1.5

156 28 5
                                    

(Changkyun)

Bütün askerler olabildiğince hızlı ayrılmıştı saraydan. Hepimiz görev yerlerimize dağılırken Jooheon ve ben hala taht salonundaydık. Bu gece sınırlara ani bir baskın yapılmıştı. Jooheon son hızla gelip saraydakilere haber versede çoktan ölenler vardı sınırda.

Kihyun'u korumakla görevlendirildiğimi biliyorum ama.. Herkes buradayken bile yanından ayrılamıyor olmam içime korku ve merak salıyordu. Sınırdakilerin ölmesi benim suçumdu. Ve ben hala bir korkak gibi davranıp hiçbir şey söyleyememiştim krala.

"Efendim, izin verirseniz bahçeye çıkacağım."

"Burada kal asker. Bahçede yeterince nöbetçi var."

"..."

Göz ucuyla Jooheon'a baktım. Kralın koruması olduğu için iyi hissediyordu. En son katıldığım ilk savaşta bu kadar endişelendiğimi hatırlıyorum. Korkacak bir şey yok Changkyun. Sana 2 seçenek verildi. Ya aşkın, ya krallığın. Ve sen aşkını seçtin. Sonuçlarını bilmene rağmen hahaha.. Şimdi katlan bu acıya.

"Changkyun."

"E-evet prensim?"

"Benimle gel." dedi ve tahtından kalkıp merdivenlere doğru yürümeye başladı. Krala döndüm. Başıyla beni onayladı oğluna baktıktan sonra. İzni ile Kihyun'un peşinden gittim. Yine odasına gidiyorduk. Bir türlü kalamıyordu babasının yanında. Kral bu durumdan hoşnut olmasada sesini çıkarmıyordu. Haliyle oğlu ondan daha çok uzaklaşıyordu.

Cidden de odasına gelmiştik yeniden. Arkasından içeri girip kapıyı kapattım. Sessizce gidip oturdu yatağına ben camları kapatırken. Her ihtimale karşı son bir kez dışarıyı kontrol edip perdeleri kapattım.

"Profesyonel bir asker için fazla korkmuş görünüyorsun şuan. Her savaştan önce böyle misin?"

"Hayır. Bu defa korumayı istediğim çok kişi var ve eğer başarısız olursam-"

"Hey, biraz sakin ol. Savaş zamanı soğuk kanlı olmalısın."

"Şuan bu dediğin benim için imkansız.."

"Gel hadi..." dedi mırıltıyla. Hiç tereddüt etmeden karşısına geçip yere oturdum. Başımı dizlerine koyduğumda saçlarımla oynamaya başladı. "Rahatla... Bu krallık birleşmiş bir çok ordunun üstesinden geldi. Düellolar sırasında herkese kızdığıma bakma. Ordumuzun en kötüsü, diğerlerinin en iyisindende iyi."

"Peki ya sen? Korkmuyor musun?"

"Hayır. Yani.. Sen zaten yanımda olacaksın. Neden korkayım ki?"

"..."

"Beni bir yük veya sorumluluk olarak düşünme. Babam izin verse yanında bile savaşabilirim."

"Önemli değil.. Sadece... Düşman tarafı yaralamak istemiyorum."

".. Ya zorunda kalırsan?"

".. Bilmiyorum."

Umarım buna mecbur kalmam...

"... Ne, ağlıyor musun?"

Hızlıca başımı gömdüm dizlerine. Lanet olsun... Keşke, keşke, keşke engel olabilsem bu savaşa. İptal edilse ve kimse ölmese. Sadece toprak ve köle elde etmek için yaptıkları bunca savaş... Bunca can kaybı içimi paramparça ediyordu. Yıllarca savaşmış biriyken, sayısız asker öldürmüşken bunlar şimdi yaralıyordu kalbimi.

"Ağlama... Changkyun yapma böyle, ağlamanı gerektirecek hiçbir şey yok ortada."

Beni tutup kaldırmak istesede hareket etmedim. Ağladığım sırada beni görsün istemiyorum. Güçsüz görünmek istemiyorum onun gözünde.

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiWhere stories live. Discover now