10; Bozuk Oklar

678 79 102
                                    

Eğer seni tanırsam, ne yapacağını biliyorum, ilk seferde seveceksin beni, bir zamanlar bir rüyada yaptığın gibi.

***

Siyah sert kapaklı defterindeki sayfaya burnunu kıvırarak baktı Sirius.

Göğsüm yorgun başını tekrar koyman için bir yastık
Vücudun benim tükenmez kalemim
Ve zihnin yeni en iyi arkadaşım
Beni yine sınıra iten de gözlerin

Kendini sahiden peri masalında sanmıştı.

"Hey! Öğle yemeği molası bitti." Baloncuk patladı.

Londra'nın en işlek caddelerinden birinde yer alan Albus & Mürver'in tek şubesinde, sadece çalışanlara ayrılmış arka odadayken, kendini ayrıca suçlu hissetti. Defterini hemen kapattı. Belki onu buraya getirmemeliydi ama odasında bırakmayı göze alamıyordu; yokluğunda eşyalarını karıştırmaktan zevk alacak kuzenlere sahipti. Ayaklanıp işinin başına ve yeni çalışma arkadaşıyla tanışmaya gitti.

Albus & Mürver erkekler için tasarım takımlar, kaliteli kumaşlar ve parlak deriler satıyordu. Çizilen desenlerden mağaza çalışanlarına kadar her şeye yetişip son kararı veren Albus'tu. Bu sabah buraya birlikte gelmişlerdi ve Sirius'a yapacaklarını detaylıca anlatmıştı; müşterilerle kibarca ilgilenecek, ürünlerin yerini ve özelliklerini öğrenecekti (daha da acili varlıklarını, çünkü meğerse hiç duymadığı isimlere sahip tür tür kumaş ve model çeşidi varmış), mağazanın güvenliğini sağlayacaktı ve bunun gibi şeyler. Öğleden sonraları yoğunluk arttığı için, daha deneyimli diğer eleman öğlen vakti gelecekti. Albus, Leonardo DiCaprio telefon kaplı iPhone'unda yaptığı kısa bir görüşme sonrasında gitmek zorunda kalmıştı.

Klimalı ve leylak kokulu ana mağazaya girince, onu bekleyen iş arkadaşının arka kısmıyla karşılaştı. Kibarca boğazını temizledi.

Kasaya yaslanan esmer adam ona döndü. "Aa, merhaba. Memnun oldum." Yaklaşıp elini uzattı. Tokalaştılar, yaklaşık beş saniye boyunca.

"Ay, ismimi söylemedim," adam transtan çıkar gibi diğer eliyle gözlüğünü düzeltti, yuvarlak gözlükleri vardı. "Ben James Potter."

"Sirius Black. Memnun oldum." Elini çekti. Nasıl bir tepki alacağından emin değildi ama ağzından dökülen bir sonraki sözcükler şunlardı: "Köpeğimin adı da James..."

Gözlüklü adamın gülümsemesi içtenliğe kavuştu ve sanki Sirius'a yeni gözlerle baktı. "Köpeklere bayılırım!"

"Köpeğin var mı?"

"Evet, kapkara bir şey. Adı Patiayak."

"Güzel isim."

"Sağ olasın. Bu arada, işin hayırlı olsun. Albus tanıştığın en tuhaf insan, değil mi?"

"Şey, evet." Sihir yapabilmesini bir yana koyunca bile, sahiden öyleydi.

Peki büyülerden James'in haberi var mıydı? "Ama bir yandan da iyilik perisi gibi." Kasten öyle söyledi.

James saf saf gülünce, hiçbir fikrinin olmadığını anladı. "Haklısın dostum. Beni o kurtardı. Spor kariyerim ben sakatlanınca sona ermişti. Sonra işsiz kaldım ve bir gece kız arkadaşımla metrodayken, herifin teki bizi soymaya çalıştı. Durup dururken. Beni raylara attı. Ve dostum, tren yaklaşıyordu. Albus birden belirip taşınabilir bir merdiven indirdi yanıma. Onu yanında taşımıyorsa nereden buldu hiçbir fikrim yok. Ezilmeden yukarı çıktığımda, herif yerde yatıyordu. Yani bizim Albus, adamı o yaşta yere sermiş bir de. Neyse, kahraman gibi cüzdanımı bana uzattı. Kız arkadaşım o sırada yardım çağırıyormuş. O da şaşkına dönmüştü."

Disney Filmi Gibi | WolfstarWhere stories live. Discover now