23

72 12 2
                                    

Bıçak!

Melissa'nın ilk düşüncesi bu oldu. Oradaydı. Sudan duvarın hemen ardında, tüm karanlığın ortasında... Bir güneş gibi parlıyordu. Resmin geri kalanını sonra seçmişti gözleri. Şeytan'ın elleri, oturduğu kadife koltuk, üzerindeki süslü kaftan, altın pırıltılar saçan teni, önünde dumanı tüten çanak ve o çanağın içindeki balçık renkli sıvı...

Şeytan gözlerini yumup bıçağı sıvıya daldırdığı an alev almış gibi parlamıştı üzerindeki rünler. Bir anı parçasına baktığını bildiği halde açığa çıkan gücü tüm varlığında hissedebiliyordu Melissa. Sanki o anda, Şeytan'ın yanı başındaydı. Uzansa kendi tenini yalayacaktı ateş. Büyünün ne kadar hipnoz edici olduğuna, ona doğru nasıl çekildiğine inanamıyordu. Ama harekete geçmesini sağlayan çok daha basit, vahşi bir iç güdüydü. Bu görüntüyle tam da olması gereken yere ulaştığına emindi artık Melissa. Bulmuştu onu. Şeytan'ın Aslan'ı lanetlediği andaydı. Avlanma vakti gelmişti.

Düşmanının dudakları zevkle yukarı kıvrılırken Melissa iyice sokuldu duvara. Ne yapacağını düşünmesine gerek yoktu o andan sonra. Maria ve Gloria'nın güvenmesini söylediği hisleri sahiden de onun yerine komut veriyordu gücüne. Bir an sonra avucunu sudan zemine bastırmıştı. Cam gibi çatırdadığını hissetti duvarın dokunuşu altında, ama bu kez geri kaçmadı. Diğer eli de havadaydı az sonra. Bastırdığı yerlerden dört bir yana yayılan çatlakların arasına sızıyordu kendi karanlığı. Gücün parmaklarından kurtulmasına, suya karışmasına izin verdi.

Tek bir son vardı aklında. O bıçağı yok edeceksin! diye buyurdu boşluğa. Delilikti bu girişimi, farkındaydı. İnsanların aklına sızıp en kirli arzularıyla kafalarını karıştıran bir canavarın düşünceleriyle oynamaya cüret ediyordu. Ama beğensin ya da beğenmesin Şeytan'a bunu yapabilecek tek kişiydi Melissa. Aralarındaki bağı kabullenmenin zamanı gelmişti. Madem onun bir parçasıydı artık, madem değiştiremiyordu bu gerçeği, o zaman bu zayıflığı kendi lehine çevirmekten başka şansı yoktu.

Yeniden seslendi. Bu kez çok daha güçlü emretti. O bıçağı hemen şimdi yok edeceksin ve bu büyüye bir son vereceksin! Aslan'ı özgür bırakacaksın! Bir daha onu kontrol etmeye çalışmayacaksın!

Önce hiçbir şey olmadı. İşini bitirip bıçağı elinden bıraktığında hala keyifle gülümsüyordu Şeytan. Başını koltuğun sırtına bırakıp kollarını iki yana açmıştı. Zafer sarhoşluğu yaşadığına şüphe yoktu. Melezlerin en güçlü kozunu ele geçirmeyi başarmıştı ne de olsa. Aslan'ın yatağının başında nöbet tutan, onu hayata döndürmek için debelenen Melissa, onca melez, melek önemsiz detaylardı Şeytan'ın sinsi oyununda.

Hadi ama! diye üsteledi Melissa bu sinirle. Bir daha denedi ve sonra bir daha. Her defasında daha çok yükleniyordu gücüne. Parmaklarının altında onlarca çatlak oluşmuştu şimdiden. Yeterince zorlarsa bu duvarları yerle bir edebilir miydi acaba? Peki tüm dünya başına yıkılırken olmayan bedeniyle bu boyutsuz düzeleme sıkışırsa ne yapacaktı?

Bu düşünceyi anında aklından uzaklaştırıp yeniden Şeytan'a odaklandı. Kalk! O bıçağı yok et! Büyüden kurtul! Bağı kes! Aslan'ı serbest bırak! Bir dua gibi tekrar ve tekrar aynı sözcükler geçiyordu zihninden. Kalk! Kalk! Kalk! Ellerinin acımaya başladığını hissettiği halde bastırmaya devam ediyordu. Parmakları tamamen siyaha dönmüş, koyu gölge neredeyse bileklerine ulaşmıştı. Kalk! Yok et! Kurtul o bıçaktan!

Melissa dişlerini sıkıyor, sınırlarını zorluyordu. Gerçek bile olmadığı halde titremeye başlamıştı bedeni. Kemiklerine baskı yapan gücü bu kadar derinden hissediyor olması normal miydi? Her şeyin kafasının içinde olup bittiği düşünülürse beyni alarm vermeye başlamıştı belki de. Yapabileceklerinin sonuna gelmek üzereydi Melissa ve sınırlarını zorlamaya devam ediyordu.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin