kavuşmaların kuyuya indiği halatın ayrılıklarını son kez bağrıma basarak kestim

149 25 244
                                    



Final bölümüne hoş geldiniz.

Uzun bir bölümdü oldu, yazmakta baya zorlandım. O yüzden bol bol yorum yapmayı ve okurken oy vermeyi unutmayın lütfen.

Sizi seviyorum.



Hangi kırılmış olan dalı küçükken elime tutuşturdular? Hangi çocukluğum nerede yitirildi? Hangi sevdam beni ben yaptı, bilmiyorum. Sorgularımın sualleri bu denli belliyken cevaplarının kargaşası bir o kadar da yorucu.

Ayaklarımı uzattığım yatağımın, gökyüzüne açılan penceresine baktığımda; seyircisi olduğum hayatımın her anını bir film edası gibi izler gibi düşlüyorum gözlerimin önüne.

Bu da geçer diyip teselli ettiğim yüreğimin, tökezlediği mevsimdeyim. Usul usul dünyadan silindiğim ömrümün; söylemde gençlik, yaşanmışlıkta iflaslarındayım.

Gönlümün gözlerime taşıp kurak kâhküllü saçlarımı suladığım andayım. Yokluklara gülüp geçtiğim, geçtikten sonra dut taneleri gibi gizli gizli döküldüğüm, yıkılmaya ramak kalan yaşımdayım. 19.

Yaş kelimesinin yıllarca sesteş olduğunu söylediler. Yıllarla beraber günler geçerken geliştiğimiz zaman dilimine yaş dediler. Bir de gözyaşı var diye anlatılır dururdu. Sesteş oldukları kadar, kaderde de ortak olduklarını hiç anlatmazlardı.

Anlatılsa da yaşamadan anlamaz, insanoğlu.

Şimdilerde, zamanın akrep meleği olduğunu düşünürken yaş kelimelerinin sesteşten daha çok kaderdaş olduklarını düşünüyorum.

Günler, yeni yaş vermek için geçip giderken gözlerimize de bir yaşı hak görmüşler. Meğer, yaş aldıkça artarmış gözyaşın. Dünya döndükçe avuçlarına dertler dolarmış. Gönül, güzel gördükçe kayıp gidermiş.

Hiçbir gitmenin; gitmemelere yemin ettirdiğini öğrenirmişsin. Bağrında bitermiş göz göz çorak otlar. Bir gün fazla yaşamak, dertlerini ikiye katlar. Cümleler gönül tellerine dolanır, sevdan odamın kapısında aralanır. Bilmem, mektuplarım ne zaman durulur. Sevdan yüreğimden o zaman kurtulur, sevdiğim.

Ve ben bugün dertlerimin siyaha boğandığı, çayımın demle dolu olduğu ve ömrümden bir gün daha eksildiğini düşündüğüm gecede alıyorum elime kâğıdı ve kalemi.

Bu araç-gereçleri bana kâhyam verdi. Nereden bulduğunu bilmiyorum ama işe yarayacakmış gibi gözüküyor. Düşünebiliyor musun? Buradan gitmeden önce sana veda etmem için bir şans tanıdı bana. Asıl sorun şu ki, sana nasıl veda edeceğimi bile bilmiyorum; sadece birkaç damla gözyaşı ve yazdığım şiirle hoşça kal diyeceğim sana.

Bir gün girerseniz odama,
Cansız uzanmış bulursanız beni.
Bakın baş ucuma.
Bakın dört duvara,
Yalnızlık orada.
Sizinle nefes nefese,
Sizinle burun buruna,
Uzanmış yanıbaşımda yatağa.
Geçmiş masama,
Saymayın güldüklerimi.
Saymayın sevdiklerimi.
Bilin, doymadım ben;
Ne aşka ne de dostluğa,
Vurun yalnızlığa.

"Rahatsız etmedim, değil mi?" diyor, kapımı yavaşça aralayarak. Kâğıdı katlayıp, çizmemin içine sıkıştırıyorum ve aynada kendime bakıyorum. Hazır mıyım gerçekten, özgürlüğe gitmeye?

"Hayır, rahatsız etmedin. Tam vaktinde geldin hatta."

Gülümseye çalışıyorum zorlukla. Kolundaki saate bakıyor. Gece yarısı olmuş vaziyette, herkes uyuyor. Bir planı olduğunu biliyorum, bu yüzden ona hiç sormuyorum. O anlatsın istiyorum.

kâhyanın hizmetkârı bir prensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin