Round 2

592 52 74
                                    

Alnımdan başlayan bir ter damlası sol yanağımdan aşağıya yavaşça aktı. Bu beni rahatsız etse bile kolumu kaldırıp silemedim. Ne yapmam gerektiğini, neden burada olduğumu bilmiyordum. Bright yanımda elimi tutuyordu.

Arkamızdan itildik. "Savaşın." dedi bize. "Savaşın yoksa Kral size işkence eder."

O adam konuştu. Halkına refah içinde yaşamalarını hatırlamalarını söyledi. "Biz," dedi Bright. "Ne yapacağız?" Ona baktım ama benimle konuşmuyordu. "İnsanlar..." dedi artık asker olduğundan şüphem kalmayan canlı. Mavi bir teni vardı ve bizden uzundu. Bizden daha yapılıydı. "Yanınızdaki sepette silahlar duruyor. Birini alıp arenaya çıkacak ve öldüreceksiniz ya da öleceksiniz bu kadar basit." İki yanımızda duran sepetlere baktım. Ters bir şekilde durmuş silahlar vardı. Mızrak ve kılıçlar. Sepetin ağzını bazı kol bantları asılmıştı. Bu bantlar genişti ve ortasında yuvarlak bir şey vardı. Ne olduğunu kesinlikle anlamadığım bir şey. "Hey," dedi asker. "Eşyalarınızı verin."

Çantama baktım. "Hadi! Zaman tükeniyor! Acı çekerek ölmek mi istiyorsunuz?" Çantamı ona uzattım. "Sizin üstünüzü neden aramadılar ki? Sahaya çıkın ve sakın hile yapmaya kalkmayın, daha sonra üstünüz aranacak." Bizi tekrardan ucu U'ya benzeyen iki dişli mızrağıyla iteledi. Bright, eline bir mızrak aldı ve ben de aynısını yaptım.

"İNSANLAR SAHAYA ÇIKTI! SONUNDA!" dedi o aynı ses. Kalabalıktan tezahürat duyuldu. "Yanımdan ayrılma." dedi Bright mızrağı öne doğru uzatarak. Korkuyla nefes vererek onun yaptığı gibi mızrağı öne uzatarak dizlerimi kırdım ve iki elimle tuttum. Bu mızrak, askerlerin taşıdığı gibi değildi. Ucunda yarım daire şeklinde bir bıçak vardı. Bıçağın uç kısmı dardı ve aşağıya doğru genişliyor, mızrağın sapı ile birleşiyordu.

Ne yapacağımı bilemeden öylece durdum. Mızrağı saplamam gerekiyordu sanırım ama neye saplayacaktım? Bir yaratık bize doğru bağırarak koşarken onun da mızrak tuttuğunu gördüm. Bizimkinin aynısıydı ama keskin kısmında mavi bir ışın vardı. O momentum içerisinde o yaratıktan kaçınmak için Bright'ı bıraktım ve ikimizin tam ortasından geçti. Elimdeki mızrağa bakarak yere düştüm ve bir düğme buldum. Onu yukarı doğru kaydırınca mızrağın sivri kısmında bir ses duyuldu, keskin kısmın şeklinde mavi bir ışın orada belirdi. Bir ışın kılıcı gibi. Titriyordu. Büyük ihtimalle çok sıcak ve de öldürücüydü. Yaratık bana doğru koşuyordu, sebebi de çok barizdi. Ben güçsüz olandım, bunu anlamak zor değildi.

Bright, beklenmedik bir şekilde yaratığın arkasından ona mızrağı sapladı. Yanıma hızla geldi ve de beni belimden tutarak ayağa kaldırdı. "Onu nasıl yaptın?" dedi mavi ışını göstererek. Onun mızrağında tuşu da yukarı doğru sürükledim. Bright, etkilenmiş bir şekilde mızrağa baktı. Kolu hâlâ belimdeydi ve sıkıca tutuyor öteki eliyle de mızrağı öne doğru doğrultuyordu. Bu koruyucu tavırlar ne kadar havalı olsa da onun elinden kurtuldum ve sırtımı onun sırtına dayadım. "Arkamızdan vurulmak istemeyiz bence." dedim. Yerde bir sürü ceset vardı. Arenaya geç girdiğimiz için şanslıydık çünkü şu an ayakta kalan kimse yoktu. Yutkundum. "Bright." dedim. "Neden kimse yok?"

"Bilmiyorum." dedi. Birbirimizi öldürmemizi mi isteyeceklerdi? Bright, sırtını benden ayırdı. Bunu cidden yapar mıydı? Beni burada, öldürür müydü. Sırtımdan terler boşanırken yavaşça ona döndüm. Mızrağını yanında düz bir şekilde tutuyordu. "Win-" Konuşmasını büyük bir alarm sesi böldü.

"SİLAHLARINIZI BIRAKIN!" dedi aynı ses. "SİLAHLARINIZI BIRAKIN!"

Aniden Bright'ın arkasından bir yaratık belirdi. Bir kadın vücuduna sahipti. Koyu mor bir teni, omuzlarına düşen siyah saçları ve de açık olan alnının tam ortasından hafifçe yukarı uzanan kısa bir boynuza sahipti. Bacaklarının arasında bir kuyruk sallanıyordu. "S-sen-" dedim ama o yaratık bir şey demeden bıçaklarını yere attı. Biz de onun yaptığını yaparak mızrakları yere attık. Yaratık yanımıza geldi. "Arkanızı dönün" dedi ve bizden birkaç adım uzaklaşıp durdu. Ne olduğunu kavrayamadım ama Bright'ın elini tutarak onun yanına gittim. Yaratık göz ucuyla bana bakarak "Yaptıklarımı tekrar edin." dedi ve diz çöktü. Birbirimize baktık, bir kez daha diz çökmemizi söyledi. Diz çöktük.

Seraph Arena (BrightWin) Where stories live. Discover now