11. Bölüm: l Ateş Ve Su l

1.2K 825 239
                                    

Bazen insanın canını acıtır mı
Anlatamamak doğruları
Söyle hadi sen yapabilir misin
Aşkın için canını acıtabilir misin

Unutulan herkese ithaf edilmiştir.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Unutulmak nedir ey insan? Hafızadan silinmek mi? Umursanmamak mı? Herkes ya da çoğu kişi, gerçek bildiği yalanların arkasına bakmaktan korkar. Bazen tenezzül etmez, aklına getirmez. Direkt unutmayı seçer. Karşısındaki enkazdan bihaber. Yüreklere dokunan sözler havada asılı kalır, etkisini yavaş yavaş kaybeder. Bir zamanlar hayatın olan şeyler bir bakmışsın hiç oluvermiş. Kim bilir belki de hiç olan şey sözler değil hayatındır. Varlık ve yokluk arasında sınanınken ruhun, bir kaldırım taşına oturmuş, etrafı süzüyorsundur. Çürüyen bedenler, sahipsiz gezinen ruhlar...

Bir yenisini daha arıyorlar. Kim bilir belki de bir yenisi olacak olan, kaldırım taşında otururken sınanan ruhundur. Ayaklanmanın vakti ve zamanı gelmedi mi? Yalanları bir kenara  bırakıp saklanan gerçekleri sobelemek gerek. Unutulanları, gömülen tarihten kaldırmak gerek. Yeter bu kadar kış uykusu hadi uyan! Bu çağrıma kulak ver ey insan yavrusu! Bahar artık geldi. Vakit, çiçeklerin vakti! Dışarı çık, toprağı eş ve unutulanı gün yüzüne çıkar, hadi!

“Ve unutulmak; belki de birden bire yabancılaşmak, başka bir şehir olmak ya da ezbere bilinen bir şarkının duyulmamış bir melodisi olmaktı.”

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Buz Kıran, Kül’ü bulmuştu lakin sonrasında ne yapacağını hiç düşünmemişti. Şimdi ne diyecekti? Gerçekleri söyleyememek hiç bu kadar canını yakmamıştı. Bir yanı, her şeyi anlatmasını söylüyordu. Diğer yanı ise asıl söylerse kaybedeceğini fısıldıyordu. Ona inanmazdı, neden inansın ki? Kendi ailesi duruyorken o kim oluyordu? Kül’ün gözünde bir yabancıdan farksızdı.

Sevdiğine yabancı olmak... Seni çok iyi tanırken birden yabancıymış muamelesi görmek... Gerçekleri anlatamamak... Susmak... Gönül memleketinde açılmış koca bir yara olmak... Ağırdı be! İnsana bir yerden sonra koyuyordu.

Her şeye bir cevap bulmuştu peki şimdi bir yalan bulabilecek miydi? Yalan söylemekten de bıkmıştı. Böylesi hiç doğru gelmiyordu! Altın kafese konulmuş bir bülbülmüşçesine. Çırpınıyordu öylece. Kanatları kafese çarpıyor, yara alıyordu belki de. Kim bilir? Sessizliği bir bıçak gibi kesen şey Kül’ün sesiydi.

“Cevap versene Buz, burada ne işin var?”

Öte yandan kızın da sabrı taşıyordu. Hiçbir şeyi bilmemek ona ağır geliyordu. Farkındaydı; o rüyalar, garip hisler, saçma sapan davranışlar... Arkadaşlarının habire kendisinden gizli dışarı çıkmaları. Hoş Kül için gizli değildi. Sadece arkadaşları öyle sanıyordu.

“Ben yangını görünce merak edip geldim.”

Söylediğine kendisi de inanmamıştı ki. Kül nasıl inansın? Sıkıntı dolu bir nefes bahşetti. Bu aralar sıkıntıyla verdiği kaçıncı nefesti bu? Ne yazık ki sayamamıştı. Kül başını sağ omzuna yatırıp sol kaşını kaldırdı. ”Acaba oradan bakınca aptal gibi mi görünüyorum?” diye düşündü kız. Kesinlikle inanmamıştı.

“Yangını merak ettin ve ormanın önüne geldin bunu anlarım ama yanan bir ormana daha önce kullanmadığın güçlerinle girmen... Bak bunu anlayamam. Yalan söylüyorsun. Söyle, neden geldin?”

Tam da tahmin ettiği gibi inanmamıştı. Gerçekleri saklamaktan yorulmuştu artık. Ve söylemekten başka şansı da kalmadı belki de en başında yapması gereken şeyi yapıyordu.

“Ben, şey...”

“Evet, sen ne?”

Buz son kez baktı o yeşil gözlere. Sonra gri gözlerinin üstüne örtüyü çekti. Kapanan gözlerinin ardından dudakları aralandı. Ve dudaklarına eşlik eden derin bir nefes...

“Ben seni gönlümün memleketi eyledim. Sana bir şey oldu mu diye korktum sonra da buraya geldim. Tamam mı?”

Kül, genç adamın söylediği cümlenin altında ezildi. Güzeldi güzel olmasına lakin hayaldi bir o kadar da. Dokunsan toz olacak gibiydi sanki. Düğmeye dokunduğunda duyulmayacak bir melodi misali...

“Ama bi-“

Kül’ün ne söyleyeceğini anlamıştı. Gözlerini hışımla açtı. Bunu duymak istemiyordu. Biliyordu, imkansızı istiyordu. Lakin duymak istemiyordu işte!

“Biliyorum bizim ailelerimiz düşman ve sen bizim birbirimizi sevmememiz gerektiğini düşüyorsun. Ama düşünmek yetmiyor ki! Beyin diğer organlara sözünü dinletebilir ama kalbe asla. Mantık kalbe söz geçiremiyor işte, anlasana!”

Kız bir yandan heyecanlanmıştı. Sevilmek güzel histi vesselam. Ama arada ki engel aile olunca... İşler ha deyince yoluna girmiyor, sorunlar çözülmüyordu ki.

Ateş Ve Suyun DansıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora