4

280 20 7
                                    

Toplandılar... Tüm Çember... Meleklerden üç kişi... ve o kız... Bir şey olmuş... büyük bir şey... Ara verildi, ama hala içerideler...

Sözcüklerden oluşan bir denizinin ortasında yüzüyordu Şeytan. Yanında ilerlerken iki büklüm olmuş muhbiri dinliyordu dinlemesine, ama melezin söylediklerinden duymak istediği tek şeyden ötesine önem vermemişti. Bu hain adamdan başka kendi türünü satmış sayısız melez muhbiri vardı ne de olsa. O günkü toplantıdan da meleklerle melezlerin yeniden kurmaya çalıştıkları ittifaktan da çoktan haberdardı. Uzun süredir beklediği bu adıma seviniyordu bile. Sonunda oyunun son perdesi başlayacaktı bu sayede. Zaten böyle bir gecede, her şey tam da istediği gibi giderken, ifşa olma riskini göze alıp onu parka getiren istihbarat alma isteği değildi.

Bir şey olmuştu. Şeytan'ın ta Sınır'ın kalbindeki dağında bile hissedebildiği kadar büyük bir şey... Kendi ruhu kadar karanlık ve tehlikeli... Değişim gözleri önünde yaşanmış, dağın altın damarları bir anda yüzbinlerce kılcal damara parçalanırken lavlar yükselip köprülerin yarısını üzerindeki iblislerle birlikte yutmuştu. Üstelik bunun dağ ile sınırlı olmadığını biliyordu Şeytan. Sınır'ın tüm katmanlarının bu açıklanamaz enerjiyle sarsıldığını öğrenmesi için iblisleriyle görüşmeye ihtiyacı yoktu. Gücü bizzat kendi ruhunda hissetmişti. O kaçınılmaz kıyamet gününü bizzat kendi hayalinde yaşamış, görüntüleri en ince ayrıntısına kadar görmüştü. Ah... Nasıl da kusursuz bir sondu o. Şeytan'ın aylardır kafasında şekillendirdiği planın kusursuz bir ön gösterimi gibiydi.

"Kızdan bahset," dedi muhbirin sözünü kesip.

Melez korkudan terliyordu. "Kimse tam ne olduğunu bilmiyor efendim," dedi endişeyle. "Toplantı hala devam ettiğinden henüz yeterli bilgi toplayamadık. Ama ayin sırasında o kızla ilgili bir şey olmuş. Safkanların gücünü etkileyen bir şey... Parkta olayı hissetmeyen tek bir iblis yok. Bir kıyametten bahsediyorlar. Ortak gördükleri bir sanrıdan. Melezlerin dövmelerinin bile değiştiğini duydum. Hepsi kızı suçlamışlar, başkan da ara verip onu toplantıdan çıkarmak zorunda kalmış."

Melissa Çember'den atılmış olabilirdi, ama Şeytan onun hala parkın içinde bir yerlerde olduğuna emindi. Her adımında biraz daha hızlanmasının nedeni de buydu zaten. Onca zaman bekledikten sonra sonunda kavuşma anı gelmişti demek. Heyecanın bedenini giderek daha fazla karıncalandırdığını hissediyordu Şeytan. Aradan geçen sürede defalarca kez Melissa'yı görmeye yeltendiyse de meleklerin korumasındaki kıza yanaşma riskine girmemişti hiç. Oysa bu gece... gördüğü kıyamet alameti artık buluşma vaktinin geldiğinin kanıtıydı.

Düşmanlarının onu fark etmemesi için gücünü bastırmak zorunda kalsa da önemi yoktu. Taşıdığı ödünç bedenin iliklerinde dahi hissediyordu kızın varlığını. Hiçbir şey yapmasa da ruhu onun eseri olan bu eşsiz bebeğe doğru çekiliyordu. Nitekim son bir köşeyi daha döndüklerinde aradığı kızı eliyle koymuş gibi bulmuştu. Aniden durunca yanındaki melez panikle ona baktı.

"Efendim?"

Tanınmamak için yarattığı illüzyon sayesinde Melissa görse de onun kim olduğunu asla anlayamazdı ya, yine de gölgede saklı kalmayı tercih etmişti Şeytan. "Git," dedi gözlerini karşısındaki manzaradan ayırmadan. Muhbir melez anlamamıştı, ama Şeytan bir kez daha "Git!" diye kükrediğinde adam titreyerek geriledi ve saniyeler içinde parkın kalabalığına karışıp kayboldu.

Artık ne onun ne de yaşayan herhangi bir varlığın önemi vardı Şeytan için. Melissa... elleriyle yarattığı, kendi canıyla beslediği zehirli prensesi... tam karşısındaydı sonunda. Üstelik Şeytan'ın hafızasında kalan küçük kız çocuğundan bambaşka bir kadındı şimdi. Ayrı geçirdikleri zaman boyunca onun gücünün giderek arttığını hissetmişti Şeytan elbette. Ama Melissa tüm karanlığıyla gözleri önünde dururken... aralarında sadece metreler varken... onun ne denli eşsiz olduğunu yeniden idrak ediyordu.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin