Bölüm 51: YUVA'M

Start from the beginning
                                    

Uluç arkamdaydı. Şarkının sözleri değildi kulaklarımı çınlatan ama kaybolmamış hüzünlü tınısı kulaklarıma tutunmuş, kulak zarım bir mıknatıs gibi onları kulak zarıma hapsetmişti.

Uluç beni görüyordu.

Babamın annemin tekerlekli sandalyesini iterken tuttuğu soğuk metalin kokusunu duyumsayabiliyordum. Eskişehir soğuktu. Güneş tepemde doğrulmuş bizi tanrı gibi izlerken bir sıcaklık hissetmiyordum. Güneş bir tanrı olsaydı onu da hissedemeyecek ama bana armağan ettiği duyguların sızısını ritmik bir şekilde bedenimde dalgalandıracaktım.

Uluç beni değil ruhumu görüyordu biliyordum. Annemle babamın ilerleyen adımlarını takip edememeye başladığımda göz pınarlarım bana karşı cephe almış gibi tüm cephanelerini dökmeye başlamıştı. Birer mermiymiş gibi dökülen gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülürken yutkunmak bana kabarmış bir nehrin ortasında kalmışım da köpüren suyu yutmaya çalışmışım gibi hissettiriyordu. Köpüren su genzime dolmuyordu. Köpüren su beni alabora ediyordu. Köpüren su beni aileme yakınlaştırmıyor beni onlardan çekip uzaklara savurmak için adımlarımın önünü pürüzsüz bir bıçak darbesiyle kesiyordu. Bıçağın pürüzsüz yüzeyinden bir ışık yansıyordu. Bu ışık beni yutsun istedim.

Daha çok ağlamak istemedim ama daha çok ağladım. Daha fazla olduğum yerde durmak istemedim, adım atıp annemi ve babamı kucaklamak istedim ama yapamadım. Ben bir aptaldım. Ben ne olduğunu çözemeyen aptal bir oyuncaktım ve bu oyuncağın sahibi Uluç'tu. Gelmeli ve bana adım attırmalıydı. Gelmeli bana benim ona ait olduğumu hatırlatacak kadar güçlü bir şekilde elimden tutmalıydı ve beni annemle babama koşturmalıydı.

Ben neden bir aptaldım ki? Ben ne zaman böyle bir kadına evrilmiştim ki? Ne zaman olmuştu da ben anneme ve babama koşarken bile Uluç'a ihtiyaç duyar olmuştum. Ben bir aptaldım. Ben içimde köpüren duyguların esiriydim. Ben güneşin sıcaklığını bile hissedemeyecek ruhsuz bir insandım. Ama konu her ne olursa olsun onu hissediyordum. Arkamdaydı. Benden onlarca adım kadar uzaktaydı ama ben onu hemen yanıbaşımdaymış gibi yakınımda hissediyordum. Onu hemen yanıbaşımda istiyordum. Uluç benim terk edemediğim güçsüz yanımın vazgeçilmez güçlü yanı olmuştu. Ona tutunmaktan gocunmuyordum. Artık yapmıyordum.

En başta, tüm iğrenç görüntüler beynimi henüz kirletmemişken ona karşı beslediğim masum duygular yeniden kabarmıştı ve en son öğrendiğim şeylerden sonra artık Uluç'a karşı olan tüm silahlı düşüncelerimi ortadan kaldırmıştım. Ona artık kızmıyordum. Onu şimdi de diğer tüm anlarda olduğu gibi yanımda istiyordum ama beni yalnız bırakmayı tercih etmişti. Beni neden yalnız bırakıyordu ki? Geri döneceğimi biliyordum. Geri döneceğimi biliyordu ama beni neden yalnız bırakıyordu? Güçsüz değildim ama tükenmiş hissediyordum. Korkmadan yeri titretecek adımlar atmak istiyordum ama atamıyordum. Tüm bunları yapamıyor oluşum onun yanımda olmayışı mıydı?

Ben böyle bir insan olmak istemiyordum. Ben böyle bir insan olmayı istememiştim. Ben ne zaman böyle bir insan olmuştum?

Geriye dönüp bana yarım ay gibi açtığı penceresinden bakan Uluç'a baktım. Ona doğru bir adım attım ama onunla o kısacık aralıktan gözgöze geldiğimde bu adımlar da anında pürüzsüz bir bıçak yüzüyle kesilmiş gibi kesildi ve ben o kısacık aralıkta Uluç'la bakıştım.

Bana ne oluyor dercesine kafa salladı. Hıçkırdım ve aynı onun yaptığı gibi başımı olumsuz anlamda sallayıp bakışlarımı yere indirdim. Buraya gelir miydi bilmiyordum ama gelmeliydi. Hatta beni öpmeli, bana benim aptal olduğumu hatırlatmak istiyormuş gibi bakmalı, benden cevap alamayınca elimden tutup beni annem ve babamın dizinin dibine götürmeliydi. Tam olarak bunu yapmalıydı.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now