kavuşmuş kalplerin özgürlük hissini istemesindeki hareli gözlerinin eşsizliği

107 27 134
                                    

Okurken oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen. Emeğe saygı açısından.

Gözyaşları içerisinde kaldığımda, annem beni sürükleyerek odama kilitledi. Bu her zaman olan bir şey değildi, akıllanmam için aklı sıra ceza verdi bana. Kendini tatmin etmeye çalışıyordu sanırsam. Bu odadan çıkmayacaķmışım. Bir gün boyunca yemek vermeyeceklermiş. Hoş, yemek yiyesim de kalmadı zaten. İştahım temelli kapanmış vaziyette.

Her gece ağlama krizlerine girdiğimi ve yanımda beni kimsenin teselli etmediğini hissederek dudaklarımdaki titremeyi engellemeye çalışıyorum.

Sen bir rüyaydın, gerçek olamayacak kadar güzeldin. Şimdi, beni senden kopardılar sevdiğim. Aramızda kimsenin koparamayacağı bir bağ vardı ve bu bağı, annem tek bir sözüyle alaşağı etti. Atın onu aşağıdan.

Bir rüya ve bir kâbus.

Rüya, yaşamın bir parçası ve kâbus ölümdü. Ölmüş bedenini paçavra gibi sürüyerek bilmediğim bir yere attılar sevdiğim. Tıpkı çöpmüş ve bir değersiz eşyaymışsın gibi. Annemin bu denli kötü bir insan olacağını düşünmezdim ama olmuş işte. Ya da ben kafamda olduramamışım ona kötülüğü. Hissetseydim belki, seni bir şekilde kendimden uzaklaştırıp; yaşamanı sağlayabilirdim. Özür dilerim.

Özür dilemekten başka elimden iş gelmez, bilirsin beni. Süslü cümlelere bayılırım ama açıp bir kitap okumuşluğum yoktur. Okumak isterim ama annem izin vermez. Kendimi utandıracak bir şey yaparım, insanlar aynı ortamda bulunduğumuzu bilmesine rağmen dedikodumu yapma ihtiyacı duyar; gözüme sokmak için. Bir hata yaparım, annem oda da kilitli kalma cezası verir. Bir gün boyunca hiçbir şey yemezsin, kimse de itiraz etmez bu duruma. Kimse seni korumaz, kimse seni sevmez, kimse yanında olmaz. Acı seni ele geçirene dek beklersin ve günün sonunda dudaklarındaki kırmızı sıvıyı emersin, tadı ölüm gibidir. Pistir. Kirlidir.

Annem için kendi soyundan olmayan insanlar hariç, diğer herkes bir hiçtir. Boşluğa düşersin, kimse elinden tutmaz. Dibe çöker, batar ve yeniden batarsın. Çırpınırsın, ciğerlerine su dolar. Son gördüğün şey, okyanus gözlerin olur.

"Rosaline'nin ceza süresi bitmedi mi?" Birtakım sesler duyuyorum ama ne kimin kiminle konuştuğunu çözemiyorum. "Bitti," diyor annem. İlk duyduğum sözleri bu oluyor, sanki bu sözleri söylerken içinden zehir akıtıyor; hata yapmaya devam ettiğim zaman boyunca benden nefret ettiğini çözebiliyorum ve gülümsüyorum. Nefret... Ne kadar kalp kırıcı bir duygu.

Bu kaybolmuşluk hissi hiçbir zaman geçmeyecek, kendimi kandırıyorum belki de. İyi olmaya çalıştıkça daha çok dibe batıyorum harelerinde. "Açın kapıyı," diyor annem, emir vererek. Beni buradan hiç çıkartmasınlar istiyorum çünkü biliyorum çıkartırlarsa, zihnimde Leo'yla konuşmaya çalışamam. Leo bana kırgın gitti sanki. Sol yanım daralıyor, sanki kötü bir şey olacağını o da hissediyor.

Bekliyorum. Azrailimin beni almaya geldiğini hissediyorum. Ayak sesleri duyuluyor önce. Kapıyı açıyor, çık buradan dercesine. Çıkarsam her şey düzelir miydi, peki? Kâbusta olsa ben, hiç sevdiğimin ölümünü görmezdim değil mi?

Azrailim geldi sonunda. Saçlarımla saklamaya çalıştığım yüzümü incelemek için zorla başımı kaldırıyor ince parmaklarıyla. Çenemin kenarlarında ufak tefek kesikler oluşmuş, dudaklarimda kabuk bağlamaya yakın bir yara var. Oraya dokununca irkiliyorum ve öfkeyle elini üzerimden itekliyorum. "Ne var?" diyorum. "Niye geldin?"

Onun dokunduğu yerlere başka kimse dokunmasın istiyorum. "Bana yardım et," dediğinde duraksıyorum. Bu ne demek oluyor şimdi? Ben kendi kendime yardım eli uzatabildim mi de bir başkasına yardım edebileyim? Bu düşünceyle hafifçe gülümsüyorum. Ardından harelerimde biriktirdiğim gözyaşlarım, ince lila elbiseme damlıyor.

Sonra bir şey oluyor. Bana çiçekli bir yara bandı uzatıyor. Şaşırıyorum. İlk defa, senden sonra başka birisi yaralarımı saracağını sanıyor, çiçekli yara bandını elime uzatarak. "İstemiyorum," diyorum huysuzlukla. "Bu yaralar, kalıcıdır. Hiçbir şey onları iyileştiremez."

"Sen öyle san, prenses." diyor. "Birileri gelir, birileri gider. Bir rivayete göre, Tanrı kimi benden daha çok seversen onu senden alırım diyormuş."

Gülümsedim hafifçe. "Kim söylüyor sana bunları kâhya? Her duyduğuna inanmaman gerektiğini sana kimse öğretmedi mi?"

"Haklısın prenses," dedi. "Bana kimse öğretmedi. Ben kendi kendimle, her şeyi tecrübe ederek öğrendim."

"Kendi kendine her şeyi tecrübe edecek kadar olgunsan, neden benden yardım istiyorsun?"

"Çünkü buradan çıktıktan sonra, beni bekleyen bir karım var ve ben onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum."

Öfkeyle soludum ani bir şekilde. "Bu, imkansız. Annem her yere korumalı şövalyeler yerleştirdi, biliyorsun. Bizim kaçmaya çalıştığımızı öğrenirse, seni öldürür."

"Öldürmeyecek," dedi gülümseyerek. "Güven bana, bir planım var."

Ve ben o gece, bana hizmet eden kâhyaya güvenmeyi seçtim. Kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı, en fazla ne olabilirdi ki?

*

Sizce nasıl bir kaçış yolu kullanacaklar?

Bölümü nasıl buldunuz?

Rosaline ve kâhyası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Diğer bölüm final.

Final hakkındaki teorileriniz?

kâhyanın hizmetkârı bir prensesWhere stories live. Discover now