“Çok güzel olur..” Mary tekrar kahvaltıya döndü. Onun çocukluğu Kilmartin’de geçmişti. Kırlarda koşmuş, taşranın keyfini çıkarmıştı. Şimdi kendi çocuklarının Londra’da yaşayacak olması Mary’nin canını sıkmıştı. Fakat Jordan’ın bu konuda bu kadar hassas olması itiraz etmesini engelliyordu.. Kahvaltıdan sonra atla gezintiye çıkmışlardı. Jordan Mary’e Haversham’ın nerdeyse her yerini gezdirmişti. Mary köylülerin Jordan’a olan bağlılıklarına hayran kalmıştı. Köylülerle oturup sohbet etmişler ürünler ve diğer şikayetlerini dikkatle dinlemişlerdi. Mary’de kadınların ve çocukların yoğun ilgisine maruz kalmıştı. Her biri mutluluk dilemiş ve gülümseyerek karşılamışlardı. Akşam eve geldiklerinde Mary yorgunluktan ölmek üzereydi. Attan indikten sonra Jordan’ın koluna girip ancak yürüyebiliyordu. Jordan onu atların olduğu bölmelere doğru götürdü.

“Neden buraya geldik?”

“Burada senin olan bir şey var..” Mary Jordan’ın ona hediye ettiği tayı görünce heyecanla gülümsedi. 

“Bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum..”

“Evet oldukça kuvvetli bir at.. Ona bir isim koymak ister misin?” Mary ata bir göz gezdirdi. Atın gözleri ve burnu dışında her yeri simsiyahtı. Elini atın yelesine koyup okşadı..

“Onunda annesine yakışır bir ismi olsun istiyorum.. ‘Karayel’e ne dersin?” Jordan gülümseyip yanıtladı.

“Onun için çok uygun.. Henüz daha genç olmasına rağmen nerdeyse tüm engelleri başarıyla geçiyor. Annesi kadar da hızlı” Mary ve Jordan biraz daha atlarla zaman geçirip akşam yemeği için eve geçtiler. Aşçı yine birbirinden güzel yemekler hazırlamış ve yeni çift için masa özenle hazırlanmıştı.Mary o kadar acıkmıştı ki önündeki bifteği neredeyse nefes almadan yiyordu.

“Yavaş ye tatlım, boğulacaksın..” Ağzındakini çiğneyip uykulu gözlerle Jordan’a döndü.

“Bu kadar acıktığımı tahmin etmemiştim..”

“Yarın balık tutmaya gitmek ister misin?” 

“Daha önce balık hiç tutmadım ama tutmak isterim”

“Gölün kenarında piknik yapabileceğimiz bir yer var balık tuttuktan sonra orada piknik yapabiliriz..”

“Çok güzel olur.. Küçükken Kilmartin’de de pikniğe giderdik. Daha sonra Kilmartin’e gitmeye ne dersin? Sana çocukluğumun geçtiği yerleri gezdirmeyi çok isterim..” Jordan gülümseyip konuştu.

“Elbette, çocuklarımızın Kilmartin’in de varisi olduğunu düşünürsek oraları görmek çok güzel olur.. Ayrıca çocukluğunun geçtiği yerleri görmek isterim Mary..” Mary Jordan’ın kendisine hayranlıkla bakan gözleri karşısında mest oldu.. Sanki her gün bu adama daha da aşık oluyordu. Yemekten sonra Jordan kendisine gelen iş mektuplarını okurken Mary’de hemen yanında Judith’e mektup yazıyordu. Jordan arada gözleriyle ona bakıyor genç kadının mum ışında mektup yazarken ki görüntüsüne hayran kalıyordu. Adeta özenle çizilmiş bir tablo gibiydi. Mary’nin her hareketi Jordan’ın nefesini kesiyordu. Sabahları onunla uyanıyor olma düşüncesi bile hala inanamadığı bir gerçekti. Bir insanın bu kadar sevebilmesi gerçek miydi? 

“Jordan?”

“Efendim sevgilim..”  Mary masadan kalkıp Jordan’ın yanına ilerledi.  Jordan’ın oturduğu koltuğun yanına ilişip konuşmaya başladı.

“Burada yaşama konusunu bir kez daha düşünmeni istiyorum..” Jordan derin nefes alıp cevapladı..

“Neden?”

“Çocuklarımın Londra’da büyümesi fikri hoşuma gitmedi..” Jordan Mary çekip kucağına oturtturdu.

“Henüz çocuğumuz yok..” 

Sensiz Asla (Tamamlandı) حيث تعيش القصص. اكتشف الآن