8.Bölüm

1.2K 139 96
                                    

Ertesi sabaha gözlerimi açtığımda, romantik bir şekilde yanımda uyuyan bir Xiao Zhan gördüğümü söylemeyi isterdim. Fakat vücudumdaki sızlama ve dün gece hiç uyumadan sırtımda bir araba ile yokuş çıkmışım gibi bir yorgunluk içindeyken, gözlerimi araladığımda beni karşılayan şey boş oda olmuştu. Çıplak tenimi saran pike belime kadar düşmüştü, yanımdaki yastık ise çoktan soğumuştu.

Yalnızdım.

Yattığım yerde doğrulduğum vakit, dudaklarımdan izinsiz bir tıslama sessizce dışarı çıktı. Uyluklarım ağrıyor, bedenimin her bir zerresi sızlıyor ve kalçamdaki his yüzümü buruşturmamı sağlıyordu. Dikkati bir şekilde, ani hareket yapmamaya çalışarak, çıplaklığımı umursamadan yataktan kalktım ve odanın içinde bulanan banyoya doğru yürümeye başladım. Bir ihtimal Xiao Zhan'ın orada olduğunu düşünmüş olsam da, içeri girdiğimde gümüş renginin ağırlıklı olduğu yer tamamen boştu.

Derin bir nefes verip, banyoda bulunan küvetin önüne geçerek dolması için suyu ayarladım. Sıcak su oldukça geniş olan küvete dökülürken, göreceğim manzarayı az çok tahmin ederek içeride bulunan aynanın karşısına yavaşça geçtim.

Tamamen berbat haldeydim.

Birbirine girmiş saçlarım kuş yuvalarından daha karışık görünüyordu. Siyah göz makyajım dağılmış, dün gece sürdüğüm maskara göz altlarıma kadar inerek panda gibi görünmemi sağlamıştı. Boynumda çürük gibi görünen morlukların yanında, varlıklarını oldukça net bir şekilde belli eden parmak izleri vardı. Morluklar gerdanıma, oradan da göğüs kafesime ve göğüs uçlarımın çevrelerine kadar devam ediyordu. Baldırlarımda duran kırmızı parmak izlerine bir bakış atıp, aynaya arkamı dönerek omuzum üstünden kontrol ettim. Tam da tahmin ettiğim gibi, kalça yanaklarımda koyu bir morluğa evrilmiş şaplakların izleri hakimdi.

Xiao Zhan'ın emareleri bedenimdeydi.

İpler yüzünden kesilmiş bileklerime aldırmadan, ilk önce sabunla yüzümü yıkayıp suratımda kalan makyajı çıkarmaya çalıştım. Isırılmaktan dolayı yaralı olan dudaklarım her su çarpışımda sızlıyordu. Canımın acısı her ne kadar fazla olsa da, yaptığım hiçbir şeyden pişman değildim. Vücudumda bıraktığı zarara bakarken kalbimin hızlandığını bile söyleyebilirdim.

Xiao Zhan tarafından mahvedilmek hoşuma gidiyordu.

Makyajımı çıkardıktan sonra yeterince dolmuş olan küvete girip, morluklarıma dikkat ederek yıkandım. Suyun içinde gevşiyor, kendime geliyordum. Üzerimdeki yorgunluk sanki su ile beraber bedenimden küvete, oradan da gidere karışarak yok oluyordu. Xiao Zhan'ı merak ettiğimden kısa sürede yıkanmış, kurulanmış ve odasına geri dönerek onun dolabından geniş bir tişörtü aşırmıştım. Koyu gri tişörtün kolları dirseklerime kadar uzanırken, etekleri baldırlarımı kapatıyordu. Altıma sadece iç çamaşırımı giyinip, nemli saçlarımı dağıtarak odadan çıktım.

Geniş koridorda yürümeye başladığım an burnuma dolmaya başlayan koku ile adımlarımı mutfağa doğru yönlendirdim. Kapı pervazından geniş mutfağı kontrol ettiğimde, Xiao Zhan kollarını kıvırdığı mavi gömleği ve uzun bacaklarını belirginleştiren kumaş pantolonuyla büyük bir kupaya kahve dolduruyordu. Dört kişilik masanın üstü çeşitli kahvaltılıklarla süslenmişken, çıplak ayaklarımla içeri doğru yürüyüp henüz beni fark etmeyen bedenin ensesine parmak uçlarımda yükselip küçük bir öpücük kondurdum.

"Günaydın ge."

Benden uzun olan vücudunu yaptığım hareketten sonra döndürmüş, sıcak kahveleri benim gözlerimle buluşurken, kupayı kavramayan elini belime sarmıştı. Kalçası tezgaha yaslıydı, bedenimse ona. Xiao Zhan'ın gözleri önce suratımda, ardından vücudumda ufak bir tebessümle dolaşırken irislerinden geçen hayranlığı görmemek imkansızdı. Bel boşluğumu kavrayan parmakları sıkılaşırken mırılandı.

Salvatore |yizhan|Where stories live. Discover now