ilk kez öpüşmenin iyi ve kötü tarafları : mingi

Start from the beginning
                                    

"nerdesin sen jisung?" changbin kulağındaki kulaklığı hızlıca çıkarıp felix'in kucağına bıraktığında ben gerginlikle bir adım geriye çekildim. zaten saniyeler sonra karşımda duruyordu. "burdayım."

"piçlik yapma jisung." ne zaman yanıma geldiğini anlayamadığım hyunjin'e döndüm bu sefer. piçlik yapmak istememiştim aslında, bu kadar sarkastik de konuşmak değildi amacım. gerilmiştim sadece.

"ne kadar endişelendiğimizi biliyor musun? başına bir şey geldiğini sandık." chan hyung gerilmiş arkadaşlarımı sakinleştirmek için biraz daha ılımlı bir ses tonuyla yanımızda belirdi. endişesini gözlerinde görebiliyordum. yüzümü sakince avuçladıktan sonra beni kollarının arasına alışı bile ne kadar korktuğunu gösteriyordu. çünkü diyorum ya chan hyung benim için ölebilecek kadar değer veriyordu bana.

ben neredeyse 'chan hyung bana kendinden çok değer veriyor ben adamın sevgilisine aşığım' tribime giriyordum ki içimdeki çok sevgili bardağın dolu taraflarına inanmayan ve kendine zarar vermeye meyilli jisung daha da kötü bir şey farketti, benim günlerdir görmezden geldiğim canım dostlarımın adım attığım anda dağılan huzurlu ortamlarını. bir kaç saniye önce hiçbir şey yokmuş gibi sessiz bir huzurla oturan arkadaşlarımın hepsi şimdi çatık kaşlar ve ilgili gözlerle bana bakıyorlardı. yine bir şeyi mahvettiğimi söylemesine bile gerek kalmamıştı içimdeki jisung'un.

"özür dilerim." sesim içe ağlamayı alışkanlık edindiğimi belli edercesine normal çıkmıştı. belli etmemek o kadar sık yaptığım bir şeydi ki vücudum bile ayak uydurmaya başlamıştı artık sanırım. "endişelendirmek istememiştim."

"nerdeydin ki?" diye sordu felix. kendisi en olan bitenden habersiz arkadaşım olmasına rağmen, ki ben şu an benimle ilgili olan bitenlerden bahsetmiyorum genel anlamda felix çevresindekileri anlamayan biridir, her zaman beni bir şekilde rahatlatabiliyordu. şimdi de solumdaki changbin'i ittirip kafasını omzuna yaslamıştı ve büyük gözleriyle bana bakıyordu. içgüdüsel yaptığını biliyordum ve minnettardım çünkü çok sevdiğim dostumun yüzümün dibindeki çilleri kendimi daha iyi hissettirmişti bile.

"bir arkadaşımlaydım."

"hangi arkadaşınla abi?" changbin'se felix'den farklı olarak sevgisini ve umursadığını bağırarak ve kafa, kol, sol ayağınızın serçe parmağı gibi uzuvları kırarak gösteren biri olduğu için sesi hala sinirliydi. gözlerimi devirdim istemeden. "tanımazsın."

"jisung ben senin sabah önünden geçtiğin sokak köpeğini bile tanıyorum. salak salak konuşma istersen."

hala sinirli olan changbin'e karşı diyecek bir şeyler ararken aşık olduğum minho'yla göz göze geldim. herkes etrafımı sarmış olmasına rağmen ve onun kafası da diğer yedi kafayla beraber karman çorman olmuş bir halde olmasına rağmen ben minho'nun kahverengi gözlerine kitlenmeyi başarabildim.

endişeli gözüküyordu. gözleri her zamankinden farklı ama hala eşit derecede güzel parlıyordu. ve chan hyung'unkilerden hiçbir farkı yoktu o parıltılarında. aynı 'küçük kardeşimin başına bir şey geldi sandım' parıltılarıydı. yutkundum.

sonra da dayanamadığım için silkelendim ve az önce kalktıkları masaya ilerledim. konunun dağılması ve yeniden biraz önceki hallerine dönmeleri için biraz daha umursamaz davranmam ve ağlamaya başlamamam gerekiyordu. "psikolojiyi kaçırdım seungmin. notlarını versene bana."

"psikolojiyi, sanat tarihini, medyayı ve aptal fotoğraf stüdyosunu da kaçırdın." dedi seungmin. ama sesinden aldığım sinirin aksine gelip yeniden eski yerine oturmuştu. diğerlerinin de hareketlendiğini gördüğümde rahat bir nefes almayı denedim. sadece denedim.

someone's someone | minsungWhere stories live. Discover now