"Bir şey yememişsin sanırım, tansiyonun düşmüş. Tabi yorgunlukta var falan, yani öyle dediler."  Elini ensesine atarak cümlesini bitirdi Azer.

Gülümsedi karşısındaki kız, onunla birlikte tebessümle kıvrıldı dudakları, gamzeleri belli oldu.

"Tekrar teşekkür ederim, sağ ol." 

"Önemli değil ya. Şimdi burada bıraksam gitsem gönlüm el vermezdi hiç. Öyle kavga mavga ediyoruz diye insanlık bilmiyoruz sanma yani." Gözlerini kaçırmadan dinledi kız onu, olumluca başını salladı.

Karaca eliyle boynunu ovalamaya başladı. Belli noktalara baskı uygulayınca yüzünü buruşturdu. Ayaklandı Azer. Gitme zamanı gelmişti, hatta geç bile kalmış sayılırdı.

"O zaman bana müsaade. Sende madem iyisin yoluma gitme vaktim artık." Onunla birlikte Karaca' da ayaklandı. 

"Öyle tabi, haklısın." Koridoru birlikte geçerken kollarını önünde bağladı, çıkışa doğru ilerledikçe üşümesi artıyordu. Vakit, şafak vaktiydi ve acil önceki günlere göre durgun gibiydi.

Kapıda, Yılmaz'ın arabada beklediğini gören Azer başıyla onay verdi. Kıza döndü Azer, konuşacağını anlayınca öncelikli davrandı. 

"Bir teşekkür lafını daha kaldıramam vallahi. Alt tarafı yardım ettim ya!" 

Güldü Karaca yeniden. Derin bir iç çekerek tam karşısında duruyor, meltemin yüzüne savurduğu saçlarını kontrol etmeye çalışıyordu.

"Olsun ben yine teşekkür ediyorum sana, başkası olsa bırakır giderdi. O kadar saat beklemişsin bu halde. Bir de yetmiyormuş gibi başkaları da sürüklemişsin!" dedi başıyla adamın kardeşini işaret ederken. Tatlı bir sitemdi bu.

"Ne desem az o yüzden." Karaca bakışlarını ayaklarına sabitledi. Soğuktan diken diken olmuş kollarını kavuşturarak elleriyle yukarı aşağı sürtmeye başladı. Azer fark etmişti.

"Sende dikkat edersin artık. Hadi üşüme daha fazla, geç istersen içeri."

Önünde duran arabaya doğru ilerleyerek kapısını açtı. Binmeden tekrar baktı kıza, genişçe gülümsediğini ve el salladığını görünce tıpkı onun gibi gülümsedi. Araba hareket edip hastaneden uzaklaşırken iç çekti Azer. 

Kadirlerle birlikte yola çıkmışlardı Adana'ya doğru. İstanbul'dan çıktıklarını gösteren tabelayı okuduğunda bacağına batan sert bir cisim hissetmişti. Elini cebine attığında soğuk metali zinciri ile sıkıca kavrayıvermişti. 


***

2 sene sonra

"Savaş bak eminsin değil mi? Adamlar eşyalarımı alıp kaçmasın sonra."

Karaca eşyalarını özenle kutulara yerleştirirken, Savaş şeffaf bir bant ile ağızlarını bantlıyordu. Eline birkaç kitabı alıp önündeki açık kutuya koyan Simge ise göz devirmişti. Çünkü Karaca bunu çok kısa aralıklarla aynı soruyu sorup duruyordu. 

"Hayır Karaca kimse eşyalarını kaçırmayacak. Evet Karaca adamları tanıyorum abimlerle iş yapıyorlardı. Yeter artık kızım şiştim yeminle!"

Karaca elindeki bibloya bakıp iç geçirdi. Evini, arkadaşlarını bırakmak o kadar zor geliyordu ki ona, ne konuştuğunu bile bilmiyordu. Aniden gelen tayin ile Adana'ya gideceğini öğrendiğinden beri morali bozuktu. Yeni şehir, yeni insanlar, yeni çevre... Gözünde o kadar büyütüyordu ki bunları kolay kolay alışacak gibi değildi. 

NÂREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin