11→ Hediye İster Misin?

En başından başla
                                    

Doğrusu on dokuz yaşımı göreceğimi hiç düşünmemiştim ama işte bugün on dokuz yaşımı görüyordum ve nefret ettiğim o hüzünle karışık mutlu yüz ifadeleri yoktu çevremde. Yalnızdım,yaşıyordum. Belki de bu hayatta asla başıma geleceğini düşünmediğim iki şeyi aynı anda görmüştüm.

Şu anda bulunduğum evde kimse benim hayat denilen labirente bugün atıldığımı bilmiyordu. Bugün soluk almaya başladığımı, bugün ailemin hayatını mahvettiğimi,bugün adeta bana arkadaş olan kalbimdeki o arızayla tanıştığımı.

Onlar için normal bir gündü, yaşanıp arkaya çöp gibi atılacak fazladan bir gün. Yanımda uyuyan Barış, her şeyden habersiz soluk alıp veriyor arada sanki yanından kalkıp gitmişim gibi kolunu benim tarafıma doğru atıyordu. Az önce yanından kalkıp, pencerenin önüne gelmiştim. Kolu bir kez daha benim tarafıma doğru kalkarsa, bu sefer teni acı bir soğuklukla karşılaşacaktı.

O, benim yanından kalktığımı fark edip homurdanmaya başlamadan önce biraz daha pencereden dışarıyı izleme şansım vardı.Kendimi garip hissediyordum, diğer doğum günlerimde de böyle hissedip hissetmediğimi bilmiyordum ama içimde garip bir bulantı vardı.

Kusacakmış gibiydim, sanki kusarsam on sekiz yıl boyunca yediğim o bütün pastaları vücudumdan atacaktım. Keşke böyle bir şey mümkün olsaydı, acı ve gözyaşıyla önüme konulan o pastaların acı hatıralarından da böylelikle kurtulabilirdim belki.

"Pencereyi kapat." dedi arkadan kalın ve uykulu bir erkek sesi.Yanından kalktığımı fark etmesi, düşündüğümden daha kısa sürmüştü.

"Üşüdün mü?" dedim göz ucuyla ona bakarken.

Gözümün içine bakarak kestiği siyah saçları yatağın üstünde süzülüyordu, açılmakla açılmamak arasında kalan siyah gözleri bulantılı bir suya bakar gibi anlamsızdı. Sorum karşısında eliyle yüzünü ovuşturdu ve,"Hayır." dedi mahmur mahmur."Ama sen üşüyebilirsin."

"Hava soğuk değil."

"Mart ayındayız," dedi yataktan kalkmak için yorganı tekmelerken.Söyledikleri karşısında sanki yorganı değil de kalbimi tekmelediğini hissettiren bir duyguyla mide bulantım bir kat daha artmıştı.

Mart ayında olduğumuzu bilmesi, doğum günümü de bileceği anlamına gelmiyordu ki.

"Nisan, niye kusacakmış gibi bakıyorsun?"

"Hiç farkında değilim,"dedim yalan söyleyerek."Ben gidip kahvaltı hazırlayayım, birazdan Emirler gelir."

Odadan kendimi attığımda, Barış esnemekle meşguldü. Benim hakkımda olan şeyleri saniyesinde unutmak gibi bir kabiliyeti vardı, önceden canımı yakan bu özelliği nedense bugün içimi rahatlatıyordu.

Kimsenin üstelemesini istemiyordum, saplantılı gelebilir ama kimsenin doğum günümü bilmesini de istemiyordum.

Kahvaltılarla uğraşmak, yumurta kırmak ve sıcak bir çay yapmak gibi şeyler kendimi daha iyi hissetmemi sağlarken, kapının zili çalmaya başlamıştı. Eğer böyle ısrarcı çalıyorsa, gelen Emir demekti. Kendisini hiç yormadan bir kere basıyorsa, Tekin ve zili çalmak yerine kapıya tıklıyorsa Canberk.

Artık kapıyı çalışlarına kadar ezberlemiştim yeni arkadaşlarımı.

"Barış!" diye seslendim içeriye doğru. Bir yandan da elimdeki ekmek sepetini masaya yerleştiriyordum. Banyodan aheste aheste çıkan Barış,"Ben baktım!" demekle yetinmiş ve ardından da kapının açıldığını belli eden bir klik sesi gelmişti.

Bir Kelebek HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin