahmin etmiyordu. Onlara bir veda bile edememesi içine bir kor gibi düşmüştü. Ne düşünmesi gerektiği sorusunu kendine sorunca cevap bulamaması kadar acınası bir şey yoktu.

Ne yapabilirdi ki zaten? Hiçbir şey yapamazdı, o sadece güçsüz bir varlıktı. Onları tekrardan canlandıramaz ya da geçmişe gidip ölmemelerini sağlayamazdı. Bir kez daha güçsüzlüğü onun en kötü yanıydı; bir kez daha sırf bu yanı yüzünden her şey elinden kayıp gitmişti. Korkuyordu, cesaretli olmasını engelleyen her şeyden.

Titreyen nefesini sabit tutmaya ve sakin kalmaya çalışarak önündeki eve doğru ilerledi. saçlarının arasından geçen ve yüzüne çarpan rüzgâr gözlerini yaşartıyor, yürümesini zorlaştırıyordu. Yine de bu hiçbir şeye engel değildi. Şu an gerçekten başkomutanla konuşmak istiyor muydu, pek emin değildi. Ne diyecekti, başkomutan buna karşı nasıl bir tepki verecekti, hiçbir fikri yoktu. Ancak bunu yapmak zorundaydı. Neden buna kendini zorladığı açıktı; doktor kabul etmese de başkomutanı düşünüyordu. Onun yaptığı her hareket Hoseok'a takılmıştı. Mantıklı düşünemiyordu ve bu çok takılacak bir konu değildi olduğu duruma bakıldığında.

Evin önüne gelmesi ile kapıya sertçe  vurdu. Soğuktan acıyan elleri hissettiği baskıyla daha da yanmıştı. Gözlerini hemen önündeki tahtaya dikmiş düşünüyordu. Açacak mıydı? Gergince kapının açılmasını beklerken ses gelmemesi ile kaşlarını çattı. Tam tekrardan vuracak iken kapının aniden açılmasıyla geriledi. Karşısında anlamsız gözlerle bakan beden daha da fazla sinirlendiğini hissettiriyordu. Gerçekten, onca insan ölürken bu kadar duygusuz olmayı nasıl beceriyordu?

Hoseok'a göre Yoongi bencilin tekiydi. Kendi dışında kimse düşünmüyordu. Hoseok insanların canını kurtarmayı ne kadar düşünürse sanki başkomutan tam tersini yapmaya meyilliydi.

Yoongi hiçbir şey yapmadan duran doktora karşı kısık sesle konuştu. "Ne zamana kadar burada dikilmeyi planlıyorsun?" Teni soluk, göz altları her zamanki gibi mordu.

Doktor başkomutanın alaycı sesini duyduğunda bir kez daha sinirle soludu ve hararetle içeri girdi. Ani hareketleri ile önüne gelen saçlarını itiyor, bir yandan da sinirlerine hakim olması gerektiğini kendine tekrar edip duruyordu. Başkomutan omuzunda hissettiği sarsıntı ile sendelerken ne olduğunu anlamaya çalışarak kapıyı kapattı ve ilerleyen bedenin peşinden gitti. Az önce sorduğu soruya cevap verilmemesi yeterince başkomutanı çıldırtmıştı zaten. Üzerine daha da fazla görmezden gelinmesi sinirlenmemesine engel olamıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 14, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

war of hearts | sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin