BÖLÜM #10#

573 49 31
                                    


Onu tek başına bırakmak hoşuma gitmese de, dersi bitene kadar gider gelirim diye düşünmüştüm. Trafik aşırı derece de yoğundu ve resmen milim milim ilerliyordu. Üstüne bir de kaza olması işimi iyice baltalamıştı. Varmam gereken zamandan daha uzun sürede yanına varacaktım.

Okulun yoluna dönerken garip bir şekilde içimden bir ürperme geçti. Kapıya uygun bir yere park edip dışarı çıktım. Onu bakmak için kapının önüne gelirken telefonu alıp aradım. Açılmıyordu. Çalışıyordu ama cevap verilmiyordu. Ekrana bakarken aklıma kötü şeylerin gelmesine engel olmaya çalışıyordum.

''Sakin ol Baekhyun.'' Dedim kendime. Takip programı vardı. Hemen girip yerine baktım. Yanıp sönen kırmızı nokta okuldan çok uzaktaydı.

''Neden oradasın ki?'' arabaya ilerledim ve binip, konumun yerini navigasyona girdim. Paniklemek istemiyordum ama gittiğim yönde çok fazla bina yoktu. Hatta terk edilmiş fabrikalar olduğuna emindim. Daha erken çıkmalıydım evden. Onu yalnız bırakmamın tehlikeye atacağına emindim.

''Lütfen iyi olmuş ol.'' Hızla ilerlerken dikkatlice aracı park edip, torpido gözünde duran silah aklıma geldi ve onu da yanıma alıp arabadan çıktım.

İki tane boş bina karşımda duruyordu ve konteynırların arasından dikkatlice geçip düzgün bir görüş acısı edindim. Telefonunu çaldırmadıysa buralarda bir yerdeydi ve böyle yerler genellikle iyi şeyler için kullanılmazdı. Sağa sola bakarken, ilerde takım elbiseli iki adamı fark ettim. Sigaralarını içiyorlardı.

Daha tedbirli gelmem gerektiğini biliyordum ama söz konusu o olunca mantıklı düşünememiştim. Yapacak bir şey yoktu. Her şey doğaçlama ilerleyecekti. Görünmeden ilerledim ve pencerelerden birinden içeri baktım. Orada da adamlar vardı. Silahları var mı onu bile bilmiyordum ama içlerinden birinin elinin beline gittiğini gördüm. Peki tamam bende de silah vardı. İş tehlikeli bir hal alıyordu. Camdan içeri atlayıp yavaşça ilerledim. Onları duyabilecek mesafeye gelmiştim.

''Patronun bu kadar takıntılı olacağı kimin aklına gelirdi ki''

''Hişt! Duyarsa ikimizi de mahveder.''

''Bir kızın peşinden onca adamı sürüklemesinin neresi mantıklı?'' sesi azalmıştı.

''Bilmiyorum ama kız baya güzel. Sanırım babası da yanlış bilmiyorsam epey büyük bir şirketin sahibi.''

''Hmm anlaşıldı neden burada olduğumuz'' dedi diğeri.

Sanırım çıkarımlarımda haklıydım. Kaçırılmıştı. Onu takip etmekle doğru bir karar verdiğimi biliyordum. Şu ana kadar dört adam görmüştüm ve haklarından gelebilirdim. Sakin kalmalıydım. Ona zarar vermediklerinden emin olmam lazımdı ama bir yandan da bir şey yapmış olma olasılıkları da yüksekti. Patron beni aramamıştı yani fidye tarzı ya da başka bir şey değildi.

''Kai hyungnimin vardır bir bildiği''

Duyduğum şeyle beynimden vurulmuşa dönmüştüm. O şerefsiz bunu yapmış olamazdı. Saçının teline dahi dokunduysa onu öldürecektim. Hemen harekete geçmem lazımdı. Ne olursa olsun.

''Beyler'' dedim. İkilinin karşısına çıkarken. Akıllıca bir hareket değildi ama bende kolay lokma değildim. Beni görünce hemen saldırmışlardı ama haklarından güzelce geldikten sonra dışardakiler gürültüye koşmuştu. Ellerindeki demir sopaları savurduklarında kurtulup tekmeledim.

Kutuların üzerinde yığılmıştı. Diğerinden gelen darbeyi kolumla savuşturmak zorunda kaldığımda demirin acısı tüm bedenime yayılmıştı. Onu da yere serdikten sonra koşma sesleri duyuyordum. Anlaşılan baya uzayacaktı.

THE BODYGUARD ✔Where stories live. Discover now