28| "Mezarıma hoşgeldin."

3.3K 369 338
                                    

Merhaba güzellerim, finale yaklaşıyoruz ve bölümleri seri yükleyeceğim artık.

Güçlü bir ışık patlaması eşliğinde sonu gözükmeyen devasa salona giriş yaptığında kendi yalancı ihtişamlarına kapılmış, her daim daha fazlasına aç ve bunu elde edebilmek adına her şeyi yapabilecek kadar çaresiz üç zavallı bedenin üzerinde gezdirdi yıldızları andıran parlak gözlerini. Hepsi de birer gezegen gibiydi; dışarıdan bilmeyen gözler için belki de oldukça görkemli görünseler de etraflarına yaydıkları ışık bile kendilerine ait değildi, bir yıldızın ışığını yansıtmaktan fazlası gelmiyordu ellerinden.

Salonun ortasında düzenli aralıklarla yerleştirilmiş hepsi birbirinden farklı ve resmen güç diye bağıran beş tahtın en baştaki ikisi boştu. Duraksadığı yerde daha fazla oyalanmadan gayet sakin adımlarla onlara doğru ilerlerken kenarları kırmızı şeritli, bilekten bağlı topuklu ayakkabıları zeminde hafif tıkırtılar bırakıyordu. Kendisine bakarken gözlerinde oluşan kıskançlık ve nefrete milyon yıllardır aşinaydı. Belki de bu yüzden hiçbir çekince göstermeksizin ona nefretle bakanların gözlerinin tam içine odaklamıştı irislerini.

"Çok geciktin."

Kiraz rengi dudakları keyifle iki yana kıvrılırken tek elini ince belini sıkı sıkıya sarmış gösterişli kemerin biraz daha üstüne koyarak kendisine seslenen Tanrı Samael'in, Ateş'in ta kendisinin, harıl harıl yanan kırmızı gözlerine sanki içlerindeki en derin korkularını görebilirmişçesine dikkatle bakmıştı. İnce lav sızıntılarının kılcal damarlar gibi tüm noktalara yayıldığı kül rengindeki şatafatlı tahtında çenesini dikleştirmesine rağmen kendisinde oldukça iğreti duran yapay bir kibirli ifadeyle oturmuş, parmaklarını kendisinden başka dokunanın acıyla yanmasına sebep olacak yüksek ısıdaki tahtının yüzeyinde sakince gezdirirken kendini hepsinin patronu sanma yanılgısına düşmüş olsa gerek kibir kokan bakışlarının yanı sıra yüzünde alaycıl bir gülüş de oluşmuştu. Aralarında tek tük kızılların da olduğu kömür karası saçları alnına serbestçe düşerken aynı zamanda da canlı alevlerin oynaştığı gözlerini gölgelendiriyor, bakışlarına somut bir derinlik katıyordu. Üzerindeki bedenine tam oturan cehennem ateşinde dövülme savaş zırhı oldukça eskiydi; gerdan taraflarında bir tür ilahi yazıları bulunan kara çelikten yüzeyi yer yer birçok çizikle kaplanmış, uzun süredir cilalanmıyor olsa gerek o eski parlaklığını yitirmiş ve bağlanma noktalarındaki deri ipleriyse fazlaca sökülmeye başlamıştı. Altındaki antik zamanlardan kalma, dizlerinin hizasına gelen eteğe benzer kıyafetin kumaşı kaliteli olmasına rağmen tıpkı ayağındaki basit sandaletler gibi yapıldığı çağın kaba sabalığına ve özensizliğine sahipti.

Tanrı Samael de diğerleri gibi yaşına rağmen oldukça eskimişti ve takıntılı zihniyeti yüzünden ufak bir değişime bile açık da değildi.

Bu antika görünüşüne rağmen zihni halen çocuk kalmış bu adamın yoğun bakışlarına karşın Tanrıça Merrow genişçe gülümsedi. "Daha bir milyar yaşına ulaşamamışken bana hesap sorabileceğinizi sanma yanılgısı nereden geliyor anlamış değilim doğrusu, hem yaş hem de güç olarak benden aşağı konumdasınız üçünüz de sonuçta."

Tanrı Samael'in dudaklarındaki gülüş solup kızıl gözlerinin içerisindeki canlı ateş öfkeyle harlanmaya başlarken onun hemen yanındaki sarmaşıklarla kaplı tahtında oturan günümüz insanlarının ondan saygıyla bahsederken kullandığı Toprak Ana lakabıyla Tanrıça Tolunay, yerlere kadar uzanan capcanlı çimen yeşili rengindeki saçları ve adeta soluk alıp veren sıcak iklimlerin verimli topraklarını andıran koyu kahve gözleriyle şefkatli görüntüsünün ardında tam bir şeytandı aslında. Milyon yıllardır iki üç çiçek ağaç açtırdı diye insanlığın sürekli kendisine övgüler yağdırıp adaklar adamasıyla şımartılmış ufak bir kız çocuğundan fazlası değildi; kendini en üstün ve en merhametli sandığından belki de diğerleri arasında Merrow'a en çok diklenmeye çalışan da oydu.

pirates of atlanta | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin