Bölüm 47/2: Acı Nota

Start from the beginning
                                    

Dudaklarını saçlarıma bastırıyordu. Eli sırtımı sıvazlamaya devam ediyordu.

"Uluç," dedim çaresiz bir fısıltıyla. Kafasını eğdirdi ve kendimi gördüğüm damlaların üzerinde benimle göz göze gelmeye çalışarak bana baktı. Onu görüyordum.

"Buradayım." Bana bakışındaki telaşı görüyordum. Sırtımı sıvazlayışı esnasında bana akan duygularının kontrolünü sağlayamadığını biliyordum. Biliyordum çünkü elinin içinden sırtıma ılık bir şeyler doluyordu. Bu his o kadar yoğundu ki elini açıp elinde ne tuttuğuna bakmak bile istiyordum.

Hissettiğim sıcaklığa yabancıydım çünkü Uluç bana karşı her zaman soğuktu. Kavurucu güneşin altında o isterse üşürdüm. Kavurucu güneşin altında o isterse buz keserdim.

Baş parmağım ve işaret parmağım arasındaki kuru toprağa bir damla gözyaşı daha aktı. O küçücük damlanın yarattığı toz buharını bile görebiliyordum. Derin bir soluk almaya çalışarak başımı ve sırtımı belli belirsiz doğrulttum.

Uluç sırtımı sıvazlamak için kullandığı elini midemin üzerine sanki kan kaybetmemi sağlayan koca bir delik varmışta bu deliği kapatmak istiyormuş gibi bastırdı. Titreyerek aldığım soluğun içinde gözyaşlarımın tadı vardı. Titreyerek aldığım soluğun içinde ıslanan tenimin tuzlu tadı vardı. Titreyerek aldığım soluğun içinde Uluç'un kokusu ve bu kokunun damakta bıraktığı acı tadı vardı.

"Uluç," dedim yeniden burnum acı kokusu ile sızlarken.

"Kendini öldürdü." Akan gözyaşlarım ağzıma doluyordu. Firar ettirdiğim kelimelerin hemen ardına firar edilen noktayı bulup orayı tuzlu su ile doldurmaya çalışıyormuşum gibi gözyaşlarımı ağzıma dolduruyordum. Uluç sırtımı göğsüne yasladı ve hıçkırıklarım içinde sallanan sırtım onun göğüs kafesine vurdu.

"Uluç," dedim sırtım göğüs kafesini dövmeye devam ederken.

"Onu öldürdü." Dakikalar önce gördüğüm görüntü bir filmin en can alıcı sahnesiymişte ben bu sahneden en çok etkilenen tek kişiymişim gibi hissediyordum. Bütün kanları ben dökmüşüm gibi hissediyordum. Aldığım kanın kokusu gözlerimde yaş oldu. O kadar fazlaydı ki onlara son defa dönüp bakamamıştım bile. Melisa...

Ninniler söylemiş o küçük kız çocuğu her bir zerremin üzerine bu geceyi işlemeyi başarabilmişti. Bedenim hala titriyordu. Uluç kollarımı tutarak beni sakinleştirmeye çalıştı ama artan ışık dalgaları üzerimize doğru gelmeye başladığında hızla doğrularak beni kollarım aramızda kalacak şekilde kucakladı.

Gazeteciler çıldırmış gibi insanların üzerine saldırıyor, içeriye dolan polis ve ambulans görevlilerinin neden burada olduğunu, içerdeki silah seslerinin neden duyulduğunu merak ediyorlardı. Uluç beni hızla arabanın ön koltuğuna yerleştirdiğinde sokaktaki tek arabanın bizim arabamız olduğunu, tüm gazetecilerin bize yönelmeye başlamasıyla anladım.

Uluç'un girerken sorun yaşamadığı bu sokak şimdi leş yiyicisi kargalar gibi çatı aralarına tünemiş gazeteciler ile dolmuş taşmıştı.

Uluç bana bakarak kaşlarını çattı ama kaşlarını çatma nedeni ben değildim. Gazetecilerin bizi çekmiş olmalarıydı.

"Gerilme. Bizi yayınlayamazlar." Bu sefer kaşları çatılan bendim. Ona bakmaya son verip üzerimizde flaşlar patlatmaya devam eden gazetecilere döndüm. Birkaçının ilgisini kaybetmiştik ama biri ısrarla bizi çekiyordu.

"Umrumda değil." Derken aslında bunun doğru olmadığını biliyordum. Annemin ve babamın beni böyle bir olayın içindeyken televizyon ekranından izlemelerinin hoş olmayacağını biliyordum. Çıkacak olan endişe tohumlarının dallanıp filizlenerek dakikalar içinde kaosa dönüşeceğinden emindim.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now