10.

529 57 1
                                    

"Hyuck artık kapıyı açar mısın?" Taeil durmadan kapının arkasında oğluna sesleniyordu.
Mark gittiğinden beri odasına kapanmıştı.
Bir kaç ses duymuştu ama oğluna soracağı için yukarı çıkmamıştı.
Hyuck banyosundan çıkıp kapıya doğru gitti ve açtı.

"Efendim baba?!" Demişti.
Keyifsiz olduğu her halinden belliydi.
Taeil derin bir iç çekti.
"Neler olduğunu söylersen sana yardim edebilirim. Böyle odaya kapanmakla hiç bir şeyi düzeltemezsin ve ne olduğunu söylemelisin ki baba oğul hareket edelim." Odaya girerken konuştu Taeil.

Hyuck oflayarak babasına sarılıp gözlerini yumdu.
Taeil oğlunun saçlarını karıştırıp yavaşça oynamaya başladı.

"Mark'tan nefret ediyorum. O herifi görmek istemiyorum. Gidelim burdan." Bir çocuk gibi mızmızlanmıştı.
Tabiki de Mark'ı görmek istememesine ikiside inanmıyordu.
Taeil gülmesini sonraya bırakıp "peki o halde gitmek istiyorsan gideriz." Demişti.

Donghyuck içinde acı hissetse de birşey demedi.
Taeil oğlunun saçlarını bırakıp onu biraz kendisinden uzaklaştırdı.
"Hadi bakalım sen kendine gel bende bir şeyler hazırlayacağım o sırada nereye gitmek istediğine karar veririz ve gideriz." Demiş ve oğlunun alnına bir öpücük bırakmıştı.

Hyuck bir şey demeden Taeil odadan çıkmıştı.
"Hızlı mı karar verdim ne?
Ama ben özlerim ki iti...
Vaz mı geçsem?
Ama alıştım ki ben offf.
Neyse gideyim de sürünsün."
Kendi kendine konuşarak yatağını düzeltip aşağıya inmişti.

Taeil kafasından geçen planı bir kez daha düşünüp onaylamıştı.
Tabiki oğlunun Mark'tan hoşlandığını biliyordu ve elbette Mark'ın da Hyuck 'dan.
Yemekleri hızla hazırlayıp oğlunu beklemeye başladı.
Çok geçmeden oğlu sallana sallana aşağıya inmişti.

Donghyuck oturup yemeğiyle oynamaya başlamıştı ve arada sırada ağzına birşeyler atıyordu.
Taeil "Ülkeyi mı terk edeceğiz yoksa Kore'de başka şehire mı gideceğiz?" Demişti.

Donghyuck gözlerini kocaman açmıştı.
"Ne? Hayır başka ülke yok baba. Sadece biraz uzaklaşmak istiyorum o kadar da değil yav." Demişti.
Bir an korkmadı değil. Mark'ı bırakıp başka ülkeye gitmeyi bile düşnemezdi. Tamam Mark şerefsiz olabilirdi yada Piç herifin teki olabilirdi ama buna asla izin veremezdi.
Ne güzel işte Kore gibi güzel ülkede yaşıyorlardı!

Taeil kafasını başka tarafa çevirip gülmüştü.
Kafasını oğluna çevirip "Mark'ı bırakamam demiyor da." Demişti.

Donghyuck kaşlarını çatıp "YAAAH BABA." Diye bağırmıştı.
"Tamam be bir şey demedik. Eee nereye gitmeyi düşünüyorsun?" Taeil bu sefer ciddi bir şekilde sormuştu.

Hyuck düşünmüştü ama burda kimseleri yoktu. Nereye gideceklerini bilmiyordu.
"Bilmiyorum beraber yolda karar veririz işte."Demişti.

Taeil "Ben gelemem kafe var biliyorsun ama seni Kun'un yanına göndere bilirim Busan'da yaşıyor ve orası çok güzek bir yer hem kafanı güzelce dinlersin hmm??" Demişti.

Donghyuck tanıdığı bir insan olduğu için kafasını sallamıştı.
"Ben tek mı gidicem?" Diye sormuştu.
Taeil "Tabiki de hayır seni ben bırakıcam geri dönmek istediğinde de Kun getirecek seni." Diye açıklamıştı.

"O zaman ben gidip eşyalarımı toplayayım. Yemek için teşekkürler baba." Demiş ve bir öpücük bırakmıştı.

Taeil'de oğlunu öpmüştü. Hyuck eşyalarını toplayana kadar Taeil'de masayı toplayıp etrafa bir el atmıştı.

Donghyuck lazım olan eşyaları çantasına atmış ve odasından çıkmıştı.
Gitmek istemesinin sebebi kafasındaki düşünceleri toplamak istemesiydi.
Çünkü eğer böyle giderse düşünmekten kafayı yiyecekti.
Eh bu durumda Mark'ı görmesi hiç de yardım etmiyordu. Dün olanlardan sonra birde...

Taeil oğlunun omzuna kolunu atıp arabaya doğru gittiler.
Mark ve Johnny dışarıda olduğu için ne onlar onları görmüştü nede Hyuck ve Taeil.
Taeil arabaya binip çalıştırdı. Hyuck bir müzik açarak düşünmeye devam etmişti.

Johnil family Where stories live. Discover now