Bölüm 2

2.5K 222 77
                                    

Kitap [Beni Orada Bulacaksın - Jenny B. Jones]

Müzik [Barış Akarsu - Yeter Ki]

Film [Amélie] -izlemediyseniz mutlaka izleyin, çok şey kaçırıyorsunuz-

~

Öğle arasının geldiğini belirten zil sesini duyunca elimdeki kalemi bırakıp iç çektim.

Karnım acıkmıştı ve bunun en büyük nedenlerinden biri sabahları kahvaltı yapmamamdı. Uyanınca önümde çikolatalı kurabiye olsa bile yiyemezdim, tuhaf ama gerçek.

Hâlâ defterine şekiller çizmekte olan Yekta'yı dürtüp kendine getirdim.

"Hadi, bir an önce gidip sıraya girelim."

Yemekhanemiz oldukça geniş ama dizaynı tuhaftı. Kare kare, dört kişilik masalar yerine tüm yemekhaneyi boydan boya kaplayan, iki uzun masa ve kenarlarında sandalyeler vardı.

Bununla gruplaşmayı engellemeye çalışmışlar ama pek başaramamışlardı.

Guruldamaya başlayan karnımı dinleyerek Yekta'yı daha çok çekiştirmeye başladım.

"Hadi Yekta! Acele et, beklemek istemiyorum."

Gözlerini kırpıştırıp sıranın altından telefonunu çıkartıp cebine koydu.

Sıradan kalktığımız sırada Begüm ve Sefa da sınıftan çıkmak üzerelerdi. Sınıftan çıkmadan önce cam kenarına son kez baktım, Fırat yerinde yoktu. Galiba bizden önce çıkmıştı. Onu fark etmemiştim.

Yemekhaneye gidene kadar haftasonu planı hakkında konuştuk ama bir araya gelmeden kesin bir şey söylemek istemiyorduk.

"Yemekte konuşuruz, daha iyi karar veririz."

Sefa, her ne kadar kendisi 'mavi' dese de siyaha yakın lacivert renkli gözlü, ortalama bir boya sahip biriydi. Sürekli yukarı doğru kaldırdığı siyah saçlarıyla kolayca dikkat çekiyordu.

Begüm, benim aksime ince bacaklı ve ince belliydi. Bense göbeğim çıkmasın diye korse çoraplar giyer, ne yediğime dikkat ederdim.

Eh, bazıları doğuştan şanslı oluyordu.

Yemekhaneye indiğimizde tüm gözler bize çevrilmedi, ya da arka fonda havalı bir müzik çalıp saçlarımız havalanmadı.

Herkes yemeklerine devam ediyor, sıra ilerliyordu.

Yavaş yavaş dolmaya başlayan masada henüz bizimkiler yoktu, ilk gelen bizlerdik ve sıranın arkasına geçtik.

Yemekte domates çorbası, taze fasulye tavuklu salata, bir çeşit püre, pilav ve tatlı olarak çilekli puding vardı. Ben salata, çorba ve püre almakla yetindim.

Neyse ki sırada uzun süre beklememiş, masadaki en boş yere geçmiştik. En az altı kişilik yer kaplıyorduk.

Yekta, Sefa, Begüm ve ben karşılıklı oturduk. Polen ve Ayşen bizden sonra, ellerinde tepsilerle birlikte geldiler. Ayşen, okula nakil olarak sonradan gelmişti -yaklaşık iki hafta sonra- ve çabucak arkadaş olmuştuk. Kafasını Johnny Deep ile bozmuş, kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından yeşil gözler ve gür kirpilerle bakan bir kızdı.

Yemeklerimizi yemeye başlayınca aynı zamanda haftasonu hakkında da konuşmaya başladık.

"Ozan'la Çınar'ı da arayalım, yemektedirler şimdi."

Ozan ve Çınar, Ayşen'in nakil geldiği yerde okuyorlar ve onun arkadaşları. İkisiyle de zamanla yakınlaşmıştık, kafa dengi insanlardı.

"Alo? Ozan ne yapıyorsun, yemeğe çıktınız mı?"

Ayşen karşıdan gelen sesleri dinlerken ben de yemekhaneyi hızlıca taradım. Ya burada yoktu ya da gözden kaçırmıştım onu.

"Sabah erkenden toplanıp tüm günü birlikte geçirebiliriz, tam anlamıyla sınav öncesi stresimizi atarız. Nasıl olur?"

Sefa'nın önerisi güzeldi. Ona katıldım.

"Bence olur. Kahvaltıyı birlikte yapıp Taksim'e gidebiliriz, alışveriş ve sinema da olur."

Ayşen söylediklerimizi telefona tekrar etti, aldığı cevaba göre Ozan ve Çınar da kabul etmişti.

"Telefonu hoparlöre alsana, daha rahat konuşuruz."

Ayşen Yekta'yı dinleyerek telefonu ortaya koydu, artık Çınar'ın sesini duyabiliyorduk.

"Paralarınızı, izinlerinizi iyi hazırlayın. Kesin bu haftasonu buluşuyoruz o zaman?"

Telefondan konuşan Çınar'a, Begüm katıldı.

"Aynen aynen, hangi gün peki?"

"Cumartesi nasıl olur? Ertesi gün de yatarız." Polen konuşurken ben yemeğe devam ettim, salata tam istediğim gibiydi, tuzsuz ve tavuklar iyice haşlanıp parçalara ayrılmış halde. Okulumuzun en azından yemekleri güzel oluyordu.

Ailemden izin almam sorun değildi. Sadece Rabia'nın benimle gelmesini isterlerdi ki bu da benim için uygundu.

"Gün sorun değil benim için, sadece biliyorsunuz Rabia da gelir."

Arkadaşlarım Rabia'yı, benden bir yaş küçük olan kız kardeşimi severlerdi. Zaten o da sevilmeyecek gibi biri değildi, benimkilerle aynı olan gözleri ve kıvırcık saçlarıyla kolayca uyum sağlayabilen bir yapısı vardı. O farklı bir liseye gidiyordu.

Doyduğumu hissettiğimde tepsiye baktım, çorba bitmiş, salata ve püre de az kalmış. Zayıflamak istiyordum ama bunun için tek bir girişimde bulunmuyordum. Nefret ettiğim özelliklerimden bir diğeriydi bu.

Aklıma gelen bir seçenekle suyumdan son yudumumu aldım.

"Ben kütüphaneye gidiyorum, sınıfta görüşürüz."

Başta Yekta olmak üzere herkesin merak dolu gözlerini üzerimde hissettim, hemen geçerli bir neden bulmalıydım.

"Rabia bir kitap hakkında soru sormuştu da, onların kütüphanesinde yokmuş."

Onlara veda edip kütüphaneye doğru, en üst kata çıktım.

Diğer okulların aksine kütüphanemiz geniş ve güzeldi, en üst katta, çatı katından bir alt kattaydı. Hani kahve kupanızı alıp manzaraya bakabileceğiniz bir ortamı vardı.

Fırat eğer yemekte değilse, kesin buradadır.

Merak, yaprak kemiren kurtlar gibi içimi kemiriyordu, üç yıl gibi bir süredir, çok uzun zamandır Fırat'la konuşmak istiyordum ama hep itmişti beni. Bu sefer farklı bir şey deneyecektim ve işe yaramasa bile en azından içim rahat edecekti.

Önünden geçerken, kızlar tuvaletine girdim. Her öğle arasında olduğu gibi, burası da boştu. Aynanın karşısına geçip, kendimi incelemeye başladım.

Olağanüstü sıradan biriyim demiştim ya, tamamen haklı olduğumu bir kez daha gördüm.

Siyah saçlarımı, sade ve gevşek bir örgüyle sağ omzuma doğru bırakmıştım. Sabahları çok üşengeç olduğum için bu model kolayıma geliyordu ve okul çıkışında açtığımda doğal ve güzel duruyordu. Kumral olduğum için kaşlarım gür ve siyahtı, kuaför düzgün bir model vermişti onlara. Kahverengi gözlerim, vücudumdaki en beğendiğim yerdi ve beyaz göz kalemi kullanıyordum, bu gözlerimi olduğundan daha büyük gösteriyordu.

Siyah pantolonumu ve gömleğimi düzelttikten sonra tuvaletten çıktım ve koridorun sonundaki kapıya doğru ilerledim.

Kütüphanenin kapısını aralarken, bugün hayatımda bir şeylerin değişeceğini bilmiyordum.

~

Bay Sessizlik ve Bayan GürültüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin