Bölüm 4

152 22 5
                                    

cr: nene33i

------------------------

Kararmış televizyon ekranından 'pat' diye bir kıvılcım çıktı ve ekran normale döndü. Bir avuç çocuğun tarlada koşuşturup oynadığı bir yaz kampı reklamı oynadı. Neşeli, şen şakrak bir sahne olması gerekiyordu ancak bağlantı zayıflığından mıdır yoksa başka bir şeyden midir bilinmez görüntü bozulup duruyordu. Çocukların gülüşen sesleri bozulup düzensizleşti ve havası giderek daha da ürkütücü hale geldi.

Ha...ha...

Ekrandaki kız çok eğleniyor gibi görünüyordu, yüz ifadesi kontrolden çıktı ve vahşi bir ifadeye takılıp kaldı. Kocaman açılan ağzındaki dişlerinden birinde derin bir boşluk görünüyordu.

Luo Cuicui geriye doğru tökezleyip metal bir çöp kutusuna takıldı, bacakları sanki jöleye dönüşmüştü. Klak! Metalin yere düşerken çıkardığı ses labirent misali koridorlarda yayılıp defalarca yankılandı.

Xiao Li nihayet kendine gelmişti, gözlerini kocaman açmış uzun saçlı adama bakıyordu, "Senin derdin ne be? Hey, sen bir Özel Yetenek'sin değil mi? Zihin yeteneğini kullanarak sahte kanıt ürettiğini kimsenin fark etmeyeceğini mi düşündün gerçekten?"

Salondaki uzun saçlı adam, ani kargaşadan dolayı yavaşça kafasını çevirdi. Xuan Ji elini kaldırıp Xiao Li'nin göğsüne bastırdı ve bu hevesli genç adamı arkasına aldı. Tam o anda gizemli adam bulunduğu noktadan yok olmuştu. Son saniyede Xuan Ji sağ elini boğazının önüne kaldırmayı başardı. Parmaklarının arasında gümüş bir ışıltı parladı.

"Ding--"

Uzun saçlı, gizemli adam göz açıp kapayıncaya kadar aile salonundan kapı eşiğine gelmiş, Xuan Ji'yle arasındaki mesafeyi kapatmıştı. Antik bir yeşim taşı kadar solgun bir el boğazına doğru yaklaşmış ancak Xuan Ji'nin parmakları arasına sıkışmış bir bozuk para tarafından yolu kesilmişti.

Bozuk para adamın parmaklarıyla tokuştukça Xuan Ji bir kayaya çarpıyormuş gibi hissetti. İşte tam o anda, kendisinden yalnızca birkaç santim uzaktaki yüzü net bir biçimde görmüştü.

Adamın kaşları yukarıya kalkıktı fakat gözlerinin kenarları çok hafif bir biçimde aşağıya bakıyordu. Heykelvari kaş kemikleri başkalarını uzak tutmaya meyilli korkutucu bir hava veriyordu ancak hemen altında bir çift 'sevgilinin gözleri' bulunuyordu. Açıldıklarında sıcaklık ve şefkat dolu olan gizli su kuyuları gibiydiler.

Aniden Xuan Ji'yi açıklanamaz bir aşinalık duygusu sarmaladı. Kulağının dibinde küçük bir ses duydu ve bunun taş yüzüğündeki çatlaktan geldiğini anlayınca şaşırdı.

Bu yüzük kısa hayatının büyük bir kısmında onunla birlikte olmuş, mermileri, bıçakları durdurmuştu. Ne ateş onu eritebilmiş ne de asit yok edebilmişti. Yüzük, onunla her yere gelirdi. Hatta ölüp küle döndüğünde dahi yüzüğün, Sarira'sını* oluşturacağının hayalini kurduğu falan da olmuştu.

*Sarira: Budizm'de kemik kalıntılarına verilen isim.

Ama işte böyle, hafif bir dokunuşla ikiye ayrılıvermişti.

Bir zamanların capcanlı kantaşı, tüm canlılığını yitirmiş gibi görünüyordu, ayrılan çatlaktan yayılan koyu bir küf rengi belirmeye başlamıştı. Tüyler ürpertici bir soğuk parmaklarından tüm vücuduna hızla yayıldı. Xuan Ji, damarlarındaki kan buz tutmuş gibi hissediyordu. Tamamen kendini koruma amacıyla elindeki bozuk para dışa doğru patladı ve metal, elini ince bir katman halinde sardı. Küçük bir kıvılcım avucundan atladı ve rakibinin parmağına zıpladı. Uzun saçlı adam elini çabalamaksızın çekti fakat bezelye tanesi kadar küçük alev, boyutunun birkaç katı kadar büyüyüp coşkun bir ejderha gibi koluna tırmandı.

Lie Huo Jiao Chou [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now