Bölüm 13

1.5K 196 48
                                    

Kitap [Shaekspeare - Macbeth]

Müzik [Anathema - Parisienne Moonlight]

Film [Schiller'in Listesi]

~

Bugünümü iyi değerlendirmem gerektiğini henüz dün yatmadan önce ve bu sabah uyandığımda biliyordum.

Yarın, bu seneki haftanın son günüydü ve yaklaşan yeni yıl partisinin kutlamasının yapılacağı gündü.

Sınıf eğlencesinde verilecek hediyelerimi almak için bir tek bugünüm vardı, sınıfça yapılan kurada bana Dilara'nın, arkadaşlar arasında yapılanda ise Sefa'nın adı çıkmıştı. Bir de Fırat'a ayrı olarak hediye alacaktım ve yeni yeni boş vakit bulabilmiştim. Her şeyi son güne bırakmam başıma bir sürü iş açıyordu ancak bu sefer alacağım hediyeler aklımda olduğu için vakit sorunum yoktu.

Annem ve babama haber verdikten sonra eşyalarımın tam olduğundan emin olduktan sonra evden çıktım. Mucizevi olarak bugün sınavım yoktu ve Yekta'dan benim için notları tutup daha sonra vana anlatmasını istemiştim.

Hava soğuktu, kış kendini iyiden iyiye belli etmeye başlamıştı ancak kartpostallara konu olacak kadar kar yağmamıştı. Üzerimdeki badi, kalın hırka ve dar pantolon beni sıcak tutmaya yetiyordu.

Önce bana en yakın olan züccaciyeye gidip Dilara'nın hoşuna gidebilecek bir şeyler bulmayı umdum. Evimizden üç sokak ötede güzel dükkanlar vardı ve açık olmak gerekirse yıllar sonra beni unutacak ve benim unutacağım biri için ne vakit ne de para kaybetmek istiyordum.

Bu yüzden bulduğum en ucuz görünmeyen güzel şeyi alıp dükkandan çıktım, üzerinde balerin figürü olan bir takı kutusuydu.

Elimdeki torbayı bir yere çarpmamaya çalışarak otobüs durağına gittim ve biraz otobüs yolculuğu biraz da yürüyüşün sonunda hafta sonu gezdiğimiz mağazaların birinde durdum. Sefa'nın giyim tarzını biliyordum ve dahası birlikte gezerken iki tane tişörtü deneyip ikisinin arasında kalıp daha sonra birini almaktan vaz geçtiğini hatırlıyordum. Görsel hafızam kuvvetliydi ve hangisini almaktan vazgeçtiğini hatırlayabilirdim, yani öyle umuyordum.

Görevlinin yardımıyla aradığım tişörtün, aradığım bedenini bulunca vakit kaybetmeden değişim kartını da alıp hediye paketi yaptırdım ve en yakındaki D&R'a yürüdüm.

Zaten çok uzakta değildi ve burada oldukça fazla oyalanacağımı biliyordum.

Tıpkı tahmin ettiğim gibi, neredeyse günün geri kalanını harcadım kitapçıda. Fırat'a Genç Prens'in Dönüşü'nü ve o kitaptan alınmış bir alındının olduğu bir de not defteri aldım ancak dükkanın girişindeki zippolar da dikkatimi oldukça çekmişti.

Eğer ne tarz müzikten hoşlandığını anlasaydım, belki bir de albüm alabilirdim ancak bilgimin olmadığı gibi param da yetmiyordu.

Elimdeki poşetlerin sayısı gittikçe artarken kendime de birkaç şey aldım ve eve döndüm. Daha şimdiden yarın için heyecanlanıyordum.

Ertesi sabah, uykumu alamamış bir halde uyandım.

Akşam, sınıf kutlaması için kurabiye pişirmek ve her ne kadar kabul etmek istemesem de heyecanım, uykunun bana yaklaşmasına engel olmuştu. Ben zihnimde Fırat ile yapacağım konuşmaların ön hazırlığını yaparken uzaktan izlemişti uyku beni.

Bu da göz çukuruna kaçmış göz bebekleri demekti ki, beyaz göz kalemim bike beni kurtaramamış ve hafifçe rimel sürmek zorunda kalmıştım. Makyajın yasak olduğu ancak kurallara sadece azınlığın uyduğu bir okuldaydım ve azınlığın arasında olmak beni mutlu ediyordu. Herkesin içinde azar yemektense dikkat çekmemeyi tercih ediyordum.

Elimde torbalar ve sırtımda sırt çantası varken sınıfa girmek oldukça zordu ve üstelik ben hediyeyi Fırat'ın sırasına bırakabilmek için birkaç dakika erken gelmiştim.

Tabii bu planım, sınıfın büyük çoğunluğunun erkenden geldiğini gördüğüm an uçup gitti ve ben hediyeyi çantadan hiç çıkarmamaya karar verdim.

Sınıf arkadaşlarımın yüzlerindeki heyecan öylesine çocukça ve saçmaydı ki onlara katılmadan edemedim. Herkes öğle arasında yapacağımız kutlama için hazırdı ve yemekhaneye gitmek yerine burada kalacaklardı. Ben kararsızdım, öğle aralarının anlamı artık değişmişti benim için, Fırat'la kitaplarla ilgili yaptığımız sohbetler pasta ve böreklerden daha ilgi çekici gelmeye başlamıştı.

Dersin başlamasına birkaç dakika kala sınıfa Yekta girdi ve elindeki kolaları masanın, kendini de sıranın üzerine bıraktı. Yorulduğunu anlayabiliyordum ve geç kalmasının sebebi de önünde duran içecekler olmalıydı. Her zamanki gibi, erkekler içecek ve tabak işini bölüşmüşlerdi kendi aralarında.

"Kollarım koptu!"

Gülerek poşeti sıranın altına yerleştirdim ve hoca sınıfa girmeden hemen önce konuştum.

"Sanki kaynağından getirdin Yekta. Abartma."

Sınıf birden sessizleştiği için bana cevap veremedi ama kendi kendine mırıldandığını duydum. Kollarını sarkıtıp durumunu olabildiğince abartırken ben Fırat'ın sınıfa girmesini bekledim. Asla geç kalmazdı o ancak ilk iki ders bitip giderken adımını atmadı okula.

Hediyem ve ben, hayalkırıklığı içinde yerimizdeydik.

~

Uzun bir zaman geçti ancak benim açıklamalarımın bir öneminin olduğunu düşünmüyorum. Düzenleme yapamadım, hatalarım varsa yorumda belirtin ve düzeltebileyim. Şimdiden teşekkürler.

Bay Sessizlik ve Bayan GürültüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin