BÖLÜM 10: KAÇAK

20.1K 932 20
                                    

"Dünya? Dünya neler oluyor konuşsana?" 

Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum ki. Annemin bana yalan söylediğini mi söyleyecektim? En yakınımın, en güvendiğim, en sevdiğimin beni göz göre göre kandırdığını; düşünmeden yalnız bırakıp gittiğini mi söyleyecektim? Nasıl söyleyebilirdim ki? Hangi kelime tarif ederdi bu hayal kırıklığını?

Naz telefonu kulağına götürdü ve bir şeyler söyledi. Sonra da kolumdan tutarak beni mutfağa sürükledi. Elime verdiği bir bardak suya öylece bakıyordum. İnanamadığım, cevap istediğim pek çok soru vardı.

"Kızım konuşsana ne dedi sana o moruk?"

Naz yüzüme endişeli bakışlarla bakıyordu. Onu daha fazla endişelendirmek istemiyordum ama ağzımdan çıkacakları bilemiyordum. Belki de ağlardım, ki bu istediğim en son şeydi.

"Annem... Orda değilmiş Naz. Annem orda değilmiş, bana yalan söyledi!" 

Ona değil, kend,me bağırıyordum. Kendime atıyordum bu çığlığı. Gerçekleri daha çabuk kabullenmek istiyordum bu yolla. Parmaklarını saçlarıma bastırarak yüzümü okşadı.

"O yaşlı bunak bir süredir ilaç içiyor Dünya, bunu biliyorsun. Kafası çoktan uçmuş olmalı, teyzem sana neden yalan söylesin?" 

Soruyu kendime sordum. Neden söylerdi ki böyle bir yalanı? Bir anne, kızını dağ başında, tek başına neden bırakır giderdi ki? Gözümden akan tek damlayı hızlıca silerek, ayağa kalktım. 

"Nereye?" 

Üst kata çıkıp, annemin odasına girdim. Dolaplarını açarak, yanında neleri götürdüğüne baktım. Yıl sonunda, okul bittikten sonra ben de gidecektim buyüzden yanına çok fazla şey almamasını umuyordum ama umduğum gibi olmadı. Yatağın yanındaki küçük komodin, duvardan duvara dolaplar, eski meşin dolaptaki özel eşyaları... Her şeyi almıştı. Dolaplar bomboştu ama ben bunu o gittikten çok sonra farkedebilmiştim. Kendime lanetler okuyarak yere çöktüm. Nefes alamadığımı hissediyordum. 

Merdivenlerden gelen topuklu sesleri, Naz'ın geldiğini haber veriyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama yapamadım. Bacaklarımda hiç güç kalmamıştı ve nefesim git gide kesiliyordu. 

"Dünya? Dünya saçmalama. Annen orda tamam mı? Aptal kuruntularından vazgeç!"

Gözümle karşısında çöktüğüm boş dolabı işaret ettim. Yaklaşarak dolapları kontrol etti. Benimle aynı hizaya gelerek, ellerini yanaklarımdan süzülen yaşlara bastırdı. Düzensiz nefesimi farketmemişti. Bu işime geldi, hastalıkla uğraşacak kadar iyi hissetmiyordum. 

"Onu arayacağım tamam mı? Nerde olduğunu soracağım ve geçerli sebebini dinleyeceğiz." 

Sustum. Konuşmak, şu an yapmak istediğim en son şeydi. Naz elindeki aldığı son model cep telefonunu kulağına götürerek yüzüme baktı. İkimizin de istediği şey aynıydı. Bu çok sık olmazdı doğrusu. 

Açan olmuyordu, bu anlaşılıyordu. Telesekreterein sesi bana kadar geliyordu. Ama o inatla numarayı tekrar tekrar arıyordu. Bozulan sinirlerimin etkisiyle telefonu kulağından çekip yere firlattım. 

"Gitmiş işte, aptal! Açmıyor değil mi? Açmıyor işte!" 

Kendim sorup, kendim cevaplıyordum. Çenemi kapatıp ağlamaya devam ettim. Hıçkırıklar nefes alamamama daha da yardımcı oluyordu. Elimle boğazımı tutarak, nefes almaya çalıştım. İlaç almam şarttı.

SİYAHWhere stories live. Discover now