¹⁵

2.3K 302 12
                                    

"bence onları rahat bıraksak daha iyi olur"

slytherin son sınıf öğrencisi olan ve derslerin yoğunluğuyla cebelleşmesi yetmiyormuş, yeterince zamanını ödevler ve sınavlar için harcamıyormuş gibi bir de gryffindorun delilerinden (ki bilirsiniz, çoğunluğu öyledir) wooyoung ile çıkmaya başlayan, choi san bu ortamda düşünceli olan tek kişiydi. yine de wooypungun heyecanlı olan tavırları onu güldürmüyor değildi.

bu sırada duyduğu ses ile anında geri çekilip minho ile aralarında kendi oluşturduğu birkaç santimlik mesafeyi metrelere çeviren jisung şimdi eli ayağına dolaşmış bir şekilde en uzaktaki masadaki kitapları alfabetik sıraya koyma işine devam etmeye karar vermişti. ve aralarındaki epey garip çekimin hakim olduğu bu saniyelerin bir kaza bela çıkmadan son bulabilmesi onu rahatlatmıştı. yine de hala, eğer olur da minho onu ve bu davranışlarını sorgularsa ne yapacağını bilemiyor, bir yandan da kendisinin ruh eşi olabileceğini ima ettiği cümleyi aklının her bir köşesine kazıyordu.

han jisung son zamanlarda tam olarak bu moddaydı işte, aptal aşık modu. nasıl açtığını bilmiyor olması yetmiyormuş gibi nasıl kapatacağını da bilmiyor ayrıca bu mod aynı şekilde onda tuhaf duygular ve utangaçlığı sürekli olarak güncelliyordu. özellikle lee minho yanında olduğu zamanlarda, yani kısacası bu modu kimin açtığı ve yalnızca kimin kapatabileceği epey açıktı.

minho sonunda üzerinde bir baskı kurmuş jisungun çekilmesiyle derin bir nefes verdi ve kapıda dikilip kendisine sorgulayan gözlerle bakan bir üst sınıf slytherin san'a gülümsemeye çalıştı. bunu yaparken çok tuhaf göründüğüne de emindi. sonra onun yanındaki wooyoungun jisungun yanına gidip masasına oturmasıyla ve uzandığı ilk kitabı alıp okuyor gibi yapmasıyla gerçekten gülmüştü. şu an bir masada oturup kitaplafla ilgilenen iki gryffindor kafaları karışmış ve belirsiz bir görüntüye sahipti.

bunun üzerine, gergin ve çıt çıkmayan ortamdan kurtulmak için hala kapıdaki sanın yanına gitti ve onun hiçbir şey söylemeden merdivenleri inmeye başlamasıyla takip etmeye karar verdi. döndüğü yöne bakılırsa yalnızca kendi ortak salona inmekteydi.

ancak zindanlara vardıklarında yürümeye devam edip neredeyse sonuna yaklaştıkları esnada bir tablonun önünde duran ve meyve şekilleriyle dolu olan tabloyu ciddi bir şekilde incelemesi minhonun "napıyo bu" bakışlarını göndermesini sebep olmuştu. sonrasında ise ciddi bir tavırla armut resminin üzerine doğru baskı uygulayan San' I tuhaf bakışlarıyla izlerken, o tablonun bir geçite dönüşmesine şaşırtmamıştı.

hadi ama, her tarafının gizli geçitler, dönen merdivenler, kurt adamlar ve yırtıcı deniz halkıyla dolu olduğu büyülü bir ortamdaydılar ve geçirdikleri altıncı yılda buna çoktan alışmışlardı.

sonuç olarak bu durumdan pek de korkmayan minho, yanındaki slytherin arkadaşına güvenerek birkaç ev cininin bulunduğu ve güzel yemek kokularıyla dolu olan ortama giriş yapmıştı. onları gören ev cinlerinden birisi koşarak sanın yanına gelmiş ve tiz sesiyle konuşmaya başlamıştı. "efendim, yanınızda niye woo yok?" diyordu şimdi kocaman gözlerini minhonun üzerinde gezdirirken, san ise sadece "bugün başka bir arkadaşımla geldim" diyor ve oturmak amacıyla ufacık sandalyelerden birine yöneliyordu.

ardından meraklı bakışlarını etrafta gezdiren minho "neden buradayız" dedi. doğrusu san ile üst dönemi olduğundan derslerinde yardımcı olması dışında pek konıştukları söylenemezdi. yine de onun nasıl biri olduğunu biliyordu. ilk olarak çalışkan, ikinci olarak güvenilmez ve üçüncü olarak amaçları uğrunda giden yolda her şeyi yapabilecek zeki bir büyücüydü üstelik binalarının alt sınıflara yardımcı olması için seçilen başkanıydı.

"aslında basitçe bir gryffindorun kalbine giden yol midesinden geçer demek için uygun bir yer değil mi?" diyordu dalga geçer gibi konuşmasının ardından gülümseyen san, sonra oturduğu sandalyeden kalkmış ve öğle yemeği için hazırlanan dolu tabaklardan hoşuna giden yiyecekleri yürütmüştü. bunu yaparken ev cinlerinden birinin gönderdiği sinirli bakışları da zerre kadar umursamamıştı.

"jisungun kalbini kazanmaya çalışmıyorum" diye fısıldadı minho, ev cinlerinden bile bunu saklamaya çalışması aslında tam tersi olduğunu gösteriyor olabilirdi.

"beni kandıramazsın" diye dolu ağzıyla ciddi bir şekilde konuşmaya çalışan San'ın bunu nasıl başardığını sorgulamamak daha iyi olabilirdi.

"bak minho" demişti ardından boğazını temizleyip elindeki keklerden birini ona uzatırken "bana sorarsan bir gryffindor, tabii yemeklerden de hoşlanır ama konumuz bu değil. onlar daha çok heyecanlı maceralara onları heyecanlandıran kişiyle olmaktan hoşlanırlar. bilirsin akla hayale sığmayan maceralar, karanlık orman gezintileri, duyduğuma göre dün yakalanmışsınız bile" San elinde olmadan gülerken minhonun ona gönderdiği sinirli bakışlarla karşılaştığında kendine çeki düzen verdi ve onun "jisungdan hoşlandığımı söylemedim" demesiyle tekrar gülmemek için kendini zorladı.

"kitaplığa yaslanmış bir şekilde önündeki jisungun yüzünü incelerken ve heyecandan ellerin titrerken hiç de öyle gözükmüyordun minho. yani beni kandıramazsın"

minho elindeki kekin tamamını ağzına atmış ve içini dolduran sinirle derin nefesler alıp vermişti. bunu birinin fark etmesine ve böylece yüzüne vurmasına hiç hazırlıklı gelmemişti. üstelik karşısında gryffindor delilerinden dersini almış ve o yollardan çoktan geçmiş choi san varken ne derse doğrusunu bileceğini fark etmesi onun sinirlerini alt üst ediyordu.

"eğer onunla olacağın sürece her türlü saçmalığa ve maceraya ortak olabileceğini düşünüyorsan hiç uğraşmadan çıkma teklifi etmeni öneririm minho. ancak bunu duygularını açık etmekte güçlük çeken senin için biraz daha zorlu olacağını düşünüyorum. bol şanslar dostum"

san bir ev cinsine selam verip çıkmak için geçişe geri yöneldiğinde dönüp düşünceleriyle boğuşan minhonun dudaklarını kemirirkenki sıkıntılı tavrını izledi.

minhoya sorulursa o kesinlikle haklıydı. üstelik hiç çekinmeden jisungdan gelen her türlü saçmalıktan hoşnut bile olacağını da biliyordu. tek sorun insanlardı. üzerinden yargılayan bakışlarını çekmeyen, duygularının olup olmadığını sorgulayan sinir bozucu insanlar, değil sadece kendi slytherin yurdunda, topladığı önyargı yüzünden hogwartsta birçok yerdeydiler ve bundan cidden nefret ediyordu. yine de bunca insanın arasından jisung gibi birisinin onu anlayabildiği ve duygularını açıkça görebildiği için minnettardı. bu yüzden onunla olduğu sürece kimin ne diyeceğini umursamamayı göze alabileceğini düşündü. yine de ona merakla bakan slytherin arkadaşına "düşüneceğim" diye cevap verdi. günlerdir aklını kurcalayan bu düşünceler onu fazla yormuştu.

"buraya neden geldiğimizi hala söylemedin" minho, cebine doldurduğu meyvelerden birini ağzına atarken tablodan çıkmış ve karanlık zindanda geldiği yönde geri dönmeye başlamıştı.

"aslında sadece acıktım" san şifreyi söyleyip yurtlarına girerken bol şanslar diye bağırmış ve insanları sinir etmekten zevk aldığı için oluşan gülümsemesi ortak salona girmesiyle yapması gereken bir ton ödevin farkına varmasıyla solarken bir yandan hiç iyi görünmeyen minhonun olayı açıklığa kavuşturmasını ümit etmişti.

minho ise kendi kendine bol şans kelimesini tekrarlayarak merdivenleri çıkmış ve biraz önce ayrıldığı kütüphaneye geri dönmüştü...

_

bu da öylesinden bir bölüm oldu konuk oyuncularımız woosan'a teşekkürlerimizi iletiriz

valla yazım hatalarını kontrol etmeye üşeniyom kb

cat|minsung✓Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora