13. Bölüm: l Gizemli Kapı l

1.1K 785 213
                                    

Ah o mavi engin denizler
Su misali akıp giden ömürler
Kalbimizde yer tutan sevgiler
Derinlere yara açarak girerler

Tıkanıp kalan, çaresiz olan herkese ithaf edilmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bir som bahçe , yalın, ıssız, kurak, ot... Ağır gelir bazen kimsesizlik. Bir o kadar da özgür hissedersin hani. Lakin kendi kendini bitiren düşüncelerin seni rahat bırakmaz, bazen. Oturursun ve “neden?” dersin. Neden yalnızım? Ben ne ara bu hale geldim, dersin. Belki o an birkaç damla yaş süzülür yanaklarından. İlk defa kendi gözyaşını başkası silsin istersin. Şöyle bir bakarsın lakin o da ne? Senden başka kimsen yokmuş. Yalnız insanlar bile arada bazen kalabalıklaşmak ister. Kalabalık insanlar da arada bir yalnız kalmak ister. İnsan bu, her duyguyu tatmak ister.

Rüzgarda savrulurmuşçasına dönen bir toz, bazen de samanlıktaki bir iğne... İnsan bu her ikisini de  olmak ister. İnsanlar bir başkasına zarar verirken kendine zarar verebiliyordu. Karşısındakine veda etmek gibi. Vedalar her zaman  isteyerek olmuyor. Bazen iki taraf gitmek istemese de birinden biri gitmek zorunda kalıyor. Siz sanıyorsunuz ki sadece kalanın canı yanıyor. Gidenin de canı yanıyor, zorla gidenin tabii. İşte bu tür zorunluluktan doğan vedalarda hem gidenin hem de kalanın canı acıyordu.

“Ve yanan bir çember misali... İnsanlar hem yanıyor hem de yakıyordu.”

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Hayrunnisa Seven, bu küller Buz’ un anlattığı küller değil mi? Yani Kül’ün yarasının dönüştüğü küller. Aynı Buz’un anlattığı gibi havada öylece dönüyorlardı. İşte bu çok garipti. Buz; dizlerinin üzerinde yere çöküp külleri eline aldı, avucundaki küllere bir süre baktı. Sanki o gün olanlar bir bir aklına geliyordu. Birden gözünden yaşlar süzüldü. Süzülen yaşlar ya yere düşüyor ya da elindeki küllerin üzerine düşüyordu. Her şey böyle olmak zorunda mıydı? Bir düşmanlık uğruna bu kadar acı çekilmeli miydi? Bu adil değildi! Birbirini seven iki insan yaklaşık 1020 yıl önce başlayan bir düşmanlık yüzünden ayrı kalmamalı!

Hayrunnisa’nın elleri sinirle yumruk oldu. Buz’un gözlerinden süzülen yaşlar küllere değdiğinde bina sallanmaya başladı. Yumruk olan elleri gevşedi, gözleri fal taşı gibi açıldı. Her seferinde, daha fazlası olmaz artık demesine rağmen daha garip şeyler oluyordu. Buz’un küllere değen her göz yaşı yerin daha fazla sallanmasına hatta yer kabuğunun parçalanmasına sebep oluyordu! Toprak yavaş yavaş çatlıyordu.

Diğerleriyse tutunacak bir yerler arıyordu. Bina çok eski olduğu için duvarlarda hep sarmaşıklar vardı. Herkes bir sarmaşığa tutunmuştu lakin Buz, binanın tam ortasında yerde öylece oturmuş elindeki küllere bakarak ağlıyordu. O tüm bu sarsıntısı hissetmiyor mu? Onlar sarmaşığa tutunmuş, sırtlarını duvara yasladıkları halde sarsılırken Buz nasıl olduğu yerde çivilenmiş gibi durabiliyor?

Kısa süre sonra yer tamamen çatladı yarık gibi bir şey meydana geldi. Yer artık sarsılmıyordu, neden? Başını kaldırıp etrafa baktığında Buz’un artık ağlamadığını, şaşkın şaşkın kendilerine baktığını fark etti. Ne yani sırf Buz ağladı diye yer sarsılmaya başlamış ve sırf Buz ağlamayı bıraktığı için yer sarsıntısı durmuş muydu? Rüya da falan mıydı acaba? Bu yaşına kadar hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştı. Tabii Kül’ün güçlerini kullandığını zamanı saymazsak. Buz’un sesi, Hayrunnisa’nın düşüncelerini böldü.

Ateş Ve Suyun DansıWhere stories live. Discover now