33

28 5 0
                                    

Şeytan Davut'u dinlemeyi bir süre önce bırakmıştı. Çember üyelerini yakalamakla ilgili planı onun ağzından tekrar tekrar duymaya ihtiyacı yoktu. Her şeyi bizzat kendi kurgulamıştı zaten. Planın kusursuz olduğunu biliyordu. Karşısındaki hazineyse hala esrarengiz bir bilmeceydi onun için. Doya doya bakmak, keşfetmek, anlamak istiyordu. Melissa elini ucundan lav akan çeşmeye doğru uzattığında ilgiyle kızı izledi. Ateşin mi yoksa kendinin mi daha tehlikeli olduğunu anlamak ister gibiydi Melissa. Alevler parmaklarına sekip avucuna ilerlediğinde onunla dans eder gibi kollarını oynattı. Üzerindeki altın işlemeli elbiseden daha parlaktı teni, içinde yalımların dans ettiği gözleri... Şeytan'ın varlığını fark etmesi uzun sürmemiş, başı ona çevrilirken ateş elinden kurtulup çeşmeye geri dönmüştü.

"Git," dedi Şeytan gözünü Melissa'dan ayırmadan. Davut bir şey demek için ağzını açtığında sonraki komutuyla adamı durdurmuştu. "Melezi büyük salona getirsinler. Sen de askerlerine hazır olmalarını söyle. O çocuk bugün konuşacak. Siz de bugün yola çıkacaksınız!"

Davut heyecanla başını sallayıp yanından çekilirken Şeytan Melissa'ya bakmayı sürdürdü. Sözlerini özellikle onun duymasını istemişti. Olanlardan sonra kızın hala melez oğlana karşı zaafı olabileceğini düşünmesi delilikti aslında. Elleriyle yok etmeye kalkmıştı Melissa Aslan'ı. Şansı olsa başladığı işi hemen bitirirdi muhtemelen. Maalesef ki o Şeytan'dı, yeryüzüne ektiği kuşku tohumlarından en büyük nasibi kendi almıştı. Bir kusur arayan gözlerini durduramıyor, zehirli şüpheler üreten düşüncelerine engel olamıyordu. Ama Melissa'nın yüzü tüm kuşkuları boşa çıkartacak kadar tepkisizdi yine. Ailesini kaybettiği evde onu insan yapan tüm duygularını da bırakmıştı sanki.

Dünyadan döndüklerinden beri dikenlerle çevrili bir gülü okşamaya çalıştığını hissediyordu Şeytan. Tek bir bileklikle çıkmıştı Melissa apartmandan. Sınır'a döndükleri andan beri de bir daha ağzını açmamıştı. O sustukça etrafındaki karanlık daha da koyulaşıyordu. Dağı aşıp Sınır'a yayılan öfkesini hissetmeyen tek bir iblis yoktu muhtemelen. Tüm kainatla savaştaydı Melissa. Her şeyini elinden alan melezlerle melekler yetmezmiş gibi hala hiçbir şey yapmadığı için Şeytan'a da kızıyordu sanki.

Yine aynı suçlayıcı ifadeyi görebiliyordu onun kırıklarla dolu bakışlarında Şeytan. Kızın aklından geçenleri okumayı denediyse de birbirinden kopuk, işlevsiz kelimelerden ötesini yakalayamamıştı. Önceden gardını düşüren ve onu güçsüz bırakan ne varsa kesip atmıştı Melissa. Bu haliyle hem çok tehlikeli, hem de karşı koyulmazdı. Ve Şeytan ölümcül bir oyun oynadığını bildiği halde kızın dönüşümünü izlemekten inanılmaz bir haz duyuyordu. Yeri süpüren kaftanının hışırtıları eşliğinde onun yanına ilerleyip elbisesinin eteklerine çömeldi. Elini tuttuğunda kelimelerinden önce ateşiyle kızın tenine akmıştı düşünceleri.

"Sana verdiğim sözü tutacağımı biliyorsun, değil mi?"

Melissa başını oynatmadan önce bir süre beklemişti. Sonra belli belirsiz kırpıştı kirpikleri. "Nasıl?" diye sordu.

Acele etmedi cevap için Şeytan. Kızın elinin üstüne minik bir buse bırakıp güçlerinin birbirine karışmasına izin verdi. Tüm kapıları açacak anahtarın Aslan olduğunu zaten biliyor olmalıydı Melissa. Asıl sormak istediği melez oğlanın kilidini nasıl kıracaklarıydı. Muhtemelen tamamen Şeytan'ın kontrolünde olan bir melezden bilgi almanın neden bu kadar uzun sürdüğünü anlayamıyordu. Haklıydı elbette. Hala büyüyle Şeytan'a bağlıydı çocuk. Hala onun kölesi, o ne isterse yapacak bir kuklaydı. Ama İsimsizler'in müdahalesi işleri değiştirmişti. Evet, Aslan'la arasındaki bağı ortadan kaldırmayı başaramamıştı İsimsizler, ama Şeytan'ın onun zihnindeki en önemli köşelere ulaşmasını engellemişlerdi. Melez çocuğun aklındaki her şey bir sis bulutunun ardında gizliydi artık ve aradığı bilgilere ulaşmak için Şeytan'ın o sisten kurtulması gerekiyordu.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin