aptal kertenkele ve balkon

En başından başla
                                    

"canınız acıdı mı?" hyunjin'in soruları bana göre çok saçmaydı. aynı yaştaydık ve ben utançtan yastıklarımdan birini kullanarak kendimi boğmak isterken onun bu kadar rahat oluşunu dinlemek istemiyordum.

"hayır. yani o da biraz aslında. dayanılmayacak bir şey değildi." diye cevap verdi minho. sevişmiş bir insan nasıl değişirdi bilmiyordum, ama değişmeliymiş gibi geliyordu. chan hyungla sevişmişti, artık beni istemezdi sonuçta. yani şansım kalmamış demek olabilirdi bu. ben sevişmeyi bilmiyordum bile.

"acıdıysa neden yaptınız ki?" diye sordum ellerimle oynarken. ikisinin de bana döndüğünü hissediyordum ama kafamı kaldıramadım. utanmıştım bir kere, canım da acımıştı. minho'ya yetemeyeceğimi artık somut olarak kanıtlamıştı evren bana.

"jisung, insanlar sevişir." hyunjin omzuma vurdu. daha inceydim o zaman, bu yüzden biraz sarsıldım. "sevişmek için bir nedene ihtiyaç yok galiba. istedik sadece." dediğinde minho yatakta yeniden eski pozisyonumu almaya çalışıyordum.

o zaman anlamamıştım işte. şimdi mingi'yle sevişmek üzereyken anlayabilmiştim ancak. sevişmek için onların başka sebepleri de vardı tabi ki, aşıklardı. ben de aşıktım, sadece mingi'ye değil.

"emin misin?" diye sordu mingi. tozlu olduğuna emin olduğum kanepede mingi'nin altında uzanıyordum. emin de değildim üstelik. dediğim gibi, bu kadar büyütülmesine anlam veremiyordum.

ama kafamı salladım ve mingi'yi bana zorla yaptırıyormuş psikolojisinden çıkartmaya çalıştım. öpen de bendim sonuçta. bunu ön görmemiştim ama ben başlatmıştım.

mingi beni yeniden öptü. sert öpüyordu. ya da ben alışık değildim öpülmeye. rahatlamaya çalıştım. kötü hissettirmiyordu aslında, daha önce kimse benimle böyle ilgilenmediği için hoşuma gitmişti. minho'nun kahverengi, çoğu zaman oymak çoğu zaman da sonsuza kadar bakmak istediğim, gözlerini zihnimden çıkarabilseydim daha bile iyi hissederdim eminim.

sevişirken düşünmemen gereken şeyleri düşündüğüm için mi canım acıdı bilmiyorum. ama canım acıdı. minho'nun söylediği gibi dayanılabilecek bir şey değildi üstelik. kalçam, kollarım, bacaklarım ve aptal kan pompalayan organım kolay kolay geçmeyeceğini düşündürecek kadar ağrıdı.

mingi kanepeden ve üstümden inip yere uzandı. gözümün ucuyla bile ona bakacak halim yoktu aslında, bu yüzden çıkan hışırtılar işime yaradı. sigara sarıyordu ve birazdan bana uzatacağını biliyordum.

seksten sonra içilen sigaranın da, aynı seks gibi, abartıldığını düşünürdüm hep. mingi'nin çoktan yakıp benim dudaklarım arasına bıraktığı dalı içime çekerken bir şey beklememiştim. boğazımın da ağrıdığını o zaman fark ettim. bütün vücudum ağrı içindeydi ama bununla ilgili bir şey yapacak kadar enerjim kalmamıştı.

"aç mısın?" diye sordu mingi yeniden ona uzattığım sigarayı alırken. kafamı salladım çünkü midemin her hangi bir şeyi alamayacağına emindim. bulanıyordu ve sebebinin kendimden tiksiniyor oluşum değil de mucizevi bir şekilde hamile kalmış oluşum olmasını istiyordum.

telefonum çalmaya başladı. yerde mingi'nin bir kaç adım ötesinde duruyordu ve yattığım açıdan kimin aradığını göremiyordum. mingi telefonumu eline alıp bana uzattı. "changbin."

sıkıntılı bir nefes verdim açmadan önce. şu an bir çeşit azar duymak istemiyordum, aslında hiçbir şey duymak istemiyordum. "efendim changbin?"

"jisung! ben felix!" felix'in kalın sesi beni gülümsetti. changbin'i de seviyordum ama onunla , özellikle hala üstümde mingi'yle sevişmiş oluşumun izleri varken, konuşacak kadar olgun hissetmiyordum. "efendim felix?"

someone's someone | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin