II - ❝Kuşunun Peşini Bırakmayan Kafes❞

Start from the beginning
                                    

"Düşemezsin."

Tek bir cümlemle ayağa kalkıp merdivenlere çıkmış, kendisini bile isteye boşluğa bırakmıştı. Sonuç olarak kolu, bedeninin altında kaldığı için kırılmış ve alçıya alınmıştı. Hastanede bana kalem bulup vermiş ve ismimi yazmamı istemişti. Alçısına ismimi yazdığımda bir ay kadar sonra çıkardığı alçıyı hatıra olarak bir kutuya koymuş ve bugüne kadar dolabında saklamıştı.

Hastanedeyken bana, "Acını hissettim," dedi. "Peki, sen benimkini hissettin mi?"

Ona inanmamıştım ama düşğü zaman kalbimin nasıl acıdığını hissettiğimde haklı olduğunu anlamıştım.

"Hissettim."

2 hafta sonra...

Küçükken dedemle uyumadığım zamanlar kimsesiz olduğumu hissederdim. Doğar doğmaz hayatın en sağlam tokadını yiyen, anne ve babası olmayan bir çocuk olduğumu düşündüğümde kimsesiz kelimesi belki de tam olarak beni tanımlıyordu. Odamda yastığıma sarılıp gözyaşlarımı akıttığımda bana masal anlatmasına ihtiyacım olan annemi ya da babamı düşünürdüm. Tek sorun onların yüzünü bile bilmemem, seslerini daha önce hiç duymamamdı sanırım.

Bir keresinde bodrum katında birkaç kaset bulup salona taşımıştım. Halam ve eniştemin düğün kasetini izlemek istemiş ve yakalanmıştım. Rana teyze, hışımla kaseti çıkarmış, gözlerimin önünde parçalara ayırmıştı.

Sonradan anlamıştım. O kasette bana yasak olan annem ve babam vardı.

Dedem çok çalışmasa belki daha az hissederdim kimsesizliğimi. Gün içerisinde yengemin çocuklarına karşı olan sevgisi beni mahvediyordu çünkü. Akşam yediye kadar bin defa ölüyor, kapı çaldığında ve elinde çikolatayla gelen dedem sayesinde bir defa diriliyordum.

Bazen amcam bana sarılmak isterdi. Korkardım ve ona sarılamazdım. Babamın yerine koymak, ona bağlanmak her zaman beni korkutan bir detaydı çünkü.

Bazen halam saçımı okşamak, örmek isterdi. İzin vermezdim. Bunu annelerin yapması gerektiğini düşünür, yengemin Aysar'ın saçlarını toplamasını hayranlıkla izlerdim. Ben ise aksine sürekli saçlarımı açık bırakır, toplamazdım.

Her kimsesiz kızın saçı biraz dağınıktır çünkü.

Dedem bana masal anlattığında sonuna varamadan uyuyakalırdı. Ben hiçbir masalın sonunu bilmeden, duymadan büyümüştüm. Belki de bu yüzden kendi hikâyemin sonunu da öngöremiyordum.

Uyandığımda koca iki haftanın nasıl geçtiğini sorguluyordum. Tek bir kelime ifade ediyordu sanırım bu iki haftayı. Sessizlik. Dedemle sessizdik. Turan'la sessizdik. Ama en beklenmedik olanı Zamir'le sessizdik. Katiyen konuşmuyor ama sürekli karşı karşıya geliyorduk. İnatlaşıyorduk. Geceleri verandada oturup içki içiyordum. O ise gelip benden uzakta oturup sigarasını içiyordu. Pervasızca... Ben kaç kadeh içsem, onun küllüğüne o kadar izmarit birikiyordu.

Düşüncelerim eşliğinde uzun bir duş almış, ardından saçlarımı havluya sardıktan sonra bornozumu giyerek banyodan çıkıp odama girmiştim. Mart kapıdaydı ve havalar yavaş yavaş ısınıyordu. Bu yüzden üzerime ince bir bordo kazak, altıma siyah bir tayt giymiş, kazağı salaş bir şekilde dışarı çıkarmıştım. Ayağıma geçirdiğim kısa, siyah botlarımdaki gümüş fermuar, bilekliğim ve boynuma taktığım uzun gümüş kolyeye uyuyordu. Kolyemin ucunda ay sembolü vardı. Bunu Hazal'la beraber geçen hafta almıştım ama ilk defa takıyordum.

HALEFWhere stories live. Discover now