BÖLÜM 31: SAHTE

15.7K 678 99
                                    

Banyodan çıktığımda, karşımdaki silüetle birlikte korkudan olduğum yerde sıçradım. Derin, elindeki büyük kupayla tam karşımdaydı ve uzun parmaklarının çevrelediği kupadan yükselen buharlar insanın iştahını kabartıyordu. Üstelik burnuma gelen taze kahve kokusu, duşta bırakamadığım bütün yüklerimi alıp götürdü sanki. Endişeyle bana bakıyordu ve gözlerindeki kırılmazlık; bana her seferinde onun yanında ne kadar da güçsüz kaldığımı gösteriyordu. 

O güçlüydü. Bir sürü sorunu vardı ama o bütün bunlara göğüs germeyi başarmıştı. Ayaktaydı. Birilerinin aksine, kaderine sövmek yerine, acılarıyla yüzleşiyordu. Acılarla yüzleşmek belki de onları küçültüyordu ama ben nerden bilecektim ki? Başıma gelen her acıda, kalbimdeki her kırıklıkta yalnızlığıma sığınmış, gözyaşlarıma sarılmıştım. Her zaman, güçlü olduğumu düşünüp kendimi avutsam da; aslında öyle değildim biliyordum. Her zaman bir neden arıyor ve ardından yanaklarımdan dökülen gözyaşlarımla beraber teselli edilmeyi bekliyordum. 

Bu huyumdan nefret ediyordum. Başım ne zaman dara düşse, yanımda bir beden istiyordum. Rüzgar belası başıma buyüzden gelmişti. Derin'in yokluğunda ona sığınmış, aklımca onu kıskandırmak için hiç tanımadığım bir katili evime sokmuştum. Ve işte sonuçları ortadaydı. 

Ellerimdeki nemli havluyu kenara bırakarak, Derin'in elindeki kupayı aldım. Üzerimi banyoda değiştirdiğim için şanslıydım. Bütün bunlarla uğraşırken, bir de üstüne çoukça bir utanç ekleyemezdim. Bana ayrılmış odaya doğru ilerlerken, Derin de ses çıkartmadan beni takip ediyordu. Koridorda sadece ikimizin tok ayak sesleri vardı. Ben yatağın kenarına otururken o ayakta kalmayı seçmişti. Üzerine geçirdiği kıyafetlerin hepsi siyahtı ve bu bana iyi hissettiriyordu. Hayatım boyunca bunu düşünmüştüm. Siyah, kesinlikle beni mutlu ediyordu. Siyah, benim rengimdi. Siyah, benim sığınağımdı. Siyah, bendim.

Ben, yerime oturur oturmaz konuşmaya başladı ama gözlerime hiç bakmıyordu. Sanki, aklındakileri bir sıraya dizmişti ve unutmadan bana anlatmak istiyordu. Elimdeki kupayı daha çok sıkarak, söylediklerine dikkatimi vermeye çalıştım. Ama lanet olsun ki olmuyordu. Yüz hatları, bütün gün övsem de tam anlamıyla tarif edemeyeceğim kadar eşsizdi. Sert görüntüsünü, koyu kahverengi gözleri tamamlıyordu. İri gözlerinde belirgin bir korkusuzluk ve gizem vardı. Sanki, hiçbir zaman onu tam anlamıyla tanıyamayacaktım. Sanki, bütün olanları bana anlatmamıştı ve eksik birşeyler vardı. Yüzümü anlamsızca buruştururken seslice soludum. Bu durumdan nefret ediyordum. İnsanlara güvenemiyordum ki bu da beni daha güçsüz kılıyordu. Sonunda, kafasındakileri söylemeye artık hazırmış gibi olduğu yerde donakaldı ve hemen ardından büyüleyici gözlerini benimkilere dikti. Bana söylüyordu ama aslında haberi yoktu; ateş olan oydu. Ve ben eğer bir gün yanacaksam, kesinlikle onun yüzünden yanmalıydım. Ona dokunarak, onu isteyerek, onu sindirerek, ona tutunarak.

Uçurumdan aşağı düşmemek için, sağlam olmayan bir ipe tutunuyor ve beni yukarı çekmesini istiyordum ama onun tek yaptığı beni aşağı çekmekti. Çünkü, kendisi de büyük bir hızla aşağı çekiliyordu.

Kulağıma gelen büyük gürültüyle başımı kaldırıp, tekrar o korkusuz gözlere baktım. Suratımı inceliyordu ve şaşırmıştı.

"Beni duyduğuna emin misin? Çok boş bakıyorsun."

Evet, bu mantıklı. Çünkü, izlenilip özet çıkartılabilecek kadar kusursuzsun Derin Bey.

"Kahve güzelmiş."

"Gerçekten... Tuhafsın. Ama bu çok normal sanırım."

Teşekkürler. Başını onaylarcasına sallayarak, en başa aldı. Bu sefer ses tonu daha yumuşaktı ve cümle aralarında sıkça duraksıyordu. Sanki, küçük bir çocuğa birşeyler izah etmeye çalışıyordu. 

SİYAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin