ilk kez öpüşmenin iyi ve kötü tarafları : mingi

Start from the beginning
                                    

"ve jeongin'in erkek arkadaşını da kaçırdın." felix suratındaki yarım gülüşle eklediğinde jeongin'in çatılmış kaşlarını görmek için ona doğru bakma gereği duymadım. "kaçırmadım ya. ben tanışmıştım onunla." canımı riske attığımı bilmeme rağmen göz kırptım jeongin'e.

"öğlenleri bizimle yiyor."

hyunjin de jeongin'i sinirlendirmeye başladığında saniyeler içinde gergin ortam dağılmıştı. herkes yeniden ben gelmeden önceki hallerine döndü. ve ben de aralarına kolayca karışıp felix'in katil kertenkelesinin beni özlediğiyle ilgili bir kaç inanması güç bilgiyi dinlemeye başladım.

sorun aralarında bir fazlalık olmam değildi. fazlalık değildim çünkü, bunu biliyordum. hayır, sorun benim yokluğumun bir etkisi yokken varlığımın küçük kaoslara sebep olmasıydı. hiçbir değişlik yaratmıyordum, yarattığımdaysa bu hep kötü olanlardan biri oluyordu.

bir saat boyunca oturduk. minho bana çocuklara çoktan anlattığı iki gün önce olan bir olayı anlatıyordu ve ben mingi'nin sınavdan çıkacağını unutmuştum. karşımda hala projesini beğenmeyen profesörü karşısındaymış gibi mimiklerle konuşan minho yüzünden dünyanın geri kalanını unutmuştum. bu yüzden ismim tanıdık ama yabancı bir sesten duyulduğunda bir kaç saniye duraksadım.

mingi bizden bir kaç adım uzaktaydı. üstünde hala deri bir ceket vardı ve kırmızı kaküllerinin ardından bana bakıyordu. "gidebiliriz."

benim ilk düşüncem arkadaşlarımın tepkilerine bakmaktı aslında. hepsinin yüzünü tek tek incelemek istemiştim, cevap vermek aklıma bile gelmemişti. ama minho'nun aklına gelmişti sanırım.

"nereye gidebilirsiniz?"

mingi bizle arasında olan mesafeyi kısa sürede kapatıp başımızda dikilmeye başladığında minho vücudunu kaydırdı ve benim önümü kapattı.

"mingi?" chan hyung anlamlandıramadığını belli eden bakışlarını ben ve mingi arasında gezdiriyordu. "jisung'la tanışıyor musunuz?"

"yeni tanıştık." mingi, omuzlarını silkerek cevap verdi ve ben masanın karşısında oturan changbin'in gerildiğini hissettim. aslında herkes gerilmiş olmalıydı çünkü öncelikle minho saniyeler önce buz gibi bir ses tonuyla konuşmuştu ve mingi pek de arkadaş canlısı gözüken biri değildi. ama ben changbin'i hissettim çünkü duygularını fiziksel yansıtan dostumun bacakları sallanmaya başlamıştı.

"sen üç gündür onunla mıydın?" diye sordu hyunjin. ve ben suratındaki ifadenin etkisiyle ayağa kalkıp araya girmem gerektiğini hatırladım. "evet. millet, mingi. mingi, millet. mingi bahsettiğim arkadaşım."

bir baş selamı verdi mingi. ve gerçekten kötü örnek bir insan olsaydı aynı bu selamı verebilirdi diye düşünmeden edemedim. elleri ceplerindeydi ve gözleri hiçbirini umursamadığını o kadar belli ediyordu ki mingi'yi nasıl kurtarıp arkadaşlarımın henüz şoktan açamadıkları çenelerini kapatacağımı bilemedim.

bir çok şey oldu. mesela ben ayağa kalkan minho yüzünden gerilip arkaya doğru bir kaç adım attım. daha sonra sırtım mingi'nin göğsüne çarptı ve düşmeyeceğime emin olmama rağmen beklemediğim darbe yüzünden sarsıldım. mingi de düşünceli biri olduğu için belimden tuttu ve sonucunda yine düşmedim. ben düşmedim ama arkadaşlarımın kesinlikle beni yere atıp tekmelemek istediklerine emin olmama sebep olacak bir kaç bakış gördüm.

"jisung?" chan hyung da yanımıza geldi. minho'nun önünde duruyordu ve tek kaşı havadaydı. gülümsedim ben de ona ama bir elimle mingi'nin hala belimde olan elini ittirmiştim. kötü örneğin insan haliyle ne kadar samimi olduğumu görmelerine gerek yoktu.

someone's someone | minsungWhere stories live. Discover now