şimâl havva;
göğsümün orta yerine dikilen bu sancı, sabahın köründe, gecenin en acımasız vâktinde yahut bir kaldırım köşesinde ellerim yüzümdeyken beni sırtımdan bıçaklıyor, hâyyam.
göğsünde yeşermeyen çiçeklerini ve seni penceremin çiçek dizilmeyen kenarından izlemeyi, ben de isterdim.
fakat gece sancılarımın tekrarlaması ile içtiğim hapların yan etkisi olsa gerek, uzunca bir süre uyuyorum.
gün içinde, tanrı ile dialoga girmekten başka da hiç bir şey yapmıyorum.
biraz da seni, seni ve çiçekli pencerelerini izliyorum.
hiç göremesem de seni, çiçeklerinin güzelliğinden anlıyorum göğsünün nasıl ağrıdığını.
bir gün seninle tüm günâhlarımı bir saksı çiçeğe gömmeyi, ne çok isterdim, hâyyam.
tanrı'nın defterinden silinsin diye adım, gelip senin göğsünde çiçek olup da açayım-
demeyi ve aynı zamanda hiç gerçekleşmeyecek umutlar yetiştirmeyi de.
çok isterdim.
fakat biliyorsun hâyyam, göğsüm yara bere, ellerim kan.
bir gün bir çiçek iliştirmek için uzattığım, göğsümün aynasıymış gibi sevdiğim saçlarımı da tanrı benden alıp, günâhlarımı silecek.
üzgünüm, fakat gerçek bu.
03.11.20|09:13.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şimâl ile hâyyam.
Short Storytamamlandı. hâyyam; tanrı ile aynı içki masasına oturmanın günâhı, kırk kez aynı yerden düşmekse kuyuya, kırk kez düştüğüm kuyudan kırk birinci kez çıkmayı da bilirim. havva'nı âdem'in omurgasından yaratmakla, âdem'in omurgasında yangın çıkardı tanr...