BÖLÜM 10: KAÇAK

Start from the beginning
                                    

"Numara kullanılmıyor, diyor." dedi fısıldar gibi. Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki, şaşırdım. Tırnaklarını göstermekten çekinmeyen bir kediydi o. Bu kadar masum göründüğüne ilk kez şahit oluyordum. Tam karşımda benim pozisyonumda oturarak başını önüne eğdi. 

"Başına bir şey gelmiş olabilir mi?" diye sordu. Daha çok kendine sorduğu bir soru gibiydi. Cevaplamak istemedim.

"Babamı arayacağım." 

Telefonu elinden alarak engel oldum. 

"Hayır, önce taksi durağına gideceğiz. Nereye bıraktığını öğrenirsek daha kolay olur."

Yanaklarımı silerek ayağa kalktım. Bu hep böyleydi. Kendim düşer, kendim ayağa kalkardım.

"Sen evde kal, ben öğrenip gelirim." 

Elimden destek alarak doğruldum ama sıkışan göğüs kafesimin acısı gittikçe artıyordu. 

"Lanet olsun." diye mırıldandım. 

"Ne oldu?" 

"Beni evde bekle ve kimseye hiçbir şey söyleme."

*

-DERİN'İN GÖZÜNDEN-

Efe yanımıza gelerek, Sarp'ın yanına oturdu. Konuştuklarımızla ilgilenmediği belliydi. Tek düşündüğü, bu semtten, bu evden, bu okuldan bir an önce kurtulmaktı. Haklıydı da. Bu numara benim aklıma gelmişti ve yıllar önce bitirdikleri liseye benim yüzümden tekrar katlanmak zorundalardı. 

Sarp, elindeki kağıdı ortadaki alçak ahşap sehpaya fırlatarak derin nefes aldı. Dişlerini göstererek, bir Efe'nin bir benim yüzüme bakmaya başladı. Kağıtlara ufak bir bakış atarak, Sarp'a döndüm. 

"Bunlar ne?"

Sinirle tekrar soludu.

"Siktiğimin güvenlik kamera görüntüleri!" diye kükredi. Ayağa kalkarak birbirine zımbalanmış kağıtları aldım. Siyah beyaz fotoğraflar kamera kaydından alınmıştı. Alttaki tarih yaklaşık bir ay öncesine aitti ve fotoğraftaki kadın hiç de yabancı gelmiyordu. Elindeki küçük çanta ve gözündeki gözlükle, havaalanında yadırganmayacak bir görüntüsü vardı. 

Gözlerimi fotoğraflardan ayırmadan sordum.

"Kim bu kadın?"

"Kim mi? Kim olacak, o aptal kızın annesi! Bizim planlar suya düşmek üzere bu sürtük karı ve sürtük kızı yüzünden!"

Sabrımın sınırını fazla zorluyordu Sarp. Yükselttiği sesi sinirlerimi bozmuştu. Kullandığı kelimeleri onun ağzından defalarca duymuştum ve ben de kullanmıştım ama şu an durum başkaydı. Dünya, arkasından "sürtük" diye bahsedilecek kızlardan değildi ve bunu o da çok iyi biliyordu.

"Ağır ol Sarp. Kendine gel."

"Olamıyorum abi! Anlaşma bozuldu bozulacak. Hala o aptal kızı mı koruyorsun?"

"Ne koruması lan?! Adam gibi anlatmadan başladın kükremeye. Planla bu kadının gitmesinin ne alakası var?"

Sarp gözlerini devirerek bana baktı. Ellerini şakaklarına koyup daireler çizmeye başladı. 

"Herhangi biryere gitmiyor, kaçıyor! Kızın peşine düştüğümüzü öğrenmiş, götünü kurtarma derdinde!"

"Nasıl öğrenir, nerden, kimden lan?"

"Bilmiyorum. Biz olduğumuzu bilmiyor ama kızın peşine birilerinin düştüğünü öğrenmiş."

"Nereye gidiyor?"

"Ulan sabahtan beri ne anlatıyorum ben? Nereye gittiğini bilsem burda durur muyum?" 

Gözümün önüne Dünya geldi birden. Gözlerindeki ışıltının söndüğünü hayal ettim. Hayatında yiyebileceği en ağır kazığı yemişti ama haberi yoktu. Yaptığı tek şey, koca bir oyunun içinde her şeyden habersiz yaşamaya çalışmaktı. 

"Plan gereği, kızı çoktan öldürecektik. Babası kızını ölü biliyor. Biz hala kıza yakınlaşamadık bile. Ya bu sürtük annesi, babasının yanına; kızın ölmediğini ispiyonlamaya gidiyorsa? Patron hepimizin götünden kan alır!" 

"Ne yapacağız?" Efe bıkkınlıkla bir cevap bekliyordu ama ben vermek istemiyordum. 

Dünya masumdu. Daha önce tanıdığım tüm insanlardan daha masum. Sadece, aldığı gardın arkasında çektiği yalnızlık onu asi biri yapmıştı. Bu duyguyu iyi biliyordum. İnsanların arasında görünmez olmayı istemeyi, hep kalın duvarların arkasına gizlenmeyi çok iyi biliyordum. Beni kabuğumdan şimdi yaptığım iş sıyırmıştı. Benim gibileri korur, can yakanların canını alırdım ben. Benim tek işim buydu.

"Kız ölecek."  sesim tekdüze ve yüksek çıkmıştı. Gözlerimi korkusuzca Sarp'a dikerek devam ettim. "Onu ben, kendi ellerimle öldüreceğim." 

SİYAHWhere stories live. Discover now