jisung kafayı yemek üzereydi. duydukları ve gördükleri kesinlikle uyuşmuyordu, üstelik her an ani bir kararla kendi haline dönüşebilirdi. bu da neyin nesiydi ve bunu duymak zorunda mıydı cidden!

kendi içinde karşısında duran hogwartsın prensine söverken çıkan tek şeyin mırıltılar olmasını umursamayan jisung "beni anlamana sevindim" diyip kendisini daha çok seven kendileriyle aynı dönem öğrencisi, slytherinli, hırslı, birinci olmak için her yolu deneyecek ancak bir o kadar da arkadaş canlısı, bunlar yetmezmiş gibi yakışıklılığı yüzünden hogwartsın prensi lakabıyla anılan hwang hyunjine daha çok bağırmıştı. içinden ettiği küfürlerin haddi hesabı yoktu ve bunu bilmemesi hyunjin için belki de daha iyiydi.

işin tuhafı bunu seungmine söylerse inanmayıp "kafamı karıştırıp benim notlarımı geçmeye çalışıyor" deme ihtimalinin çok yüksek olduğunun da farkındaydı. yine de bir kediye aşk itirafını yapan bir çocuk ne kadar sinsi olabilirdi ki. tamam slytherinler genelde öylelerdi ama içinde böyle hayvan sevgisi olan insanların kötü olabileceğine inanmak istemiyordu jisung. tıpkı minhonun sakladığı bir kişiliği olduğu gibi belki çoğunun daha karanlık, gizem ve hırsla örtmeye çalıştıkları yumuşacık bir tarafları vardı, kim bilir?
tabii bir gryffindor a göre bu da epey saçmaydı. onlar ne olursa olsun kendi mükemmel olduğunu iddia ettikleri her şeyleriyle memnun oldukları için duygularını saklamayı pek sevmezlerdi. belki de her yerde karşımıza çıkan zıt kutuplar bir slytherin ve gryffindorun, sanılanın aksine, mükemmel ve birbirini tamamlayan bir uyuma sahip olduğunu da gösteriyordu.

"kedi, bunu birine söylersen seni gebertirim. zaten arkadaşları öğrenirse bütün okula yayıp rezil etmekten çekinmez. yine de biraz cesur olabilirim belki, gryffindorlar böyle şeyleri sanırım severler değil mi?"

Jisung kendisini sonunda o sıkıca tutan uzun parmaklardan murtsrdıpında ormanın derinliklerinde kayboldu ve arkasında duyduğu tek şey "kedi de gitti şimdi napıcam" diye ağlarcasına sesler çıkaran hwang hyunjin oldu.

ormanın derinliklerinde biraz acı çekerek ve kendini zorlayarak da olsa eski bedenine döndüğünde kendi kendine biraz önce ne yaşadığını sorguladı. hemen her şeyi seungmin anlamazsa gece ugugamayacağını bildiği için hızla şatonun arka-giriş kapısına yöneldi ve oradan çıkmakta olan birisiyle çarpışırken bu sefer yakalandığı hissiyle başından yüz bininci kez kaynar sular boşaldı. yine de duyduğu tanıdık ses onu çok rahatlatmıştı ve kendi kendine sonunda demişti.

"ne işin var burada" diyordu saatlerdir beklediği halde bulamadığı ancak şimdi gelen ve karşısında birleştirdi kollarıyla hesap sorarcasına dikilen lee minho.

"bahçeye işemeye çıkmıştım" dedi han jisung, minho onu zerre kadar ciddiye almıyor ve zerre kadar gülğmsemeden yüzüne bakıyordu.

"ciddi bir soruydu" diyordu lee minho, hala bir adım ileri ya da geri atmadan aynı pozisyonda dikilirkenki sert bakışları jisungu korkuttuğu kadar da etkilemişti.

"gryffindor şeyleri işte. sen anlamazsın. gecenin körü yasak ormanda bir gezinti yapayım dedim. peki sen?" Jisung yind niye ona adeta itaat edip anında açıklama yapma gereği duyduğunu bilemeden konuştu.

"bir daha gece yarısı karanlık ormana gitme, orada ne kadar kötü yaratıklar olduğunu hepimiz biliyoruz"

minho gecenin bir yarısı ayrılmadığı bu kapıda yüzüne vuran güzel ay ışığıyla parlayan gözlerini jisungdan çekmiyorken, bu durumun kendisini ne kadar heyecanlandırdığını görmezden gelmeye çalışıyordu.

"bir dahakine beraber gidelim minho. tabii korkmazsan. ayrıca neden çıktığını sen de söylemek zorundasın" jisungun sesinden her zamanki kendine olan güveni açıkça duyukuyordu. oysa ki şu an o sesin titrememesini sağlamak için gösterdiği çabayı bilseniz şaşardınız.

minho aralarındaki ne ara olduğunu bilmediği yakın temas yüzünden şaşkın bir şekilde geri çekilirken" geleceğime emin olabilirsin. ayrıca sadece sınıf arkadaşımı yatakhanede bulamadığım için aramaya çıktım. eğer cevabım seni tatmin ettiyse işe koyulacağım"

Jisung geri çekilen minho ile birlikte giriş kapısına doğru bir adım daha atıp yerlerini değiştirdiğinde "eğer hyunjini diyorsan az önce bir kediyle dertleşiyordu ve hiç iyi gözükmüyordu. eğer kovmayacak olduğunu bilsem 'dostum benimle konuşabilirsin' diyecektim ama sanırım senin yapman daha iyi olur. iyi geceler lee minho."

minho nerede olduğunu da öğrenmesiyle hızlıca merdivenlerden inip" sana da iyi geceler han jisung" demiş ve koşarak uzaklaşmıştı.

jisungun ise bu saatte yaşadığı tuhaf olayların yoğunluğuna ve titreyen bacaklarının zayıf bedenini artık taşımamasına bakmadan yedi kat merdiven çıkıp gryffindor yatakhanesinde ulaştığında düşünmesi gereken seungmine ne diyeceği olmalıydı, minhonun ay ışığının altında parlayan gözlerindeki yumuşak bakışları değil...

cat|minsung✓Where stories live. Discover now