Bölüm 14

1.3K 192 51
                                    

Kitap [Jack London - Martin Eden]

Müzik [Anathema - Parisienne Moonlight]

Film [Batman Başlıyor - Kara Şövalye - Kara Şövalye Yükseliyor] (yani bence bu üçlemeyi izlemeden ölmeyin)

~

Saatler gelip geçmiş, öğle arası gelip çatmıştı ancak Fırat okula gelmemişti.

Neden böyle yaptığını bilmiyordum, tamam... Normalde Fırat tüm devamsızlıkları kullanırdı ama böyle bir günde gelmemesi saçma bir şekilde kendimi ekilmiş hissettirdi.

Herkes getirdiği yemekleri çıkartıp birleştirdiğikleri masalara dizerken Yekta'nın getirdiği içecekleri ve akşamdan yaptığım kurabiyeleri çıkartıp yemeklerle ilgilenen kalabalığa ben de karıştım.

Yaklaşık on dakika sonra elimde iki tane tepeleme dolu tabak vardı, Yekta da ikimiz için içecekleri doldurmuştu. Tüm sınıfların bizim gibi olduğuna emindim.

Sınıfta müzikleri ayarlayan birileri olur ya, adını pek hatırlamadığımız, çoktan akıllı tahtadan çok sevilen bir şarkı açmıştı. Ben tabağımda, muhtemelen hiçbirini bitiremeyeceğim yemeklere başlarken Yekta çoktan tabağı yarılamıştı hatta benim tabağıma kaçamak bakışlar atmaya başlamıştı.

Yemekler yenip hediyeler verilince kendi hediyemi açtım, bir kahve kupasıydı. Klasik hediyelerden biriydi ve sınıfın dışında yemekhanede de sık sık karşılaştığım bir çocuk tarafından alınmıştı.

Ona teşekkür edip kendi hediyemi de sahibine verdikten sonra beni sınıfta tutan bir şey kalmadı ve Yekta'ya haber verdikten sonra kütüphaneye gitmek üzere sınıftan ayrıldım. Tabağımda kalan yemekler için endişelenmiyordum çünkü Yekta onları yiyeceğini zaten açık açık belirtmişti.

Kütüphaneye giderken bir yandan da hangi kitabı okuyacağımı düşünüyordum, Fırat olsa da olmasa da öğle arasında kitap okumaya alışmıştım bir kere, vakti boşa geçirmekten kat kat daha iyiydi. Üstelik sınıfta kulağı sağır eden, sözleri en fazla yeni okuma yazma öğrenmiş biri tarafından yazılmış şarkılar çalarken...

Kütüphanede, geçen seferkinin aksine neredeyse kimse yoktu. Tüm sınıflar bizim gibiydi anlaşılan. Uzun zamandır yeniden okumayı düşündüğüm Moby Dick'i bulana kadar çocuk kitapları bölümünde gezinip aradığım kitabı bulunca alışkanlık gereği Fırat ile oturduğumuz masaya doğru ilerledim ve gün boyu aklımdan çıkmayan çocuğu karşımda, her zamanki rahatlığıyla kitap okurken buldum.

Gördüklerim beni şok etmeye yetecek türdendi ancak gerçekti! Siyah kapşonlu hırkası ve ayni renk pantolonuyla elindeki kitabı okuyor, bir yandan da not defterine ufak ufak karalamalar yapıyordu. Ancak her zamankinden farklı olan bir şey vardı, bu sefer dinlediği müziğin sesi dışarısı yerine kulaklıkla sadece ona gidiyordu.

O anki şaşkınlığımla yerimde hala durduğumu fark edip sanki normal bir günmüş gibi tam karşısına oturdum ve gözlerimi ona diktim.

Hareketliliği görünce kafasını kaldırdı, gözlerindeki şaşkınlık elle tutulabilecek kadar gerçekti.

Aslında amacım ona bakıp kitap okumaya başlamaktı ancak Fırat kulaklıklarını çıkartıp defteri kapatınca bu fikrimden vaz geçip söyleyeceklerini bekledim. Bir yandan da not defterine ne yazdığını merak ediyordum ki beni ilgilendirmeyen bir şeylere olan merakım yine mesai yapmaya başlamıştı.

"Burada ne arıyorsun?"

"Asıl sana sormak gerek bu soruyu! Ben kitap okumaya geldim de, sen sınıfa gelmeyip burada ne yapıyorsun?"

Omuz silkti.

"Kutlamaları sevmem."

"İyi de, neden derslere girmedin? Derslere girmediysen sabahtan beri burada mısın? E okula gelmeseydin o zaman?"

Kaşlarını kaldırdı, yüzünü daha dikkatle inceledim ancak gözleri grinin siyaha yakın olanı mıydı yoksa maviye mi bir türlü çözemiyordum.

"Bu kadar soruyu aynı anda mı düşündün? Tuhafsın."

Ona dil çıkarma iç güdümü zorlukla dizginledim ancak ağzımdan çıkan alaylı sözleri bunun kadar kolay engelleyememiştim.

"Bana diyene bak! Bu kadar zamandır okulun kütüphanesindesin ve bana tuhaf diyorsun..."

"O konuda... Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."

Arkama yaslandım ve ayaklarımı daha rahat uzatmak için yanımdaki sandalyeleri kendime iyice yaklaştırıp sandalye üzerinde bağdaş kurdum.

"Dene, zor olmasa gerek."

"Sınıfa gelmek istemedim çünkü kutlamaları gerçek anlamda sevmem, dışarıda durmak istemedim çünkü gidecek bir yer bulamadım. Öğle arası bittikten sonra derslere gireceğim, devamsızlık olarak değil de geç yazılsın e-okula."

Anlattıklarından iki paragraflık soru çıkaracağıma elimdeki kitap üzerine bahse girebilirdim ancak anlatmak isteseydi anlatırdı diye düşünüp tüm soruları bir bir eleyerek en zararsız olanını seçtim.

"Sabahtan beri buradasın yani." Başıyla onayladı. "Bir şeyler yedin mi?" Bu sefer yine aynı baş hareketiyle olumsuz yönde yanıt aldım.

"Burada bekle, sana yiyecek getireceğim. Tabii sınıfa ya da yemekhaneye gelmek istersen o ayrı..."

"Hayır, böyle iyiyim ama biraz ev yemeği güzel olur."

Öğle arasının bitmesine az bir zaman kalmışken bu sefer Fırat'a yemek getirmek için sınıfa gittim. Hediyeyi de şimdi verecektim.

Bay Sessizlik ve Bayan GürültüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin