Giriş

1.6K 99 80
                                    

Sonbaharın getirdiği rüzgarın esintisinde ağaçların üzerinde tek tük kalıp da dans eden yapraklar ve üzerinde bulundukları dala her konan kuş ile birer birer yere düşmeleriydi ilgimi çeken henüz başladığım okulun penceresinden dışarıyı izlerken. Can sıkıntım boğazıma kadar yükselip de tüm bedenimi esir aldığında aklıma cama çıkıp dışarıyı izlemekten başka bir şey gelmediğinden dolayı yaklaşık yarım saat olduğunu tahmin ettiğim bir süredir kimsenin olmadığı yeni okulumun camının pervazına oturmuş etrafı izliyordum. Evet kimse yoktu çünkü daha ilk günden okulun içinde kapalı kalmıştım. Yani benim okula geldiğim ilk gün, zira okul açılalı bir hafta olmuştu ama ben köyden erken dönemediğim için perşembe günü yani dün ancak bu şehre varabilmiştim. Bir tıp öğrencisi nasıl bu kadar sorumsuz olabilir sorusu ile bana atılabilecek laflara ben bile “Valla nasıl olur ben de bilemiyorum” cevabını verirdim ne yalan söyleyeyim. İnsan biraz sorumluluğunu bilirdi ama canım, değil mi?

Ah, her neyse sanırım şu an üzerinde durmam gereken konu bu değil. Odaklanmam gereken konu şuan bir okulun içerisinde kapalı kalmam. Hadi ama hangi insan üniversitesinde kapalı kalır ki? Şükür sebebim o ki üniversitenin mescidinde kapalı kalmıştım ve mescidin penceresi vardı. Maamafih hala anlamadığım bir konu da vardı. Hangi insan bir mescidin kapısını niye kilitler? Mescid kapısı kilitlenmez ki. Öyle sanıyorum ki bunu yapan yeni işe başlamıştı ve hayatında mescidlerle ilgili pek de bir anısı bulunmuyordu, yoksa böyle bir şey yapmazdı. Ya da bugüne kadar sadece benim gittiğim yerlerde bu böyleydi ve ben böyle biliyordum.

Hava karamaya başlıyordu yavaş yavaş. Henüz 3 saat önce girmiştim bu mescide öğle namazımı yetiştirmek için. Sonrasında ise ikindi vaktine yalnızca 10 dakika kaldığı için beklemeye, o esnada da en sevdiğim surelerden biri olan Yasin suresini okumaya başlamıştım. Hatta hemen bitmemesi için mescidde kimsenin olmamasından yararlanarak makam ve tecvidime dikkat ederek sesli bir şekilde yavaş yavaş okumuştum ve hemen ardındansa okunan ezan ile ikindi namazımı eda etmiştim. 

Tesbihatımı yapıp duamı ettikten sonra gözüme mesciddeki  kitaplıkta eğik bir halde duran kitap ilişiverdi. Sahabilerin hayatını anlatıyordu. Kitabı elime aldığımda öncelikle kendimi en çok tanınan sahbilerin hayatını bilmek zorundaymışım gibi hissettim çünkü bazen küçük çocuklarla dini sohbetler yapıyor, onlara İslamı anlatıyor ve sorularını cevaplamaya çalışıyordum. Elbette bir hoca kadar bilgi sahibi olamazdım ama doğduğumdan bu yana bir sürü dini eğitimden geçmiştim ve elimde olan bilgileri çocuklara aktarmak bana zevk veriyordu. Onlarla yaptığım sohbetler ya da anlattığım kıssalarda sadece peygamberin değil aynı zamanda onu görenlerin de biyografilerine sahip olmam hem anlatımımı zenginleştiriyordu hem de öğrenmenin çok basit olduğu yaştaki çocukların aklında sıradan bir bilgiymiş gibi yer ediniyordu. Ama her türlü eksiklerim olduğu için en çok tanınan sahabilerin hayatlarını tekrardan okumuştum ve bunu yaparken daha önce neden bu kitapla karşılaşmadığım dikkatimi çekmişti çünkü içinde diğer kitaplara nazaran daha detaylı bilgiler ve bir çok olay yer alıyordu. Diğer sahabilerin de hayatlarını bu şekilde okuyabilmek ve böyle bilgilere kendi kitaplığımda da sahip olmak için kitabın ismini ve diğer bilgilerini hemen telefonuma yazıp aklıma boş bir vaktimde bu kitabı almam gerektiğini not ettim.

Okumayı bitirmem gerektiğini,çok geciktiğimi düşünüp kitabı kapatmadan okumayı sona bıraktığım sahabinin hayatını okumaya başladım. Hakkında daha önce çok fazla bilgiye sahip olmasam da kalbimin en çok yakın hissettiği, en çok ısındığı sahabinin hayatını gözlerime serdim ve bitirince uzun uzun düşüncelere dalıp zamanın nasıl geçtiğini fark edemedim.Zaten tam da bu yüzden saatlerin geçtiğini ve içeriye kitlendiğimi fark edememiştim.

Hangi sahabiyi mi okudum? Enes Bin Malik’i…

Bir Sevda HikayesiWhere stories live. Discover now