0.9

154 24 9
                                    

(Changkyun)

Günler geçmesine rağmen hala utanç içinde geziyordum sarayda. Yaptığımız bütün çalışmalarda bana acıdıklarını görmek küçük hissettiriyordu. Küçük ve zararsız. Ama kabul etmeliyim.. Hiçbir asker bir pislikmişim gibi davranmıyordu bana. Hepsi kibar davranmak dışında hiçbir farklı tavır sergilemiyordu bana. Yine de sırtımın acısı çalışmalarıma engel oluyordu. Geceleri kontrole çıktığımda sürekli Hyunwoo'yu görüyordum ve yanına gitmiyordum. Keşke.. Keşke zamanı geriye alıp bütün bunlara engel olabilseydim..

Akşam yemeğinden sonra yeniden çıktım bahçeye. Hava aniden soğumuştu. Kış yaklaşıyor olmalı..

"Changkyun?"

"Hm?"

"İçeri gir dostum. Hava iyice soğudu."

"Sen nereye gidiyorsun?" dedim Jooheon'a. Atının üstüne atladıktan sonra bana baktı. Fazladan bir at daha vardı yanında ama neden?

"Evet.. Bunu sana söylesem iyi olur."

"Neyi?"

"Prens güneye gitme işini bana devretti."

".. Ne? Neden ama?"

"..."

Cevap vermemişti çünkü saçma bir soru sormuştum. Sürekli görevden şikayet edip duruyordum. Bu yüzden görevi benden alıp Jooheon'a vermiş olmalı. Evet, evet başka sebebi olmasa gerek.

"Uhm, sen git. Bu arada Minhyuk ve Hyungwon'un-"

"Biliyorum. Onları alıp döneceğim zaten."

"Tamam.. Ben odama dönüyorum."

Jooheon'un peşinden giden 2. ata baktığımda yeniden görmüştüm Hyunwoo'yu. Artık gitmem ve onunla konuşmam gerekiyordu. Daha fazla erteleyemezdim bu konuşmayı. Derin bir nefes alarak çıktım bahçeden. Arkasında oturduğu ağacın dibine kadar gittiğimde sonunda ayağa kalkmıştı.

"Kellenden mi olmak istiyorsun? Beni gördüğün an yanıma gelmen gerekiyor."

"Biliyorum, biliyorum. Ama saraydan çıkmak o kadar da kolay değil."

"Her neyse, beni dinle. O gün baloda-"

"Sende mi oradaydın?!"

"Evet. Sana prens ve babası ile aranı iyi tut dediğimde o miniği dansa kaldırmanı kastetmemiştim."

"A-ah! Gördün mü onu?!"

"Gördüm tabii, her şeyi gördüğümü biliyorsun değil mi? Ne yazık ki kalabalık olduğu için balo sonuna kadar izleyemedim. Yine de, yanlış tek bir hareketini yakalarsam kral ile konuşurum."

"Aynı şeyleri söylemek için mi geldin?"

"Hayır. Yarın ordunun bir kısmı sınırlara ilerleyecek. Ufak bir çatışma için. Buna ön savaşta diyebilirsin. Kral Yoo eğer tedbirli ise ordusunun yarısını sınırlara gönderir."

"Ama biliyorsun. Bu süreçte kralı öldüremem çünkü ordusu ile birlikte o da gelecektir sınırlara."

"İşte bu yüzden," dedi ve sırıttı büyük bir özgüven ile. "sende ordu ile sınırlara gelecek, krala gözkulak olduğun sırada onu öldüreceksin. Kralın ölmesi orduyu zayıf düşürecektir. Bizim ordumuz o zaman saldıracak ve asıl savaşı başlatacağız."

"..."

"Changkyun."

"Evet?"

"Neler olup bittiğini gayet iyi biliyorum."

| FIRST SNOW | ~❆❄❆~ ChangKiWhere stories live. Discover now