YH • 6 |CEHENNEMİN ANA KAPISI

En başından başla
                                    

"Bu gece kusursuz geçecek, bebeğim," dediğinde, dudağıma çarpan nefesi bütün hücrelerimi hareketlendirdi, vücudum her zerresiyle hiç olmadığı kadar aktifti. 

Elleri yanaklarımı avuçlarının içine aldı ve başımı hafifçe kendisine kaldırınca yüksekten akan şelalenin aktığı gibi sırtıma akan saçlarım çıplak belime değip orda bir karıncalanmaya neden oldu. Daha yakından görme şansı yakaladığım mevsim kahverengisi gözlerine oturan ateş bir felaketin rengi gibiydi. Dudaklarını tekrar dudaklarıma bastırdı, iki dudağımın arasındaki boşluğa yuvasıymışçasına yerleşen dolgun ve yumuşak dudağı, beni yazılması imkânsız, imkânı olsa bile her harfi yanlış olan bir romanın, bir hikayenin içine çekiyordu.

      Ve bu roman, günahın kırmızı mürekkebiyle yazılıyordu.

Beni hız kesmeden öptü, öpmeye devam etti, ta ki içimde nefes bırakmayana dek öptü. Sonunda göğsünden ittim onu. İçinde bulunduğum bu an delilikti, karşımdaki adam korkutucuydu, karşımdaki adam bana kendimi sorgulatıyordu. Burda, bu odada, bu adamın kollarında ne yapıyordum?

Karşımdaki adam güçlü elinin birini belime kaydırıp, beni kendine bastırdı ve diğer eli aşağı sarkan saçımın üzerinden bir kayık gibi geçerken, kahverengi gözleri bal rengi gözlerimi yokluyordu. Orda, en dipte yatan sorularımı görüp, "Merak etme, bu gece daha önce hiç hissetmediğini hissedecek, daha önce hiç yaşamadığın yaşayacaksın, bebeğim," dedi, ses tonuna işlemiş serseri bir ifade vardı. Tutku da oradaydı, tutku sadece kahverengi bakışlarında değildi, kelimelerimizin harflerine gizlenmiş ruhtu. "Düşünme, sadece beni ve kendini, biz oluşumuzu düşün."

Karşımdaki adam kimdi? 

Şansım mıydı yoksa felaketim mi?

Gözlerinin içine mıknatıs gibi kuvvetle çekildiğim o saniyelerde, "Sen kimsin?" diye sordum.

Karşımdaki adam sorumun döküldüğü dudaklarımda baş parmağını usul usul gezdirirken, "Kim olduğumu mu bilmek istiyorsun?" diye sordu, gözlerinde esrarengiz bir yangın başladı. Derinden bir nefes çektiğinde içeri, kokum o nefesle bir olup ciğerlerine kuruldu. "Ben Savaş, Savaş Akduman ve sen bebeğim, benim hayallerimi uzun süredir süsleyen, bugün beni o hayallere kavuşturacak o kızsın."

Göz kapaklarım ağırlaştı. Parmağımla şakağımı kaşırken, "Hayır, bu doğru değil," dedim, yüzümde kafam karışmış gibi bir ifade olmalıydı. "Ben Nüket, Nüket Kozcu'yum."

Güldü, içimdeki sıcak hisler harlandı, kalbim o harların içinde eridi. "Öylesin," dedi, sesi cehennemin yanarken çıkardığı ses kadar gerçek ve sıcaktı. Beni, yatağın ucuna değene kadar adım adım geriletti, ayakkabılarımın zeminde çıkardığı tok ses kulağımda çınlıyordu. Dizlerimin arkası yatağa deyince tekrar konuştu: "Yatağa uzan, bebeğim."

Yatağa uzanmadım ama üzerine oturdum, çünkü ayakta olmak beni yoruyordu. "Eğer sakıncası yoksa bir şey söylemek istiyorum," dedim, o sırada Savaş üzerindeki ceketi çıkarıyordu ve çıkardığı ceketi kenara attı. "Evinde içki var mı?"

Kravatını gevşetip çıkardı. "Var."

"Harika, biraz daha içki alabilir miyim?" diye sordum. "İçmek istiyorum."

Beyaz gömleğinin düğmelerini açmaya başladı, açtıkça pürüzsüz gövdesi görünmeye başlıyordu. "Hayır alamazsın."

Ayağa kalktım, içimdeki Nüket kirpi gibi dikenlerini bedeninden çıkarmıştı. "Aldırma o zaman…  iliştir… ileştim...," Durdum, ne oluyordu böyle? Kafamı hızlı hızlı kaşıdım, kelimelerimin harfleri nasıl eksiliyordu ya? Başımı salladım ve tekrar konuşmayı denedim. "İletişim kuramıyoruz."

YARALI HAYALLER (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin