🔸25.BÖLÜM: İSİS'İN BİLEZİĞİ

22K 1.8K 460
                                    

Nefes alışverişlerim düzensizdi ve ne yaparsam yapayım, onları düzenli bir hâle getiremiyordum. Galiba dizlerim de titriyordu. Güçlükle gözlerimi cesedin olduğu karanlıktan çevirdim. Baris hâlâ yerdeydi, başını öne eğmişti ve saçları örttüğü için gözlerini göremiyordum. Soluk soluğa olmasına rağmen gergin ve mutsuz görünüyordu. Dizinin üzerinde duran eli sımsıkı bir yumruktu ve omuzları kaskatı kesilmişti. Büyük bir tedirginlik içinde Baris'in kendini toparlamasını izledim.

"Baris... Aman Tanrım..."

Aceleyle yanıma geldi. Gözlerimiz buluştuğunda şaşkınlığımı elimden geldiği kadar saklamaya çalıştım.

"İyi misin, Eva? Biraz hırpalanmış görünüyorsun."

Adrenalin damarlarımda yavaşlarken zihnimin bir tarafı hâlâ az önce olanları anlamaya çalışıyordu. Başımı aşağı yukarı sallayarak cevap verdim. Baris rahatlayarak uzun bir nefes verdi, elleri yana düştü. Ama bunun mânâsını anlayamamıştım, ruhlarımız birbirine bağlıydı, ciddi bir şekilde yaralanmış olsam bunu fark etmeyecek miydi? Konuşmak ilk başta çok güç oldu. "Ben... Ben iyiyim. Sadece birkaç sıyrık. Asıl sen iyi misin? Çok kötü dövüşüyordunuz. Yaralandın mı?"

"Beni merak etme."

Parmaklarımı yüzümde gezdirerek, hayret ile kızgınlık arasında kalan bir sesle, "Bunun çılgınca olduğunu düşünen sadece ben miyim?" diye yakındım. "O pislikler resmen üzerimize atladılar. Hiç de mertçe değildi bu."

"Evet, değildi." Yanağına bulaşan kan lekesini silmek için parmaklarının tersini kullandı, onun kanı olmadığını anlayana kadar kaşlarım çatık bir şekilde ona baktım. Benim aksime Baris yüzüme sadece bir an baktı, az önceki kavga yüzünden ellerinin ve omuzlarının öfkeden titrediğini görebiliyordum. "İyi olduğuna emin misin? Nedense çok sakinsin."

Öyle miydim? Oysa kendimi hiç sakin hissetmiyordum. Hızlı bir nefes aldım ve sorun olmadığını göstermek için parmaklarımı havada salladım. Çığlık atarak kaçmam daha mı uygun olurdu acaba? Muhtemelen evet ama öylesi fazla dikkat çekerdi. Baris'in cesedin olduğu tarafa baktığını fark ettiğimde aslında neyi kast ettiğini anladım. Normal bir insan tam karşısında biri öldürülünce şok geçirirdi, değil mi? Gergin miydim? Ah, kesinlikle. Gerginlikten ölünseydi ölürdüm ama hiç korkmuyordum.

"Sorun değil." dedim kısık bir sesle. "Sana daha önce de söyledim, ilk kez ceset görmüyorum. Ayrıca başka bir seçeneğin olmadıkça kimseye böyle zarar vermeyeceğini bilecek kadar seni tanıyorum. Seni öldürecekti. Sadece kendini savunuyordun."

"Kendimi savunmuyordum."

Anlamayarak ama daha çok şaşkına dönerek, "Ne?" dedim.

"Hiçbir zaman kendimi savunmak için bekçi güçlerini kullanmadım, Eva. Seni koruyordum. Onlara neler yapabileceğimi göstermeseydim hepsi birden saldıracaktı."

"Bunu taktir ediyorum, gerçekten, ama bir dahakine, ne bileyim, daha az gösterişli bir şey yapsan?" Karanlık olduğu için şükrettim, aksi halde Baris yanaklarımın renk değiştirdiğini fark ederdi. Sonra bunun ne kadar aptalca bir tepki olduğunu fark ettim. Beni koruyordu; Tıpkı diğerlerini koruduğu gibi. Derdim neydi benim? Özel bir şey yoktu ki bunda. Odaklanmam gereken şeye odaklanmak için kararlı bir ifadeyle cesede baktım. "Peki, onunla ne yapmak istersin?"

"Bir göz atalım."

Her ne kadar bir cesede bakma fikri midemi tepetaklak etse de onu takip ettim. Gölgelerin içine gizlenmiş olan beden insanın tüylerini ürpertecek kadar çarpık bir açıyla yerde yatıyordu. Dürüst olacağım, beni öldürmeye çalışmasına rağmen bir cesedi inceleme düşüncesi iğrençti. Yine de cesede bakmak için kendimi zorladım. Kırklı yaşlarında, bedeni taşlaşmış, iri yarı bir adamdı. Baris eğilip adamın kıyafetlerini karıştırdı ve bir süre sonra da ön ceplerinden birinde parlak, gri bir kuş tüyü buldu. Bir cesetten çıkabilecek en garip şeylerden biri değilse bile kesinlikle garipti.

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin