🔸59.BÖLÜM: HER ŞEYİN BAŞLANGICI

14.2K 1.3K 484
                                    

Cevaplara ihtiyacım vardı ama bu cevapları Wajdet'den almak istemeyeceğimden emindim. Adamın bizden alabilecekleri öyle fazlaydı ki, verebileceği hiçbir cevap buna değmezdi. Kaçmak daha kabul edilebilir bir seçenek gibiydi ama Baris bu haldeyken ve etrafımız dev, buzdan oluşan bir duvarla çevriliyken bu da pek mümkün görünmüyordu. Kapana kısılmıştık. Sona hiç olmadığı kadar yakındık. Kahretsin. Bu düşünceden hiç mi hiç hoşlanmamıştım.

Baris, "Eva," diye mırıldandı boynuma doğru. Ağırlığını omuzlarımdan çekmeye çalıştı ama yapamayıp üzerime geri sendeledi, onu son anda tutarken ağırlığı altında homurdandım. "Gitmelisin."

"Ya sen? Sen ne olacaksın?"

"Uzun süre hareket edemeyeceğimi biliyorsun."

Hâlâ onu bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğimi anlamamış olmasını son derece sinir bozucu buluyordum aslında.

"O halde biraz daha dayan." dedim endişeyle. "Buradan çıkmanın bir yolunu bulacağız; Birlikte. Sonra da seni tedavi edeceğiz. İyi olacaksın."

"Anlamıyorsun." dedi ama inat edip reddetmek yerine sert bir ifadeyle başımı aşağı yukarı salladım. Evet, gerçekten de anlamıyordum; Dediklerinin benim için bir anlamı yoktu.

En sonunda "Kesin didişmeyi!" diye lafa karışan Kosey, Emma'nın elindeki kumaşları bir çırpıda alıp Baris'in göğsüne fırlattı. Kumaşlar Baris'in göğsüne çarpıp bir yığın halinde karların içine düşerken "Ne kadar az kan kaybedersen o kadar iyi. Bunları yaralarını sarmak için kullan. Kanamayı yavaşlat. Bu sana bir iki saat kazandırır." dedi isteksiz bir sesle.

"O haklı," diyerek Baris'e ve bana baktı Emma. "Kanamayı durdurmalıyız. Size yardım edeyim. Belki de biz-"

"Tamam," dedim devamını dinlemeden çünkü kaybedecek vakit yoktu. "Hadi, yaralarını saralım."

"Ne yapmamız gerekiyor?"

Emma bu soruyu bana değil Kosey'e yönlendirmişti. Kosey, "Kumaşları şeritler halinde yırtın. Sonra da yaralarını çapraz bir şekilde sıkıca sarın. Bu kısım biraz acıtabilir ama dayanacaktır." diyerek Baris'e değerlendiren bir bakış attı. Baris bir şey demedi. Bu bir 'evet' olmalıydı. Kosey dudaklarına yayılan küçük, memnun bir gülümsemeyle "Siz bu işi hallederken ben de etrafı kontrol edeceğim." diyerek fırtınanın en yoğun olduğu noktayı işaret etti ve sonra da yanımızdan ayrıldı.

Baris'in yaralarını kan akışını durduracak şekilde sararken hepimiz tedirgin edici ölçüde sessizdik. Daha sonra Emma bizi baş başa bırakmak için köşeye çekilip bir taşın üzerine oturdu. Baris'in karşısına geçerken yanağına dokunup yüzünü kendime çevirerek gözlerinin içine baktım. "Nasılsın? Daha iyi misin? Artık o kadar acımıyor, değil mi?" diye sordum sanki bir anda büyülü bir şekilde kendine gelecekmiş gibi!

"Çok inatçısın. Bu huyundan nefret ediyorum."

"Biliyorum." dedim.

Gülebilsem gülerdim ama cidden hiç halim yoktu. Ben de Emma'ya baktım. Aşırı derecede durgun görünüyordu. Gözlerini yerdeki bir noktaya dikmiş, her ne düşünüyorsa, endişeyle alt dudağını ısırıyordu. İçimi tedirgin edici bir merak kaplarken "Sen biraz dinlen, tamam mı? Hemen döneceğim." diyerek kız kardeşime doğru yürüdüm. Bir anda yanına oturduğumda Emma irkilerek düşüncelerinden sıyrılıp bana baktı. Kardeşimi tanırdım. İçini okurdum onun. Bir şeyler sakladığını anlamıştım.

"Neyin var senin?"

Saf saf gözlerini kırpıştırdı. "Ne?"

"Sen sadece..." Düşünürken dudaklarıma dokunan alaycı bir ifadeyle başımı yana yatırdım. "Bilmiyorum. Farklı görünüyorsun. Garip de davranıyorsun."

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin